1961’den bu yana halk oylaması dahil tam 42 seçim yaşamışım. Bunun 16’sı genel, 8’i Senato, 12’si Belediye seçimi, 6’sı da referandumdur.
1961-1984 arasında yapılan tüm seçimleri gazeteci olarak ve liderlerle birlikte tüm kampanyalara katılarak izledim. Adı üzerinde seçim, hepsi de renkli, hareketli, çoğu zaman gergin ve olaylı geçti. Mitinglerde kafamıza taşları da yedik, linç tehlikesi geçirdik, ateşli partililerce meydanlarda kovalandık. Hatta postaneden telefonla haber yazdırırken, birkaç kez saldırıya da uğradık. Bütün bunları yaşamış biri olarak söylemeliyim ki, bu seçimde tanık olduğumuz kampanyanın çirkinliğini, hakaretleri, tehdit ve iftiraları hiçbir seçimde görmedim.
Bir seçim düşünün ki, milletin yarısından çoğu vatan hainliği ve PKK yandaşı olmakla suçlanıyor. Yine bir seçim düşünün ki, devletin tüm imkânlarını kullanan iktidar, seçim güvenliğini sağlamak bir yana bu güvenliği tüm gücüyle tehlikeye atıyor. İçişleri ve Adalet gibi seçimin en önemli ve kritik noktalarını işgal eden bakanlar, partili militanlar gibi davranıyorlar. Seçime bir ay kala devlet kadrolarını, yüzbinlerce kişiyle şişiriyorlar. Milyonları gencecik yaşlarda emekli ediyorlar, maaşlara zam üstüne zam yapıyorlar.
Medyanın yüzde 80’inden fazlası ellerinde. Gazete ve televizyonlarında, muhalefete çirkin şekilde saldırıyorlar. İktidar Partisinin Başkan ve sözcüleri rakiplerine ağır hakaretler ediyor, tehditler savuruyor, iftiralarla yıpratmaya çalışıyorlar hepsini. Hele o Karayılan’lı düzmece filme ne demeli? Ne kadar ayıp, ne kadar çirkin bir tezgâh. Devletin en üst noktalarını işgal edenlere hiç yakışıyor mu? Türk siyasetinin seviyesi hiçbir dönemde bu derece düşmemiş, bu derece alçalmamıştı. Bunları büyük bir üzüntüyle yazıyorum. PKK’ya dostluk elini uzatanlar, militanlarına sınırları açıp ayaklarına mahkemeleri götürenler, meğri - meğri şarkılarını söyleyip halay çekenler kimdi acaba? Bunu yapanlar kalkmış, rakiplerini PKK ile işbirliği yapmakla, hainlikle suçluyorlar.
Bu toplara girmek istemezdim. Ama iktidar kendisi gibi düşünmeyenlerin tümünü hainlikle suçlayınca, terör döneminin tüm ölüm listelerine girmiş biri olarak yüreğim sızladı. Bugünkü iktidardan kurtulmak isteyen benim gibi milyonları kim hangi, hakla, hangi hadle ve hangi cesaretle hain ilan edebilir? Eğer hainlik ilanı dönemi açılacaksa, Meclis kürsüsünden Anayasaya sadakat yemini edip, Anayasayı paspas gibi sürekli çiğneyenlerin tümü, bu ve benzer suçlamalardan kurtulamazlar.
Türkiye, milleti 21 yıldır bölmenin ve ötekileştirmenin cezasını hem de çok ağır şekilde çekiyor. Ülkenin bugünlere gelmesinin önemli sebeplerinden biri de budur. Dini siyasete iyice bulaştırmak, dindar ve kindar bir nesil yaratma sözüyle yola çıkmak, vesayetlerden kurtulmak diyerek Cumhuriyetin kurumlarını hırpalamak ve zedelemek, koca bir devlete ve millete büyük zararlar verdi. Biz böyle düşünüyoruz ama, iktidar Türkiye’yi uçurmakla, hiçbir iktidarın yapmadığı işleri ve yatırımları yapmakla öğünüyor.
Seçime 20 gün kala doğalgaz buluyor. Birkaç gün sonra petrol bulduğumuzu müjdeliyor. İthal doğalgazı seçim hediyesi olarak bir ay bedava dağıtıyor. Keşke petrolümüz ve doğalgazımız söyledikleri gibi çıksa, milletçe milli bayram yaparız. Ama gerçek öyle değil, gerçeği Türkiye Petrolleri Genel Müdürünün ve uzmanların açıklamalarından öğrenebilirsiniz. Bu açıklamaları iktidar medyası ve televizyonları vermiyor maalesef.
Her neyse, kazasız belasız bir seçim geçirmek, demokrasiyi yaralamamak ve Türkiye’ye yakışır bir sonuçla kapatmak lazım bu dönemi. Savaşa değil, kol kola ve kardeşçe gidelim sandıklara, gönül rahatlığı içinde verelim oylarımızı. Aylardır seçimle meşgulüz. Bari hemen sonra geçim meselelerine ve ekonomiyi düzeltmeye dönelim. Bu arada siyasetin ve siyaset dilinin seviyesini de yükseltelim. Argo, küfür ve karanlık sokak ağzını bırakalım.
Dilerim öyle olur. Dilerim her şey güzel vatanımın, devletimin ve milletimin hayrına olur.