Sınav sistem ve isimleri, hatta sayı ve yöntemleri zaman içerisinde defalarca değişime uğrasa da tabela üniversiteleri ile ülke doldurulsa da değişmeyen tek gerçek şu ki, üniversite eğitimi meslek edinme adına bu toplum için önemli. Bununla birlikte, bilhassa çok tercih edilen bölümlere öğrenci seçmenin bugün için sınav dışında bir yöntemi de henüz akıl edilemedi.
Meslek seçiminin yetenek değil de -biraz da mecburen- maddi getiri bazında yapıldığı, bilhassa son 21 yılda meslek liselerinin ideolojiye kurban edildiği ülkemizde hayatın her alanında ihtiyacımız olan “yapılabilirlik” ve hemen ardından gündeme gelen “verimlilik” kavramları da güme gidiyor ne yazık ki…
Kamuda çalışırken katıldığım bir seminerde, “kişi, belli konularda başarısız ama ısrarla da o işi yapmak istiyor; bu durum kendisi için olduğu kadar, çalıştığı kurum ya da birim için de sıkıntı. ‘Sen şu konuda iyisin bak, o konuda çalışsan iyi olur, seni orada değerlendirelim’ deyince de bozuluyor” şeklinde anlatılınca, meslek hayatımda karşılaştığım onlarca insan gözümde canlanıverdi. Ne yazık ki, aynen öyle olmakta.
Meslek seçimi, elbette kolay bir süreç değil! Bu sürecin, kişinin kendini yeni yeni tanımaya başlaması ile ancak kendini ve yapabileceklerini keşfettikten sonra meslek tercihi yapma gereğinin arasına sıkışması, işi daha da zor hale getiriyor.
Bu noktada, kendi meslek seçimi sürecimi sizlerle paylaşmak isterim. Kim bilir; belki birinin işine yarar.
Lisedeyken herkes gibi ben de meslek edinip edindiğim meslekte çalışmak adına üniversiteyi hedefledim. Beri yandan “özel durumum” vardı -ki halen var-; yürüyemiyor ve sağ elimi kullanamıyordum. Önümde birtakım seçenekler mevcuttu. Ya yetenekli olduğum edebiyat tabanlı sosyal bir bölüme yönelip fiziksel engeller yüzünden muhtemelen hiçbir zaman icra edemeyeceğim ve bana bir “etiketin” ötesinde bir şey veremeyecek olan bir meslek edinecektim; ya da hem özel durumuma uygun ve şartlarım dâhilinde icra edebileceğim bir meslek tercihi yapacaktım. Üniversite öğrenimim, bir türlü çözülemeyen ülkemin fiziksel ve mimarî erişim engellerinden dolayı zor olacağından okul süresi de olabildiğince kısa olmalıydı.
Bu şartlar altında yaptığım araştırmalar ışığında, “Bilgisayar Programcılığını” keşfettim. O yıllarda (1990-91) “Bilgisayar Programcısı ne yapar” başlığı altında okuduğum tüm metinlerin ortak ve benim için önemli şöyle bir paragrafı vardı hatırladığım kadarı ile.
“Bilgisayar Programcısı, kendisinden talep edilen yazılım için analiz yapar; kendisinin ya da bağlı olduğu kurumun seçtiği programlama dili ile mekân ve mesai zorunluluğu olmadan programı yazar.”
Bunları okuduğumda “benim mesleğim bu olmalı” dedim elbette!
Bilgisayar Programcılığını bu yüzden tercih ettim. Yanı sıra sözünü ettiğim erişim engelleri ile olabildiğince az uğraşarak kısa yoldan hayata atılmak istiyordum. Liseden mezun olduğum yıl Bursa Uludağ Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Bilgisayar Programcılığı bölümünü kazandım ve o ana kadar o konuda herhangi bir mesleki eğitim almamış “bir düz liseli olarak” Uludağ Üniversitesi Bilgisayar Programcılığından bölüm dördüncülüğü ile mezun oldum.
Neden “düz liseye” vurgu yaptım? Bilen bilir, tahmin eden eder de onu da bir sonraki yazımızda ele alırız deyip anlatmaya devam edelim.
Okuldayken hocalarımız da edineceğimiz meslek konusunda, üniversite öncesi okuduğum metinler doğrultusunda şeyler söyleyince doğru seçim yaptığımı bir kere daha anladım. Ki o yılarda internet dahi yoktu. Bilişim bu kadar gelişmemişti. Kalifiye isen işi evden yapma alternatifleri yıllar içinde artsa da ehline verilmeyen kamu yönetimini evden çalışmaya ikna etmek “atomu parçalamaktan” zor halâ ülkemizde.
Mimarî engeller ve yine mesleğin önem ve esnekliğinin ülkemiz için yeterince algılanamaması sebebi ile mezun olduktan sonra yaklaşık 3 yıl iş bulamasam da 1998 Mart ayından 2021 Şubat ayına kadar kar-kış, yağmur-çamur demeden tekerlekli sandalyemle kâh kendim, kâh ailemin desteği ile işe gidip gelerek emekli oldum. Çünkü evden çalışmama izin verilmedi. Bugün geldiğim noktada ülkeye ve yönetimine hâkim zihniyetin her türlü köhneliğine rağmen kişisel ve ülkesel şartlar dâhilinde doğru ve akılcı bir seçim yaptığımı düşünüyorum.
Sonraki yazıya zemin olacak bir soru ile bu haftaki yazımı bitireyim.
Meslek lisesinde herhangi bir dalda yıllarca eğitim almış bir öğrenci ile o alan dışında bir liseden gelen ve o konuda herhangi bir fikri dahi olmayan öğrenci bir olur mu?