20 Kasım 1989 tarihinde imzalanan Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin birinci maddesine göre, 0-18 yaş arası çocuk olarak kabul edilir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan tanımda çocuk istismarı, çocuğa yönelik bir yetişkin, toplum ya da ülkesi tarafından çocuğun sağlığını, fiziksel ve psikolojik gelişimini olumsuz yönde etkileyen, bilerek ya da bilmeyerek yapılan davranışlar olarak kabul edilmiştir. Çocuk istismarı 18 yaşın altındaki çocukların ana-babaları, diğer aile bireyleri, onları bakıp gözetmek ve eğitmekle görevli öğretmen, koruyucu aile bireyleri ya da diğer kişiler tarafından yapılan, bedensel ya da psikolojik olarak sağlıklarına zarar veren, fiziksel, duygusal, cinsel ve zihinsel gelişimlerini engelleyen tutum ve davranışlardır.
Gerek dünyada, gerekse ülkemizde önemli bir sorun olarak karşımıza çıkan çocuk istismarı, çocuğun birey olarak varlığından doğan haklarının göz ardı edilerek, çocuğun gelişim sürecini olumsuz etkilemektedir. Bunun yanında davranışsal, duygusal ve sosyal sorunlara neden olarak, ruhsal ve bedensel açıdan yıpratılması anlamını içerir.
Antalya’nın Elmalı ilçesinde 6 Mayıs 2020 tarihinde güvenlik güçlerine bildirilerek ortaya çıkarılan 6 ve 9 yaşındaki iki çocuğun cinsel istismara maruz bırakıldığı olay, toplumda büyük öfke uyandırmıştır. Koruma altına alınan çocuklar, kendilerine yapılan istismarı anlatmışlar, Adli Tıp Kurumu da çocukların cinsel istismara maruz bırakıldığına dair rapor yazmıştır. Bunun yanında çocukların maruz bırakıldıkları istismarı deftere yaptıkları çizimlerle anlatmaya çalıştıkları resimler de soruşturma dosyasına girmiştir. Sanıklar anne ve ikinci eşi, çocuklar ve tanıklar üzerinde baskı kurma olasılıklarına karşı 16 Ekim 2020 tarihinde Elmalı Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada tutuklanmış, ancak 5 Ocak 2021 tarihindeki duruşmada adli kontrolle serbest bırakılmışlardır. Ama tutuksuz yargılanmalarının ceza almayacakları anlamına gelmediği de bilinmelidir. Davanın beşinci duruşması, 21 Mayıs 2021 tarihinde görüldü, Mahkeme heyeti, avukatların tanık dinletme istekleri ile tutuklamaya ilişkin taleplerini reddederek davayı 17 Eylül 2021 tarihine erteledi. Böylece olay ülke gündemine güçlü bir şekilde yer almaya başladı.
Bu olayda üstünde önemle durulması gereken konular bulunmaktadır. Bu mağdur çocukların ses kayıtları, görüntüleri ve çizimleri sosyal medyada paylaşılmaktadır. Bu durum, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 236. maddesinin 7 ve 8. fıkralarına da aykırıdır. Çünkü çocukların mahremiyetleri ihlal edilmektedir ve böylece daha fazla zarar görmelerine neden olunmaktadır. Çocuk koruma kanunu, genelge ve yönetmeliklere göre cinsel istismar dosyalarında çocukların ifadesi sadece bir kez Çocuk İzleme Merkezi’nde kamera kaydı eşliğinde alınır; zorunlu olmadıkça da tekrar ifadelerine başvurulmaz. Bu görüntülerin kopyasını, dosyadaki avukatların bile alması yasaktır. Avukatları o görüntüleri sadece mahkeme kaleminde veya duruşma salonunda inceleyebilir ancak kopyasını alamazlar. Bunun nedeni ise ikincil mağduriyetin önlenmesi ve mahremiyetin korunmasıdır. Bu çocukların kim oldukları, Antalya’da biliniyordur. Bilinmese bile yarın öbür gün kendileri bu kayıtlara medyadan ulaşıp travmalarını tekrar edebilirler, bir hayat kurmak istediklerinde bu olaylar önlerine sürülebilir. İşte bu delillerin böylece ortaya savrulması hiçbir şekilde çocuğun yararı ile bağdaşmaz; çocuk böyle korunmaz, çocukları korumanın yolu bu değildir. Nedeni ve amacı ne olursa olsun cinsel istismar dosyalarında deliller böyle ortaya savrulamaz.
Tutuklama peşin ceza değildir, kaçma ya da kanıtları karartma durumlarında olanaklıdır. Elmalı’daki olayda dava süresince çocuklara doğrudan ya da dolaylı baskı yapılması veya toplanmayan kanıtları karatma durumu tutuklama için yeterlidir. Tutuklulukta yani karar kesinleşinceye kadar (hükümlü olana kadar) tutuklu kalınabilecek azami süre 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 102. maddesinin 2. fıkrasında gösterilmiştir. Ceza alırsa, bu tutukluluk elbette cezadan düşmektedir. Ayrıca ceza kesinleştiğinde denetimli serbestlik, hükmün geri bıraktırılması gibi maddeleri işletilebilir, yasa maddeleri sanık lehine değerlendirilir.
İnfaz yasalarındaki değişikliklerle, infaz sistemi ters yüz edilince, cinsel dokunulmazlığa yönelik suçların infazına ilişkin olarak bu durumun yaşanacağı bellidir. Bu suçlardan ceza alanlar, adeta cezaları kâğıt üzerinde infaz edilerek serbest kalabilmektedir. Cezaların, caydırıcılık ve ıslah edici özellikleri vardır. Ancak yapılan değişikliklerle cezalar, caydırıcı ve ıslah edici kamu düzenini sağlayan değil, adeta suçu teşvik eden bir durumdadır. Siyasi amaçlarla sürekli ceza, ceza yargılama, çocuk koruma, infaz yasaları ile oynanırsa, bu gibi suçlarla etkin mücadele yapılamayacağı bellidir.
İşte Elmalı Ağır Ceza Mahkemesi, tahliye kararını bu koşullar altında vermiştir. Elmalı olayında Adalet Bakanlığı “avukatlarımız devreye girdi, tahliye kararına itiraz edildi” diye açıklama yapmıştır ama eğer infaz yasasında gerekli düzeltmeler yapılırsa, bu olaydaki tutuksuz yargılama durumu kendiliğinden ortadan kalkacaktır. O zaman bir ay bile hapis cezası alınsa da suçlu cezaevine girecektir.
Üstelik yeni yargı paketinde “çocukların beyanı değil; somut deliller esas alınmalıdır” denilmektedir. Somut delil nedir, bir tanığın olması mıdır? Adli birimlerden gelen her raporun ve çocuğun beyanı delil olarak kabul edilmelidir. Böyle bir durum istismarcıların önünü açabilir. Çocuk istismarında, çocuğun istismarcı ile karşı karşıya kaldığı bir olayda çocuğun beyanı ve bunu destekleyen bulgular dışında başka deliller aranması yanlıştır çünkü bu istismarların başka bir tanık yanında yapılmayacağı bilinmelidir.
Laik toplumumuzda, sürekli çarpık ve yanlış bilgiler veren Diyanet adlı ihanet başkanlığı “babanın öz kızına şehvet duyması helaldir” diye fetva verirse çocuklara cinsel istismar artarak devam eder. 2011 yılında Çorum’da 7 yaşında bir çocuğa babası, amcası ve ağabeyi tarafından tecavüz ediliyor. Bu olay 5 yıl sürüyor ve çocuk babadan hamile kalıyor. 2013 yılında Gölcük’te yaşayan 13 yaşındaki bir çocuk, 29 kişinin tecavüzüne uğramıştı. 2002 yılında Mardin’de henüz 13 yaşındayken aralarında asker ve devlet memurlarının da olduğu 28 kişinin cinsel istismar ve tecavüzüne maruz kalmıştı. Yargıtay 14. Ceza Dairesi'nin, yerel mahkemenin "13 yaşındaki çocuğun sanıklarla rızasıyla birlikte olduğu" yönündeki kararını onaması ise kamuoyunda büyük tartışmalara neden olmuştu.
İslamiyet’te “çocuk evliliğine izin var” diye fetva adında saçmalıklar yumurtlayanlar, çocuk gelinlerin tecavüz kurbanı olduklarının farkında değillerdir. Bolu'da imam nikâhıyla evlendirilen 11 yaşındaki kız çocuğunun sekiz aylık hamile olduğu ortaya çıkmıştı. İzmir'de 12 yaşında evlendirilen kız çocuğu, sezaryenle doğum yapmıştı. Tokat'ta evlendirilen 12 yaşındaki kız çocuğunun dört aylık hamile olduğu anlaşılmıştı. Siirt'te 12 yaşında evlendirilen bir kız çocuğu, 13 yaşında anne olmuş, 14 yaşında canına kıymıştı. Kayseri'de para karşılığında evlendirildiği kişi tarafından sokağa atılan, kamyonet kasasında yaşayan 15 yaşındaki kız çocuğu, av tüfeğiyle canına kıymıştı. Adana'da imam nikâhıyla evlendirilen 16 yaşındaki kız çocuğu, trenin önüne atlamıştı. Konya'da 16 yaşındayken evlendirilen kız çocuğu, inşaatın yedinci katından atlamıştı.
Çocuk ve kadın tecavüzleri ile öldürülmelerine sessiz kalacaksınız, her türlü sapıklık ve sapkınlığa sesiniz çıkmayacak, yolsuzlukları, rüşvetleri, hırsızlıkları, vurgunları, hukuksuzlukları, savurganlıkları, talanları, yalanları görmezden geleceksiniz. Böyle bir Diyanet İşleri Başkanlığı olamayacağı gibi, bunlara ses çıkarmayan din adamı, akademisyen, hatta insan bile olamaz, olmamalı.
Öncelikle devlet, tüm çocuk hakları gibi, bu konudan doğan hak ihlalini de önleyici yeterli bilgi birikimine sahip olmalıdır. Çocuk Hakları Sözleşmesi, toplumda çocuk hakları bilincinin yükseltilmesinin sağlanmasıyla işlevselleşir. Çocuk hakları açısından çocuk istismarı, toplumda çocuğun yüksek yararı konusunda bilinçlenmeyle önlenebilen bir hak ihlalidir. Açıkça görülmektedir ki, Cumhuriyet Devrimlerinden uzaklaştırıldıkça çocuklarımızı da, kadınlarımızı da, insanlarımızı da koruyamıyoruz. Bu yüzden Atatürk ilke ve devrimlerinin, bizlere özlediğimiz çağdaş Türkiye’ye ulaşmamıza katkı sağlayacağı bilinmelidir.
5 Temmuz 2021
Aynı düşünce ve duygulardayız. Teşekkür ederiz. Esma- Ayhan