Nasıl boş şeylerle uğraşıyoruz, nasıl havanda su dövüyoruz? İnanılacak gibi değil ama, öyle yapıyoruz işte…
Oy gelecek diye her şeyi istismar ediyoruz. Türbanla ilgili bir sıkıntımız kaldı mı ki..? Durup dururken sorun varmış gibi davranmak, sanki türban karşıtı cephe oluşmuş gibi ortalığı ayağa kaldırmak, mutfaklardaki yangını söndürmek yerine turbanı seçim bayrağı yapmak yakışıyor mu? Ne demek türbana Anayasa güvencesi kazandırmak? Öyleyse bizim kravatları da anayasa güvencesine alalım. Öyle ya, devleti yönetenlerin, memurların kılık kıyafetlerine bakıyorum da, çoğu beyaz gömlek, kravat ve takım elbiseyi unuttular adeta. Bir karış sakal, yakası açık gömleklerle gidiyorlar işe, öyle çıkıyorlar halkın karşısına. Anayasa güvencesine alacaksak, traşlı ve kravat-gömlekli kamu görevlilerinin giyimini alalım Anayasa güvencesi altına. Daha doğru olmaz mı? Günümüzde türban mı himayeye muhtaç, yoksa kamu görevlilerinin kılık kıyafetleri mi?
Bu ülkenin sadece iktidarı değil, muhalefeti de bir acaip. Türban konusunu Erdoğan getirmedi ki gündeme. Bu iş Kılıçdaroğlu’nun teklifi, Meral Akşener’in de desteği ile çıktı ortaya. Öyle olunca Erdoğan, teklif sahiplerini tuzağa çekerek “O zaman gelin türbanı Anayasa’ya monte edelim” dedi. Kendi döşediği mayına basan bir muhalefet, bizden başka bir ülkede yoktur herhalde. Şimdi aşağı tükürsen bıyık, yukarı tükürsen sakal, gel de çık işin içinden bakalım. Sonuçta güvencenin yeni bir kanunla sağlanmasında buluşacaklar gibi..
Sorun yaratmada, problem üretmede, abesle iştigalde üzerimize yok. Önce seçim zamanında yapılacak diye yırtındık. Sonra üçüncü kez Cumhurbaşkanı seçilebilmek için, seçim tarihini öne çektik. Yasayı değiştirdik, Anayasayı işimize geldiği gibi yorumladık. Tüm hukukçuları da kafa kafaya çarpıştırdık. Ne o, AKP Genel Başkanının önünü açacağız. Anayasa ne derse desin, oyun üzerine oyun, tezgâh üzerine tezgâh kurup duruyoruz. İşin kötü tarafı, muhalefet de bu tezgâhların içinde. Erken seçime tamam derse (ki diyor), yandı gülüm keten helva. Çünkü erken seçim kararı alınırsa, Erdoğan’a üçüncü defa seçim imkânı verilmiş olacak.
Şöyle ya da böyle, Erdoğan tekrar başkan olmak için tüm imkânları kullanıyor. Kimsenin aklının ucundan bile geçmeyen formülleri var. Yüksek Seçim Kurulu ile Anayasa mahkemesine güveniyor. Kendisine karşı kimsenin buralarda görev alabilmesi kolay değil, hatta imkânsız. Adalet Bakanının son demeçlerine bakın, ne demek istediğimi anlarsınız. Hukuki engelleri geride bıraktığına erken ve peşin inanan Erdoğan, şimdi tüm hızıyla oy kaynaklarına yöneliyor. İçmeye ayranımız yok ama, atla gidiyoruz gezmeye. Gırtlağa kadar iç ve dış borca batmış durumdayız. Bütçemiz inanılmaz açıklar veriyor. Tarihimizin en büyük israf dönemini yaşıyoruz. Ama Erdoğan’ın televizyon konuşmalarına göre, Avrupa çok sıkıntıda, Türkiye iyi durumda…
İyi durumda olduğumuza inanmak için okuyup yazmayı bilmememiz, kör olmamız, yapılan onca yanlışları ve skandalları yok saymamız gerekiyor. Sadece kulağımız işitiyorsa eğer, iktidarın elinde tuttuğu televizyonlara akşamları kulak kabartarak, iyi durumda olduğumuzu elbette anlayabiliriz. Ayrıca iyi durumda olmasak, imkan ve paraları böylesine hovardaca nasıl harcayabiliriz ki?.. Susuz musluk gibi sonuna kadar açıyoruz para çeşmesini. Bol keseden dağıtıp duruyoruz olmayan paraları. Bu değirmenin suyu nerden geliyor, soran yok.
Paran olmadığı halde, siyasi hovardalıkla ülke idare ediyorsun. Seçim ekonomisiyle ülkeyi daha da batırıyor, yoksulluğu ve fakirliği azdırıyorsun. Böyle bir tabloda seçimi kim kazanırsa kazansın, Türkiye’yi nasıl düze çıkaracak, halkı nasıl mutlu edecek? Parasız yönetim becerisini bilen varsa beri gelsin. Bir yanda pembe masallarla halka hala umut vadeden 21 yıllık yaşlı bir iktidar, diğer yanda üç ayağı kırık bir 6’lı masa… Bir yanda iktidarca beslenen yandaşlar, diğer yanda sıkıntı ve çaresizlik içinde bocalayan milyonlar.
Seçime çeyrek var, ancak muhalefetin adayı hala belli değil. Kılıçdaroğlu mu, İmamoğlu mu, Mansur Yavaş mı?.. Kılıçdaroğlu ipi göğüsleyecek gibi görünüyor. Bugün-yarın açıklanır adaylığı. İyi mi olur, kötü mü olur artık tartışmamak lazım bunu. 6’lı masadan sürpriz, güçlü, deneyimli tüm milleti kucaklayacak birinin çıkması Türkiye’nin hayrına olurdu. Ama anlaşılıyor ki, olmayacak duaya amin demek yerine, Kılıçdaroğlu’nun yanında saf tutmak gerekecek.
Hayırlı olsun.