Geçen hafta düzenlenen bir anma töreni beni 49 yıl önceye götürdü.
Büyük Usta Nazım Hikmet 54'üncü ölüm yıldönümü..
Bursa'nın İznik İlçesi'ne bağlı Müşküle Mahallesi'nde bulunan ve 'Nazım'ın Çınarı' diye adlandırılan ağacın altında anıldı.
Peki Nazım’ın Müşküle ile ilintisi neydi?
Nazım Bursa Cezaevi’nde yatarken koğuş arkadaşı olan İsmail Başaran Müşkülelidir. 3 yıl boyunca usta şairin gözüyle dünyayı görmeyi öğrenen İsmail Başaran köye döndüğünde o dünyayı çevresindekilerle paylaşır.
Köydeki yakın arkadaşlarından biri olan ve yıllarca muhtarlık yapan Fevzi Kavuk, kendi evinin bir odasında kütüphane kurar. Eserleri bu kütüphaneyi dolduran ünlü yazarlar ve siyasetçiler başta olmak üzere, birçok aydın sık sık İsmail Başaran ile Fevzi Kavuk’u ziyaret ederler.
Büyük Ustanın ‘Vasiyet’ adlı şiirindeki;
"Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse
tepemde bir de çınar olursa taş maş da istemez hani" dizeleri ünlüdür.
3 Haziran 1963'te Moskova'da öldüğü haberi Müşküle Köyü sakinlerini harekete geçirir. Köydeki bir zeytin bahçesine Çınarı diken Müşküleliler, Nazım’ın mezarının köylerine taşınması için girişimlere başlarlar..
Müşküle Köyü sakinlerinin amacı, Nazım'ın vasiyetini yerine getirmektir.
Ancak, 12 Eylül 1980’deki askeri darbe döneminde, yukarıdan gelen emir üzerine köye giden jandarma o güzelim çınarı kestirir.. Aradan 5 yıl geçtikten sonra köydeki başka bir yere bir çınar daha dikilerek adı ‘Nazım Çınarı’ konulur. Uzun yıllar çınarın yeri, yeniden kesilir korkusuyla kimseye de söylenmez..
Şimdi artık mahalle olan köyde yaşayanlar, Nazım Hikmet için Müşküle Köyü ve İznik Gölü’nün ayrı bir önemi olduğuna inanıyorlar. Nazım’ın 'Şeyh Bedreddin Destanı'nda İznik Gölü ve İznik'e önemli bir yer ayırmasını da buna kanıt olarak gösteriyorlar. Ve “Biz, Müşküle Köyü halkı olarak, Nazım Hikmet'in yerinin burası olduğunu düşünüyor, çınarının altında artık rahat uyumasını istiyoruz” diyorlar.
Müşküle ile benim bağlantıma gelince;
1968 yılında Van Alparslan Öğretmen Okulu’undan mezun olduktan sonra Müşküle Köyü’ne atandım.
Öğretmenliğimin ilk 2 yılında Müşküle’de çok güzel günler geçirdim. Daha önce Köy Enstitüleri, ardından da Öğretmen Okullarında aşılanan “ideal” ile çalışarak öğrencilerimin ve köylülerin sevgisini kazandım.
İsmail Başaran’dan Nazım Hikmet’in cezaevi anılarını bizzat dinleme olanağı buldum. Fevzi Kavuk’u tanıdım..
Aradan yıllar geçti, sosyal medya aracılığı ile Kavuk ailesinden emekli öğretmen Ercan Kavuk bana ulaştı. Çıkardığı "Müşküle" adlı kitabı için benimle röportaj yaptı. Böylece, zaten hiç unutmadığım Müşküle halkı ve hepsi koca insanlar olmuş öğrencilerimle yeniden bağ kurmuş oldum.
Söz Müşküle’den ve Nazım’dan açılmışken, büyük ustanın zeytinle ilgili dizelerini hatırlatmadan geçemeyeceğim.
"Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için
yaşamak yanı ağır bastığından"
Nazım’ın da şiirlerine konu olan zeytin ve zeytin alanlarının yok edilmesinin yolunu açacak düzenlemeler büyük tepki çekmişti.
Geçen yazımda halka halka büyümesini temenni ettiğim tepkiler gerçek oldu ve etkisini gösterdi.
Muhalefetin zorlaması sonucu bazı iyileştirici değişikliklerle komisyondan geçen tasarının Meclis Genel Kurulu’nda hemen ele alınması bekleniyordu. Ancak, artan tepki iktidara geri adım attırdı. AKP Grup yöneticileri, Yasa Tasarısının zeytin alanlarıyla ilgili maddelerinin komisyona geri çekilmesini sağladı. Ancak her şey bitmiş sayılmaz. Bazı bakanlar ve parti yöneticileri geri çekilen maddeleri değiştirip yeniden Meclis Genel Kurulu’na getireceğiz demeye başladılar bile..
***
Bu arada, Cumartesi günü Ankara ve İstanbul’da Komünist Part üyesi karşıt görüşlü gençlerin birbirleriyle çatışması bana, Sovyet askerlerinin Çekoslovakya’yı işgalinin Türk sosyalistlerini ikiye bölmesi olayını hatırlattı.
Yönetime gelen Alexander Dubçek, halka daha fazla demokratik özgürlük vermek, ekonomiyi kısmi olarak merkezilikten kurtarmak; ifade, yayın ve seyahat özgürlüğü gibi temel hakları genişletmek istiyordu.
Harekete ‘Prag Baharı’ adı verilmişti.. Bu açılım Sovyetlerden ve diğer sosyalist blok ülkelerinden iyi karşılık görmedi. Varşova Paktı ülkelerinin birlikleri harekete geçtiler. Sovyet tankları Çekoslovakya’nın başkenti Prag’a girdi ve yönetime el koydu. İşgale karşı durarak tankların üzerine çıkanlar acımasızca öldürüldüler..
Bu harekat Türkiye İşçi Partisi’ni böldü. Sovyet işgalini onaylayanlar ile onaylamayanlar karşı kutuplar oluşturmuş, Türkiye sosyalistleri ikiye ayrılmıştı.
Ben bu bölünmeyi Müşküle’de yakından gözledim.
Hepsi öğrencilerimin babaları, dedeleri, ağabeyleri, dayıları, amcaları olan sol görüşlü insanlar karşı karşıya gelmişti. Bir bölümü “Sovyet işgali doğrudur. Komünist bloktaki bir ülke kendi başına hareket edemez”, diğerleri ise “İşgal hoş görülemez. Türkiye’de İşçi Partisi ya da Komünist Parti halkın oylarıyla iktidara geldi diye ABD’nin müdahale etmesi kabul edilebilir mi ?..” diyorlardı.
***
“Katar bu iş yatar” demek ne kadar doğru, ne kadar yanlış henüz belli değil.
Bir insana yatırım yapıyorsunuz ummadığınız bir zamanda ölüyor. Aynı şeyi bir ülkeye yapıyorsunuz bir bakıyorsunuz ki ablukaya alınıyor.
Alelacele Meclisten geçirilen Katar’a asker gönderme ve bu ülkenin gençlerine askeri eğitim verme anlaşmalarına hükümetler tarafından ilk imzalar atıldığı sırada, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani Türkiye’de ağırlanmıştı, hatırlarsanız. Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuk Emire, Karadeniz bölgesinde bir saat süren bir helikopter turu attırmıştı. Emir’in “yaylalara hayran kaldığını” belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürmüştü:
"Niye burada kayak tesisleri yapmıyorsunuz" diye sordu. Ve devamla; "Temenni ederim ki onlara da kavuşuruz. Onun alt yapılarını da yapmalıyız tabi.. Onun için oteller yapmaya da hazır olduklarının müjdesini de ayrıca verdiler.." demişti.
Bu açıklamadan bir süre sonra bölgedeki ormanda yangın çıktı.
Ve bunun bir altyapı çalışması olduğunu iddia edenler oldu.
Anlıyorsunuz değil mi meseleyi ?..
Tıpkı zeytin alanları gibi Karadeniz ormanlarının da iktidarla başı dertte vesselam..