Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Sendikası (Sağlık-Sen)’in, 2021 “Sağlıkta Şiddet Raporu” yayımladı. Bahsettiğim bu rapordaki tespitlere göre, 2021 yılında 364 sağlık çalışanına saldırıda bulunuldu ve şiddete maruz kaldılar. Yine son 190 saldırının 143’üne hasta ve hasta yakınları neden oldu. Ne acıdır ki 316 sağlık çalışanı hayatını kaybetti.
Yaşanan olaylarda, 92 doktor, 59 hemşire, 50 güvenlik görevlisi, 46 acil servis hattı çalışanı, 59 diğer sağlık çalışanı mağdur oldu. Duyuyoruz değil mi? Toplum olarak, devlet olarak üzülelim mi? Ağlayalım mı?
Bu grafikte diyor ki, sağlık çalışanlarına şiddet uygulayanlar %6,8 yöneticileri, %18 magandalar ve kalan %75,2'si hastalar ve yakınları..
İlgilenenler hatırlayacaktır, “Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” 2020 Nisan ayında Meclis’te kabul edilerek yürürlüğe girmişti. Bu Kanuna göre, kamu ve özel sağlık kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sebebiyle işlenen kasten yaralama, tehdit, hakaret, görev yaptırmamak için direnme suçlarına karşı verilecek cezalar yarı oranda arttırılacak, hapis cezaları da ertelenmeyecek idi..
Peki anılan yasa bu yüzlerce sağlıkçı personelimizin ölmesine, yaralanmasına, mağdur bırakılmasına engel oldu mu? Malesef rapordaki vahim sonuçlar ortada..
Gün geçmiyor ki sağlık personeline hakaret, şiddet olmasın..
Gece gündüz sağlığımız için uğraşan; bakamadığımız, bakımına zorsunduğumuz ana ve babalarımızın, elimizin altındaki çoluk çocuğumuzun her türlü ihtiyaçlarını, alınlarını kırıştırmadan, güler yüzle karşılayan sağlık personellerimiz bunları hak etmiyor.
Bu şiddet yanlılarının ruh halini düşünüyorum da; sanki o hakaret ve şiddet duyguları, o hastaneye götürdüğü yakını, anası ya da babası ile zamanında ilgilenmediğinin kompleksi gibi.. Mahcubiyetten doğan çevresine gösterdiği bir şovmenlik adeta.. Bunun da ötesinde artık onları bir çeşit ruh hastası olarak da görüyorum.
Yıllardır ananın babanın halını hatırını sorma, telefon bile etme, hastaneye düştüğünü duyunca belki de çevrenden utandığından koşarak gel; güya sevgini, hastanenin camını-çerçevesini kırarak göster. Yere batsın senin evlatlığın, sevgi ve saygın, ey cahil güruh..
Peki, çıkan yasa da bu saldırganlara engel olamıyorsa, başka çözümler var mıdır?
Elbette olması lazım. Öncelikle çözüm, her konu için olduğu gibi “Eğitim”..
ACİL çözüm için ise, maalesef polisiye tedbirlerin arttırılmasıdır. Bir toplum için polisiye tedbirlerle dizginlenmek utandırıcı olsa da, olayların önüne geçmek için artık mecburuz.
Her hastanenin bir karakolunun olması noktasına gelinmiştir.
Orada saldırı ve şiddet olaylarının önlenmesi için bir polis memurunun bulundurulması çözüm olarak yetmiyor. Gereğinde tüm ihtiyaçları o hastane tarafından karşılanan “Hastane Karakolu” kurulması. Böyle bir karakolun varlığı ve kadrosuyla daha hastaneye girerken o hasta ruhlu saldırganlara karşı daha makul davranma ve caydırıcı olma etkisi yapacaktır.
Ya da Hastanelerde görev yapan Özel Güvenlik Görevlisi sayılarının en az iki – üç katına çıkartılması ve onlara da Polis Memuru yetkilerinin verilmesi.
Kanun yapıcılarımızın da Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’ndaki boşlukları bir kez daha ve acilen giderip, yeni ve daha ağır müeyyideleri devreye koyması gerekmektedir.. Onlar da birbirleriyle siyaseten sürtüşme ve kavgadan zaman bulurlarsa tabii ki.
Yoksa böyle her sene katlanarak artan bu sağlık personeline saldırı ve şiddet olaylarını, içimizi çeke çeke seyreder, doktor ve sair personel istifalarına üzülür, ağlaşır gideriz.
Onlar susuyor, Onların sahibi yok mu?
Sağlık personelini yaşatalım ki bizler de sağlıklı ve onurlu yaşayalım..