Son günlerde Milli Eğitim'de bazı değişiklikler yapıldığını görüyoruz. Sınıfta kalmanın yeniden getirildiği belirtilmektedir. Yani, MÜZİK'e kabiliyetli bir öğrenci FİZİK'ten sınıfta kalacak gibi bir anlayış ve yaklaşım ortaya çıkmaktadır. "Can çekişmeye" böyle bir müdahalenin "hayat vereceğini" düşünmüyorum. Bunları söylerken şunu demek istedim. Eğitim konusunda, başta eğitim sistemi olmak üzere, okul ve derslik ihtiyacı, ikili öğretim sıkıntısı, bilimsel, kaliteli ve etkili eğitim, sınavla yerleşme sorunu, öğretmen yetiştirme ve atanamayan öğretmenler ...vs gibi henüz çözülmemiş pek çok derdimiz, sıkıntımız var. Eğitim sorunlarımıza el atılıp çözmek için ileriye dönük yatırımlar yapılsa da rahatlasak diye düşünüyorum. En kolayından başlanması için, meclisteki milletvekillerinin yemek ücretlerinin okulların kantinlerinde de uygulanmasını tavsiye etmiş olayım. Bu günün küçüklerinin yarının büyükleri olarak sağlıklı yetişmeleri, yöneticilerin de akıllı kararlar vermelerinde etkili olacaktır. .
Bu iktidarın yönetiminde çok bakan değişti. Her yeni bakan sistemden şikayetçi oldu ama hiçbir şey yapamadı veya yapmak istemedi. Çünkü, “Günü Kurtarma” anlayışıyla hareket ettiler.
Eğitimi, millet ve memleket meselesi olarak istiklal ve istikbal düşüncesiyle, “köklü” ve “kalıcı” çözümler üretip kör, topal olmaktan kurtarmak ve eli yüzü düzgün hale getirmek gerekiyor.
(Bursa Aydınlar Ocağı Başkanlığı dönemimde EĞİTİM konulu seminerimden)
Öncelikle, "her şeyin temeli eğimdir" gerçeğinden hareketle, eğitimin önemli ihtiyacımız olduğu anlayışına sahip olmamız ve buna göre, mükemmel arayışlar içerisinde hareket etmemiz gerekmektedir. Amacımızı bilmek ve bunu ortaya koymak zorundayız. Eğitimde, amacımız olan hedeflere ulaşmamız, araçları kullanmamızla mümkün olacaktır. Amacımızı, "ideal insan" modeli, araçları da, "eğitim sistemi ve uygulamaları" diye tanımlayacak olursak eğitim meselesini halletmek için "kararlı" olmamız yeterli olacaktır. Amaçlarını tespit etmiş ve en iyi araçlarla eğitimde yol alan ülkelerin başarılarını hayranlıkla takip etmekteyiz. Bu ülkelerin kararlı tavırlarının ve tavizsiz tutumlarının bizlere de örnek olması gerektiğini düşünüyorum. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bizler de ne yaptığımızı, nasıl yapacağımızı bilmeliyiz.
Finlandiya’nın ve Japonya’nın eğitim sistemleri dünyada en iyi eğitim örnekleri olarak gösterilmektedir. Bu iki ülkenin eğitim sistemleri tamamen farklı olmasına rağmen özünde, amacında ve oturmuş eğitim sistemleriyle kararlı olmaları konusunda aynı olan ortak yönleri başarılarının sırrını oluşturmaktadır. Kısacası; eğitimin özünde, insanı hayata hazırlamak düşünülmektedir ve amaç olarak üreten insan olmaları sağlanmaktadır. Yerleşmiş anlayışları ve yaklaşımları ile eğitimi tavizsiz gerçekleştirme kararlılığında olduklarını söylememiz mümkündür.
Finlandiya’nın ve Japonya’nın eğitim sisteminde sınav, ödev, ders kitabı...vs ya hiç yok ya da seviyeye göre en son düşünülen önemsiz bir ihtiyaç olarak görülmektedir. Doğrusu da budur, bizde de böyle olmalıdır. Çünkü, sınavlar, ideal eğitim için çözüm değildir. Her öğrencinin başarılı olacağı mutlaka bir yönü vardır. Öğrencilerimizin bilgilerine ve becerilerine göre başarılı olacakları ilgi alanlarına göre yetiştirilecekleri bir eğitim sistemi olmalıdır. "Bana göre, benim için eğitim" anlayışı ve yaklaşımı ile hayallerini gerçekleştirmelerine imkân ve fırsat verilmelidir.
Eser Yenenler ve Oğuzhan Koç Bursa Gazi Anadolu Lisesinde müdürleri olarak mezun ettim. Davet edildiğim bir TV programlarına giderken Eser’in annesinin “oğlumu şiir oku, müzik programı yap, tiyatroda oyna diye koşturmasalardı oğlum tıp okuyup doktor olacaktı” demiş “Öldürmemek” ve “Güldürmek” kelimelerinin anlam ilgisi aklıma geldi. Memleketimizin profesöre, mühendise, doktora vs gibi bilim adamına ihtiyacı olduğu gibi sanatçıya, sporcuya da ihtiyacımız vardır. Memur, işçi, çiftçi ve hatta çöpçü gibi her türlü meslek grubu personeli de gereklidir. Öğrencileri, ilgi ve bilgi durumlarına güre mutlu olacakları bir HAYATA ve severek, isteyerek yapacakları bir MESLEĞE seçeneklerle yönlendirmek gerekir. Bu bakımdan, meslek liseleri önemlidir.
Eğitimde durum iyi değildir, köklü değişiklikler için reform şarttır.
Sınavların perişan ettiği eğitim sistemimize güzel bir örnek olması temennisiyle Osmanlı Mekteplerinin duvarında bulunan bir yazıyı hatırlatmak istiyorum. Bir asırdan daha fazla bir zaman öncesindeki bu yazıda şöyle denilmektedir:
"Balığa uçmayı, kuşa yüzmeyi öğretmekte ısrar etmeyin" diyor...
BEN DE. "Hayat, 4 şıktan doğru olanı bulmaktan ibaret değildir. Sınavla, notla, rakamla, sayıyla boş yere uğraşmayın, kişiye göre ilgi, bilgi ve beceri eğitim sistemini uygulayın" olsun bitsin diyorum...
Daha önceki köşe yazımda SINAVSIZ EĞİTİM SİSTEMİ ile ilgili projelerimi, tekliflerimi ve tavsiyelerimi yazmıştım. Şimdi de MEB’e "sınavları kaldırın gitsin" diyorum. "Niye mi, nasıl mı, ne mi yapalım?" diyorsunuz. İşte size çözüm:
1) Öğrencilerin hayallerini gerçekleştirmelerine imkan ve fırsat verin, uygulama ortamı sağlayın. Hayallerine dokunmayın, engellemeyin, ufuklarını geliştirsinler, isteklerini gerçekleştirsinler.
2) Proje üretmelerini teşvik edin, buldukları projeleri geliştirmeleri için destek olun.
3) Performans uygulamalarıyla görevler ve ödevler vererek araştırmaya yönlendirin, ortaya eser koymasını sağlayarak emeğin önemini kavratın. Hayatın anlamını, kıymetini öğretin.
4) Okumalarını ve yazmalarını alışkanlık haline getirin. Okuma ile BİLGİ ve yazma ile ÜRETME işini halletmiş olun.
Ayrıca derse katılım, sunum, davranış, disiplin, kurallara uyma, kıyafet, devamsızlık...vs yönleriyle de değerlendirmek mümkündür...
Bunlar, NOT vermeniz için yetmez mi? SINAVA ne gerek var? Şiddet, tehdit ve taciz de önlenmiş olur.
Anlamsız, amaçsız, kitabi, kuru, yavan, ezberci, kopya teşvikli (bilgi ve emek hırsızlığı, usulsüzlük) eğitim sistemi anlayışından vazgeçin...
Siz, müfredat konularıyla hayatı anlatın ve öğrenmesi, yapması gerekenleri öğretin; bırakın, gerisini uygulamalı o yapsın, gerçekleri görsün, öğrensin...
Ömür, sayıyla, rakamla yaşanmıyor yani, hayat sınavdan, testten velhasıl 4 şıktan doğru olanı bulmaktan ibaret değildir.
Milli Eğitimin karnesindeki zayıf notları sınav yaparak vermedik. Eğitim sorunlarını halledememiş olması, uygulamalarındaki acizliği, kaliteli eğitim adına çözüm üretmede beceriksizliği ile birlikte ayrıca liyakat, tecrübe, tarafsızlık, bilimsellik, planlama, yenilikçilik, değişim, dönüşüm...vs gibi konularda basiretsizliği sebebiyle mevcut durumun değerlendirilmeleri sonucunda başarısız olduğunu, sınıfta kaldığını tespit etmiş olduk.
Söylenecek daha çok şey var. Bilmem, bu kadarıyla anlatabildim mi?