23 Aralık 1930'dur,
Gece yeşilimsi,
Dağlar ak,
Bir altın çizgi gibi yerle gök,
Gün doğdu doğacak.
Don yoktur ama donmuştur sanki
Sarı yapraklarla kış kocaman bir yüz
Tarla çizgileri ile bir kilim işte
Menemen ovası dümdüz.
Yalancı Mehdi Derviş Mehmet,
Yürümüş Manisa'dan bir sarı su gibi,
Beş on adamıyla Menemen'e varmak üzere
Yılan uykusu gibi.
Düştü Kubilay'ın başsız gövdesi,
Bir çınar dalı gibi yere.
Sarktı yakasından anasından gelmiş
Mavi çiçek mor çiçek bir çevre.
Düştü Kubilay'ın başsız gövdesi
Bir söğüt dalı gibi yere,
Aydınlık aydınlığa yaklaşır iken,
Sonsuzluğa ere ere.
Düştü Kubilay'ın başsız gövdesi,
Bir zeytin dalı gibi yere,
Düştü cebinden bir kitap,
Açıldı göklere…
Ünlü şairimiz Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ‘Kubilay Destanı’ adlı şiiriyle Menemen şehitleri Asteğmen (Yedeksubay Öğretmen) Kubilay, bekçi Hasan ve bekçi Şevki’yi rahmetle anıyoruz.
***
Aradan yıllar geçti, yalancı mehdiler, ‘Derviş Mehmet’ler bitmedi. Yenileri türedi, bunlar Sivas’ta, Çorum’da, Kahramanmaraş’ta boy gösterdi. Türeyen Derviş Mehmet’lerden biri de FETÖ idi.
Geçen yıl, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar da, Menemen’deki kanlı ayaklanma ile ilgili yayınladığı mesajda bu geçeği şöyle vurgulamıştı:
“Tarihimizin çeşitli dönemlerinde, Menemen’de ve son olarak da 15 Temmuz’da yaşanan bu ibretlik olayların, bütün yönleriyle genç kuşaklara aktarılması; geleceğimizin ve ülkemizin güvenliği bakımından son derece önemlidir.”
***
Hulusi Akar artık sivil… Milli Savunma Bakanı olarak TBMM Genel Kurulu’ndaki bütçe görüşmelerine katılınca Ergenekon tartışmasının gündeme gelmesi kaçınılmaz oldu.
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, ‘Hulusi Akar 3. Kolordu Komutanı iken, kumpas mağduru bütün subay, astsubay, amiral ve generallerin, bilirkişi raporuyla bu davaların kumpas olduğunun ortaya çıkarılmasını beklediğini’ anımsattı. Hulusi Akar’ın, icra subayı Ahmet Erdoğan'ı bilirkişi olarak görevlendirdiğini kaydeden Özgür Özel, Ahmet Erdoğan'ın "berbat bir uzman görüşü" yazdığını ve bu şahsın halen FETÖ firarisi olduğunu vurguladı. CHP’li Özel, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanı Akar’ın görevini yapmadığını da iddia etti.
Hulusi Akar sinirlenmişti. “15 Temmuz'da o alçaklar kafama silah dayadılar 'başımıza geçeceksin' dediler. Önüme 2 sayfa metin koydular 'oku' dediler. Reddettim. Aranızda kafasında silah varken hayır diyebilecek kaç kişi var? Hanginiz bunu yapabilir?” diye sordu. Hulusi Akar, tutuklu askerleri ziyaret ettiğini, yalnız bırakmadığını da, Ergenekon mağduru teğmen (CHP İzmir Milletvekili) Mehmet Ali Çelebi’yi şahit göstererek anlattı.
Çelebi ise yanıtını o anda değil, daha sonra sosyal medya üzerinden verdi:
“Sayın Bakan esir düşmüş subaylarını 3. Kolordu Komutanı iken kendisine bağlı Hasdal Cezaevinde, Kara Kuvvetleri Komutanı iken Mamak Askeri Cezaevinde ziyaret etmiştir. Subayını esir etmemek önemli, esirken ziyaret etmek değil.............Görev mahali dışında Sayın Bakan Silivri, Hadımköy, Sincan, Maltepe, Şirinyer zindanlarında esir edilen silah arkadaşlarını ziyaret etmemiştir. Kumpas şehitleri Cem Çakmak, Ali Tatar ve Murat Özenalp’in cenazelerinde bulunmamıştır.”
***
CHP İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi, Ergenekon mağduru bir asker olarak, FETÖ ile işbirlikçilerinin bu ülkeye ve bu ülkenin değerlerine yaptığı kötülükleri de, Özgür Özel – Hulusi Akar tartışmasından birkaç gün önce TBMM kürsüsünden şöyle dile getiriyordu:
“Ergenekon çöktü. Benim bu cümleyi söylemem bir saniyemi aldı ama bu cümleyi bu ülkenin kurması on bir senesini aldı sayenizde ama emin olun hiçlik hiç bu kadar tehlikeli olmamıştı, hiçlik hiç bu kadar zamanımızı çalmamıştı, hiçlik hiç bu kadar insanı mağdur etmemişti. 60 bin dinleme, 17 bin sayfa iddianame, ölümler…
Peki, bu utanç kimin? Geçip geldiğimiz yerlerin ufkundan kendinize şöyle bir bakıyor musunuz? Birliklerimizden ‘terörist’ diye alındık. ‘Subay nasıl terörist olur?’ demediniz, “İyi paketledik" diye sevindiniz. Zekeriya Öz bana “İtirafçı ol" dedi. Onun altına zırhlı araç verdiniz. Askerleri şenliklerle tutukladınız, Habur’da teröristleri şenliklerle karşıladınız…Nutuk suç unsuru yapıldı oralı olmadınız…Adam öldürmekten hükümlü adamları bize gizli tanık yaptınız…Kumpas netti, müebbet yağdırdılar, izlediniz; hayır, hayır, gülerek izlediniz. İnsanları bir kaşık suda boğmaya çalıştınız fakat başaramadınız çünkü bizim masumiyetimiz sizin karanlıklarınızın erişemeyeceği bir yükseklikte nefes alıp veriyordu.”
***
Samsun’dan başlayan bir yolculuğun
Sonunda “günlerden Cumartesiydi”
Ankara’ya gelen aziz konuğun
Varlığı yarının bir müjdesiydi.
Payitaht’ın stratejik sebeplerle Anadolu’da bir şehre taşınması düşüncesi ilk kez Helmuth Von Moltke (Padişaha uzman olarak hizmet veren Alman Mareşali) tarafından 1850’li yıllarda ortaya atılmıştı. Daha sonra 1883 yılında Yarbay olarak Türkiye’ye gelen ve 16 yıl gibi uzun bir süre Türk ordusuna hizmet eden Mareşal Von Der Goltz aynı yönde görüş belirtmişti. Goltz’un Türkçeye tercüme edilen ‘Millet-i Müsellaha’ adlı eseri, Mustafa Kemal Paşa’nın okuduğu kitaplar arasındaydı. Mustafa Kemal’in de benzer görüşlere sahip olduğu çeşitli vesilelerle yaptığı üstü kapalı konuşmalardan belli oluyordu.
Sivas’ta Kongre’sinden sonra bir süre daha bu ilde çalışmalarına devam eden Mustafa Kemal, Ankara’ya gitmek üzere 18 Aralık 1919’da Sivas’tan ayrıldı. Heyet, 27 Aralık 1919 Cumartesi günü öğleden sonra Dikmen sırtlarına geldi. Dokuz günlük yolculuk boyunca inceleme ve görüşmeler için Kayseri ve Mucur’da birer gün kalınmış, yedi gün yolda geçmişti.
Üç otomobille Ankara’ya gelen heyet önce, kendilerini Gölbaşı ile Şehir arasında bekleyen Vali Vekili Yahya Galip (Kargı) Bey ile, 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’nın yanında durdu. Mustafa Kemal Paşa otomobilden inerek karşılayıcılarla görüştü daha sonra onları otomobiline alarak şehre doğru yoluna devam etti.
Şehir Merkezi adeta bayram yeriydi. O sabah ajanslar aracılığıyla Mustafa Kemal Paşa’nın geleceği haberi herkese duyurulduğu gibi, bir taraftan da davullar ve zurnalarla bütün Ankara halkı karşılamaya hazırlanmıştı. Çankaya ve Dikmen tepelerinden güzel sesli hafızlar ezan ve salat okuyorlardı. Köylerden birçok atlı ve kağnı arabalarıyla binlerce insan Ankara’ya gelmişti. Halkın bir kısmı Namazgah tepesine, diğer kısmı Yenişehir’in bulunduğu yerlere ve İstasyon yoluna sıralanmıştı.
Heyet alkışlar, çeşitli tezahüratlar ve dualar arasında hükümet meydanına geldi.
Yahya Galip Bey “hoş geldiniz” konuşması yaptı. Hariciye memurlarından Fahrettin Bey de heyecanlı bir konuşma yapıyordu ki, karşılama heyeti tarafından, “hava soğuk millet üşüyor, konuşmanı uzatma” diye sessizce uyarıldı.
Mustafa Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye üyeleri, Ankara’ya geldikleri 27 Aralık 1919’dan, Meclisi Mebusan’ın açıldığı 12 Ocak 1920 tarihine kadar geçen 17 günlük sürede Ziraat Mektebi’ndeki karargahta Kuvay-ı Milliye, İstanbul Hükümeti ve dış ülkelerle temaslarda bulunarak, ilk Büyük Millet Meclisi’nin açılması için gerekli şartların oluşmasına zemin hazırladı.
Son bir not olarak, Ankara’nın stratejik öneminin yanında insanının fedakarlığına da dikkat çekerek Ankaralıların hakkını teslim etmek istiyorum.
Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Milli Mücadele süresince, millet ve memleket yararına uygun maddi ve manevi yardımlarda bulunmuş, Kuvay-ı Milliye Birlikleri teşkil ederek cepheye göndermişti. Ayrıca, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının Ankara’ya geldiği 27 Aralık 1919’dan 23 Nisan 1920’ye kadar 4 aylık sürede hemen her türlü masrafı, Ankaralıların finanse ettiği Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti karşılamıştı. Ankara’nın savaş boyunca en fazla subay ve er şehit veren bir il olması da, halkının fedakarlığı ve kahramanlığına güzel bir örnekti.
Anlaşılacağı gibi, Mustafa Kemal Paşa daha Ankara’ya gelmeden Ankara’yı, Ankara halkı da Mustafa Kemal Paşa’yı benimsemişti.
Büyük Önder; iyi ki Ankara’ya geldin, iyi ki burayı Başkent yaptın, iyi ki Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdun, iyi ki devrimlerinle çağdaş bir Türkiye’nin temellerini attın..
---
İyi Haftalar
remzidilan_48@hotmail.com
konular ve birbirine geçişler harika. Emeğinize sağlık. Kubilay devrim Şehididir.