"Eski Türkiye" ve "Yeni Türkiye" mukayesesi yapan bir iktidar görüyoruz. Ülkeyi 20 yıldır tek başına, koalisyonsuz, vesayetsiz ve tam yetki ile yönetmekte. 

Anayasa kitapçığı krizinden sonra Kemal Derviş'in dizaynından düze çıkan, kasası dolu bir Türkiye'nin yönetimini ele aldılar; özelleştirme açıklamalarıyla, o "Eski Türkiye" dedikleri vatanın öz varlıklarını sata sata bugünlere geldiler. Her yıl çıkan vergi affı adı altında orman arazilerinin tekrar satılmalarını da dahil etmiyorum.

"Çıraklık" ve "Kalfalık" gibi yakıştırmalarla "Ustalık" devrine tek yetkili olarak ulaştılar. TBMM'nin by-pas yapıldığı bir dönemdeyiz. Gazi Meclisin müdavimleri de sadece parmak kaldırma ile noter vazifesi yapmaktalar. Halbuki Meclisimiz, ATATÜRK tarafindan dualarla açıldığında tüm Valilere, "tek yetkilinin TBMM olduğu"nun telgrafla bildirildiğini, Meclisin ilk işinin bu olduğunu biliyoruz.

Eski Türkiye, bir dünya projesi olan GAP projesine milyarları dökerken, geleceğin karanlık kalmasını istemiyordu. Özelleştirmelerin henüz yapılmadığı günlerde, 2 milyon işçi sözleşme görüşmelerine otururdu. Hukuk işlediğinden dolayı seçilmişler istediği bürokratla çalışamıyordu bile. Dünyada petrol sıkıntısı vardı. Petrol fiyatları Zeki Yamani diye tarihe adı yazılan petrol bakanının neredeyse iki dudağı arasında idi. Ayrıca Pkk illeti ile mücadele, sosyo-ekonomik olarak da ülkeyi olumsuz etkiliyordu. Tüm bunlara rağmen, devlet adamları halkını ne suçladı, ne de "terörist" gibi yakıştırmalarla rencide ettiler. Karma Ekonomik Sistemde  idare edildiğinden, tüm ülkede satılan temel gıda maddeleri Başbakanlığın tespit ve kontrolünde idi.  Yani tütün, sigara, çay, kahve, yağ ve benzeri temel tüketim mallarının fiyatları neredeyse her yerde aynı idi. Bunların eksikliğinden, üretim azlığından dolayı kuyruklar vardı ama halkın alım gücü de vardı. 

1984 Özal hükümeti serbest ekonomiye geçti. "İsteyen istediği şekilde üretimini yapsın, parası olan iyisini, parası az olan diğerini alsın" politikasıyla piyasa kuyruklardan kurtulmuştu. İşte o zamanki  kuyrukların farkı buydu.  Birisi benim dediğimden satacaksın, diğeri nasıl satarsan sat.. Şimdi de o kuyruklar başladı. Fakat bu defa yerli malların YOKLUK kuyruğu; yerli üretimin zayıflığından dolarlar dışarı, mallar içeri.. Peşinden de bir cari açık sızlanmaları.. Halkın alım gücü yok. Temeli tarıma dayalı böyle zengin bir ülkede, hayvanların yediği samana kadar ithalata yatarsan, tarım sektörünün önünü açmazsan olacağı da budur.

Eski Türkiye'de yolsuzluk, rüşvet, suistimal yok muydu? Elbette vardı. Yolsuzluk yapan bakanlar, müsteşarlar, genel müdürler yıllarca mahkemelerde yargılandılar. Şu anda aklıma gelen isimlerden Hilmi İşgüzar, Tuncay Mataracı, İsmali Özdağlar gibi Bakanlar Yüce Divan'da yargılandılar. Hatta ve hatta Başbakanın öz yeğeni Yahya Demirel sunta yolsuzluğundan yakalanıp cezalandırıldı bile.. Ama ne bir Savcı ne de bir Hakim değişti. Yani kollanmadılar, hukuk ne dediyse o yapıldı. Onun için rahmetli Süleyman Demirel 6 kere gitti 7. kez geldi.. Son 20 yılda ben, ne bir bakanın ne de bir yolsuzluk yapan bürokratın yargılandığına şahit olmadım. (Kırk yıllık garson bile bir iki bardak kırıyor be kardeşim).. Ama yok.. Yolsuzluktan yakası tutulup adaletin önünde hesap veren yok..

Vatanın bölünmez bütünlüğüne kastetmiş hain terör örgütü Feto'nun siyasi ayağı da ortaya çıkarılmadı. Bu yönde toplumun beklentilerine, malesef iktidar cevap bile vermedi. Bu seyrediş şaka gibi ve böylesine ciddi bir konuda öyle şaka falan da olmaz..

Eskiden şehirler arası yollarda kamyondan geçilmezdi. O kamyon kuyruklarına bakar ekonomi canlı derdik. Şimdi yollarda kamyonlar tek tük.. Üretim yok gibi, mevcut yerli üretim az olduğundan, hele ki fırsatçılara gereken resmi kontroller zayıf kaldığından mallar pahalı. Neye elini atsan ateş pahası.. Mevsimlik ürünler bile köprü geçişleri ve mazot yüzünden pahalı. Vatandaş da şaşkın ve çaresiz.. 

Bir yerde okumuştum, Mısır'da ekmek fiyatına müdahale yıllardır yapılamıyor. Meğer ekmek kutsal bir yiyecek de ondan imiş.. Bizde öyle mi?  Malesef buna bile bir çare bulunulmaması  ya acizlik ya da beceriksizlik değil de nedir?

Gariban halkın temel içeceği olan çay, an itibariyle 45 ile 53 lira arasında satılıyor. Oysa hiç olmazsa temel ihtiyaç maddelerinde sıkıntı çekmememiz gerekli. Velhasıl besici, çiftçi, tarım üreticisi neredeyse bitmiş vaziyette. Esnaf yılgın, sanayici tedirgin.. Hepsinin bahanesi de pandemik süreç  olmasa gerek.. Halk "umut" kuyruğunda ve kuyruklar pısık.. İktidar da beceriksizliğini kabullenmiyor ve hatta kuyrukları hâlâ dik..  

"Nerde O Eski Bayramlar" derdik ya; Şimdi iktidara oy vermişler bile "Nerde O Eski Türkiye" demeye başladılar. 

Kuyruksuz mutlu günlere..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Aytaç Yıldız Bozkurt 3 yıl önce

Çok yerinde hatırlatmalarla çok güzel bir makale .Emeğinize sağlık.