Anadolu’da bir söz vardır “İbadet de gizli, kabahat de”.. Bu inanç eşiği çoktan aşıldı. Koca koca devlet adamlarının din üzerinden yaptıkları mizansenleri, yargılamaları neredeyse “en dindar benim” tavırlarını midem bulanarak izledim, izliyorum ve uzun süre de izleyecekmişim gibi görünüyor. Benim en özel alanım inanç dünyam. Hassasiyetimi, “Türklüğü ve inancı harmanlamış ve bunu yaşamı ile sergilemiş bir ‘Büyük Önder’in aşığıyım” dersem daha iyi anlarsınız. Tercihler meselesi değil, işin tiyatro kısmı beni tiksindiren..

Buradan yola çıkarak günümüzün en balıksırtı konusuna değineceğim. Evrensel mesajdan yola çıkarak huzura yaptığım yolculuklardan biliyorum ki lanetlenmiş iki şey var: birisi Allah’a eş koşmak diğeri Lut Kavmi. Tüm bunların yorumu bana düşmez, ben bir din adamı değilim. Kendi bakış açım ve inanç dünyama sığdırdıklarım ile yorumlayacağım.

Yıllar önce genç bir öğretmenken bayan okul müdürüm dersten çağırarak yeni gelen bir öğrenciyi sınıfa götürmemi istemişti. Bu her zaman olan bir şey değildi, çocuk nöbetçi öğretmen tarafından sınıfa getirilip takdim edilirdi. Üzerinde benekli pelüş bir kaban, saçları oksijenle açılmış bir erkek çocuğu. Adı “Musa”.. Ezik ufak tefek bir adam babası. Çocuğu dışarı çıkarıp hikâyesini anlatıyor. “Biz Vanlıyız. Bu oğlan ilkokulu bitirinceye kadar böyle değildi. Ne oldu bilmiyoruz. Önce kaşını aldı. Duramadık oralarda.” Adam şelale gibi ağlıyor. Doktora götürmüşler o tavsiye etmiş Ankara’ya götürmelerini. Dayısı astsubaymış, yanına gelmişler ama o da kısa süreli misafir edebileceğini söyleyince okula yakın bir gecekondu tutmuşlar. Sonraki günlerde öğretmenler, öğrenciler yadırgamış, veliler ayağa kalkmıştı. Ancak okul müdiremiz inat ve ısrarla çocuğa sahip çıktı. Önce giyimini değiştirdi sonra kaşlarını bıraktırdı. Ergen çocuğun hafif sakalına bile izin verdi. Hemen her gün odasına çağırır sohbet ederdi. Ve kendi bulduğu bir doktorla da iletişim kurdu, seanslar ilerledikçe Musa diğer çocuklara benzedi. Onlarla teneffüslerde top oynadı, şakalaştı. Son derece başarılı zeki bir çocuktu ve o günlerde o okulda olanlar bilirler, tam puanla mezun oldu. Ne mi oldu sonra? Yıllar geçmiş ve Ulus pavyonlarından birinde şarkıcı olduğunu, üniversiteyi yarım bıraktığını ve aslına döndüğünü bizzat müdire hanımdan dinleyip çok üzülmüştüm. Benim dersimden hatasız kâğıt veren nadir öğrencilerden biriydi. Yıllarca da rahmetli müdire hanımı hep ziyaret ettiğini de duymuştum.

Musa benim için ne ifade ediyordu ve duygularım bakış açım neydi diye düşündüm. O günlerde sadece ailesine ve aşağılanışına çok üzüldüğümü hatırladım. Dışı değişince içi değişmemiş ama çevresinden kabul görmek için sözde normalleşmişti. Hayır! içine gömmüştü tüm hissiyatını.

Bugün tüm dünyayı saran K-POP akımına bakıyor ve endişe ediyoruz. Muhteşem sesli ve aurası eşsiz süslü taş bebek erkek çocukları kızların gönül dünyasını alt üst ediyor. İlginçtir onları karşı cins olarak görüyorlar. Ne sürdükleri rujlar ne boyalı gözleri kendilerine benzeyen bu gençlere hayranlıktan alıkoyamıyor onları. Buradan yola çıkarak nasıl bakarsan öyle görürsün diyeceğim. Aklıma rahmetli “Zeki Müren” geliyor. O yıllarda son derece muhafazakâr olan bu ülkede baş tacı edilmişti. Ne ojeli tırnakları, ne boyalı gözleri ne şıkır şıkır elbiseleri, ne de rujlu dudakları, kadınları ona âşık olmaktan alıkoyamamıştı. Hatta mahallemizin epeyi dindar Yıldız annesi göğsünde resmini taşırdı. Muhteşem sanatı ilklere attığı imza ile baş tacı edilmişti. Üstelik yüzde doksanı Müslüman olan bu ülkede. Yakın tarihimizde ameliyatı ile gündeme oturup rahmetlinin tahtını sürdüren bir Bülent Hanım(!) gerçeği de var. Hatta o kadar gerçek ki Külliyede ağırlanıyor. Görüntün ne olursa olsun kendini açık etmezsen kabulümüz diyordu toplum o günlerde. “Ama sesi muhteşem” gerekçesine sığınarak.

Bunlar hepimizin bildiği tanık olduğu şeyler.

Gelelim günümüze. Toplumlar hala bu tercihi kabul etmekte zorlanıyorlar. Bunun bir psikolojik alt yapısı olduğuna inanıyor büyük çoğunluk. Ülkenin en söylenmeyen cinsel sorunlarına şifa olmuş rahmetli Haydar Dümen de aynı şeyi söylemiş, ergen erkek çocuklarının gereksinimlerinin normal görülmesi gerektiğini vurgulamıştı. Sayfası en çok okunan gazete sayfası olmuştu kesinlikle. Ve farklı yaklaşım sezildiğinde hemen bir psikiyatra gidilmesi gerektiğini bunun bir hastalık olduğunu bizzat kendisinden dinlemiştim bir özel kanalda, bir erkek çocuğu annesi olarak. Ancak günümüzde bu şiddetle reddediliyor ve bunun bir cinsel tercih olduğu konusunda ısrar ediliyor. Doğrusu ben de öyle düşünüyorum. Yüce Allah’ın hem böyle bir hastalık verip sonra da lanetlemesi onun muhteşem mesajına aykırı bir durum. Evet, bu bir tercih meselesi. Hissiyat meselesi. Sanırım asırlardır var olan bu tercihin su yüzüne çıkışı. Divan edebiyatımız ve övündüğümüz Osmanlı da benzeri tavrın yaygın olduğunu edebiyatçılar ve tarihçiler söylüyor zaten. Nedenini bilemem ama böyle garip tercihler var mı var. Öyle var ki bir uçak dolusu iş adamının uzak doğuda yaşları en fazla 12 olan erkek çocuklarının çalıştığı açık genelevler ya da diğer adıyla çocuk adalarının müptelası olduklarını duyunca hala dünyanın batmamasına şaşıyorum.

Tüm bunları değiştirme gücü bize ait değil. Günahsa, insanoğluna günahı seçme hakkı da verilmiştir. Yargı da infaz da Allah’a aittir. Ben sadece gözümüze gözümüze sokulan garabet kılıklı tipleri haz etmiyorum. Ve ne acı ki milyonlar kazanıyorlar. Şu günlerde popüler bir tip var. Youtube da sık sık önüme düşüyor. Çok kazandığını ve ailesinin tepkisini de para ile örttüğünü söylüyor. Günümüz gerçeği tam da bu.

Yargılamak değil elbette ama dinimin yasakladığı, insanlık tarihinde acı bir hastalıkla yerini almış bu tercihe saygı duymuyorum. Zorlama ile varlıklarını kabul ettirmeye çalışmalarını kabul etmiyorum. Zaten aramızda yaşıyorlar. Kimse taşlamıyor, lanetlemiyor. Niye gözümüze gözümüze sokulmak isteniyor, bunu reddediyorum. “Cinsel tercihlerine saygı duy ve homofobik olma!” diyene de şunu söyleyeceğim ya biri de çıkar “benim cinsel tercihim de çocuklar ve hayvanlar” derse saygı mı duyacağız?

En çok üzüldüğüm noktalardan birisi de gökkuşağı gibi çocuk dünyamızın en hayal simgesinin çalınmış olması. Şimdilerde onu kullanmak mesaj sayılıyor. Ne acı!

Sözün özü bu gerçeği kabul ediyorum ancak toplumu zorlamanın ters tepeceğini bugüne kadar nasıl yaşıyorlarsa öyle yaşamalarını tavsiye edeceğim. Kimse aşağılamıyor, engellemiyor, filmlerde açık seçik bu tipler yer alıyor. En muhafazakâr hükümette kabul görüyorlar. Bu toplumda hiçbir özgürlük sınırlanmış değil Müslüman ülke de ateistim, deistim, satanistim, diyen de var çalan da yalan söyleyen de zulmeden de zina yapan da içen de. Kısacası dine aykırı her şey özgürce yapılıyor. Zaten bize de yargılamak düşmez. Ama tüm bu günahların bir gün bedeli olacağını da unutmamak lazım. Sonuç da inansak da inkâr etsek de ilahi mahkeme ne derse o..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.