Annem kahvaltı sofrasını hazırlamıştı. Hemen oturdum, meşhur margarine uzandım. Yarım ekmeği ortasından yardım, bıçak yardımıyla margarini yardığım yarım ekmeğin içine sürdüm. Domatesi yuvarlak dilimler halinde doğradım, iki parçasını margarin sürdüğüm ekmeğin içine koydum. Sonra da domateslerin üstüne tuz biber ektim. Ekmeği kapattım. İki minik elimin arasında tost gibi sıktım; Sonra yer misin, yemez misin?

Yarım ekmeği minik mideme gömmem en fazla üç dakika sürdü. On yaşındayım. Aynısından bir yarım ekmek daha yaptım ve o yarım ekmeği de gömdüm.
Akşama kadar acıkmam diye düşünüyorum. On yaşındaki bir çocuk günde bir - bir buçuk ekmek yiyorsa evde yedi nüfusuz, ekmek getirme işini babam düşünsün. Zavallı adam…

Babam önde, biz üç oğlu ardında, adeta bir seremoni edasında Okçular Çarşısı'ndan babamın tanıdığı, alış veriş yaptığı esnaf abimizden almış olduğumuz spor ayakkabılarımı ayağıma geçirdiğim gibi soluğu sokakta aldım. 

Sokakta in cin top oynuyor. Teyzemlerin eve doğru yöneldim. Sonra sol tarafa doğru yürüdüm. Teyzemlerin evinin sol tarafında mahallenin çöplüğü vardı. Baş kısmında dikildim, baktım. Mahallemizin çöplüğünde ben hariç ne ararsanız vardı. Artık ben de vardım.

Yeni Mahalle ile aramızda Karınca Dere yatağı vardı. Hemen karşı tarafta biraz daha sola doğru da Yeni Mahalle çöplüğü.. 

Bahsettiğim dönemlerde belediyeler çöp toplamadığı için vatandaş mahallî çöplükler oluşturmuş ve çöplerini bu çöplüklere atıyorlardı. 

Çocukluğumuz, çöplükler dolayısıyla da çöp içinde geçti. 
O dönemler fakirlik diz boyu… 

Çöplüklerden topladığım alüminyum ilaç tüplerini, bakır kabloları satarak para kazandığım oldu. O zamanlar "geri dönüşüm" diye bir şey yok. Yani resmen çöpçülük yaptık. Bugün yapsak bir ihtimal "geri dönüşüme destek veriyoruz" falan diye kıvırabiliriz diye düşünüyorum ama ben hayatım boyunca hiçbir zaman kıvırmadım ki şimdi kıvıracağım.

Yeni Mahalle çöplüğünde Almancı bir ailenin atmış olduğu kırık dökük plastik işçi figürleri ve işçilerin kullandığı alet edevatı buldum. O zamanlar asilzadeleri hariç, Türk Çocukları için "oyuncak" diye bir kavram yok. 

Telden yapılmış arabalar, ağaçtan yapılmış kızak ve arabalar, tabancalar, tüfekler, kılıçlar, kamalar, taze ağaç dallarından ip kullanılarak yapılmış yaylar, kuru ısırgan otlarının saplarının uç kısımlarının kalın bölümlerine gazoz kapağı sardırarak yapılan oklar, saplı süpürgelerden veya uzun sopalardan yapılmış atlar, kâğıttan uçurtmalar, kuru ısırgan dalları veya marangozlara kestirilmiş çıtalar ve gazete kâğıdı ya da naylon torbalar kullanılarak yapılmış altı köşeler var.
Yazdıklarım hayatımızın içinden çıkınca, yerine okullarda "iş eğitimi" dersleri verilmeye başlanmıştı bir ara. Bugün iş eğitimi dersleri de yok herhalde. İcraatın başında olanların resim, heykel ve kısmen de müziğin haram olduğuna inanmalarına rağmen hala resim, görsel sanatlar ve müzik derslerinin verildiğini biliyoruz.
“Yukarıda yazdıklarım hayatımızın içinden çıkınca” dedim ya; he işte, her tarafımızda beceriksiz insanların var olmasının yegâne sebeplerinden biri bu sanırım. 
Neyse “Yeni Mahalle çöplüğünde Almancı bir ailenin atmış olduğu kırık dökük plastik işçi figürleri ve işçilerin kullandığı alet edevatı buldum” demiştim. Oradan devam edeyim. 

Yine o dönemlerde bir kader kısmet furyası var. “Kader kısmet de ne” diyenlerimiz olabilir. 

Kader kısmet; elli yaşın üzerinde olan bazı insanlarımızın bileceği, içerisinde büyük ikramiye olarak çikolata, küçük hediyeler olarak da plastik tarak, yine plastik üzerine monte edilmiş el aynası, ince metalden yapılmış küçük el çakısı gibi şeylerin hediye olduğu; “boş çıktı” dendiğinde de iki kat şeklinde katlar arasında şeker tadı olan ince gofret parçası bulunan süslü püslü bir paket ve iki kat karton arasında kalaylı kâğıt bulunan ve düğme deliği şeklindeki açık bölümlerdeki bu kalaylı kâğıtların kazınmasıyla hediye numaralarının veya boş zeminin ortaya çıktığı bir şans oyunu.. Bilenler bilir; kader kısmet "Şaaans, taaalih, kaaader, kısssmet beş kuuruuuuş" diye pazarlanır ve beş kuruşa çektirilirdi.

Ben, yukarıda ‘çöplükten buldum’ diye bahsettiğim kırık dökük oyuncaklarla bir kader kısmet yaptım. Çekiliş için küçük beyaz kâğıtların içine kader kısmete koyduğum oyuncakların isimlerini ve boş çıkana verilen saman yerine de misket (biz cilli diyorduk) yazarak, yazdığım kâğıtları bohça şeklinde katlayıp bir kutunun içine doldurdum. Çok hızlı bir şekilde koşarak mahalledeki ilkokulun hapishane parmaklıklarını hatırlatan sürgülü arka kapısının ön kısmına ulaştım. Ve tabii ki; "Şaaans, taaalih, kaaader, kısssmet beş kuuruuuuş" diye bağırdım. Bağırmam merak uyandırmıştı. Hemen başımda bir kalabalık oluştu. Dedim ya o zamanlar oyuncak falan yok. Bütün çocuklar kırık dökük de olsa sonuçta Almaya'dan gelmiş olan oyuncaklara sahip olabilmek için neredeyse birbirlerini ezerek benim kader kısmetten çekimlerini yaptılar. Kısa bir sürede mahallenin en zengin çocuğu olmuştum. Hatta sahip olduğum para konusunda gençlerle, boş gezenin boş kalfalarıyla, kaldırım mühendisleriyle yarışır hale gelmiştim. 

Daha onca alüminyum ilaç tüpü, bakır kablo, kullanılmış paslı çivi, demir-çelik gibi malzemelerden oluşan çöplükten topladıklarım ve gazete kâğıtları ve unla yaptığım kesekâğıtlarını satarak kazanmış olduğum bütün paralar, son yaptığım "kader kısmet" vurgunun gölgesinde kalmıştı.  Oysa ailenin en saf, en sakin hatta aptal denebilecek bireylerinden biriydim. 

Hatırlayanlarınız olacaktır; bir ara amcam "Topal Kemal" efsanesini yazmıştım. Topal Kemal'in Koreli Mehmet'i ziyaret ettiği günlerden birinde; meşhur Koreli Mehmet'in sofrasında otururlarken oda kapısından süzülerek ben girmişim ve dizlerimin üzerine çökerek iki koca adama şapşal şapşal bakakalmışım. 
Topal Kemal beni işaret ederek, “Koreli! Şurada oturan delikanlıyı görüyor musun? Bak, bu delikanlı büyüdüğü zaman çok büyük bir adam olacak.” demiş. Rahmetli Koreli Mehmet cevabı yapıştırmış; “Has sittir lan! Bu salak mı büyüyünce büyük adam olacak”… “Bak, görürsün sen” demekle yetinmiş Topal Kemal… 
Bu hatırat, çocukluğumla ilgili anlatılanlar arasında benim için çok büyük önem arz eder. Toplumumuzun büyük çoğunluğunda çocuğa bakış açısını anlatan mükemmel bir örnektir. 

O salak çocuk yani ben büyüdüm; belki Topal Kemal'in o dönem itibarıyla o günkü şartlara göre düşündüğü gibi bir "büyük adam" oldum veya olamadım. Lakin bugün için büyük adam olduğum söylenemez ki; “benim de zaten o büyük adamlık konusunda bir isteğim olduğu da katiyetle söylenemez” düşüncesindeyim. Büyük adamlığın ölçüsü Koreli Mehmet'in “Çocuklarım, sizden bir isteğim var. Ben, bugüne kadar sizin boğazınızdan haram bir lokma geçirmedim. Sizden tek isteğim; ne olursunuz boğazınızdan haram lokma geçirmeyin” sözleriyle bize öğrettiği gibi hayatımızı "çalmama, yalan söylememe, başkalarının malına, makamına ve namusuna el uzatmama, kimseye eğilmeme" gibi düsturlarla, yani onurluca sürdürdük. Konu konuyu açtı, toparlıyorum.

“Hayatım çöplüklerde geçti” demiştim. 

Fakir insanların çöpleri nedir; sebze meyve kabukları, çok olmasa da bozulmuş yemek artıkları, çok eskimiş giyecekler, kullanılamayacak hale gelmiş küçük büyük eşyalar.. Bu çöplerin içindeki gıda artıkları etrafa koku yayar ve sinek yaparlar. Üst üste atıldıkça birbirlerinin üstlerini kapatırlar. Doğal etmenlerle; yağmurla, rüzgârla aşınabilirler, üstleri toprakla örtülebilir. Bazen bu çöplüğe atılan meyve sebze artıklarının içindeki meyve ve sebze çekirdeklerinden meyve fidanlarının, sebze fidelerinin oluştuklarına tanık olursunuz. Bazen çöplüğe atılan bir çiçek kendiliğinden hayata tutunur ve siz, çöplüğün orta yerinde hiç ummadığınız güzellikte bir çiçekle karşılaşabilirsiniz.

Artık mahallelerimizde çöplüklerle ve oralardaki fidan, fide veya çiçeklerle de karşılaşmıyoruz. 

Çöp bidonlarımızda biriken atıklarımızı belediyeler çöp arabalarıyla toplayıp güya şehir dışında dediğimiz alanlarda biriktiriyorlar. Şimdilerde şehrin göbeğinde kalmış Demirtaş bölgesindeki üzeri toprakla örtülmüş olan eski çöplük alanında "metan gazı" çıkartılıyor diye biliyorum. Daha uzaklarda da yeni kent çöplükleri oluşturuluyor. 

Ben varoşlarda oturuyorum. Oturduğum yer artık neredeyse Bursa'nın göbeğinde ama benim mahallem varoş olma ruhundan hiçbir şey kaybetmiyor. 

Sabahları evden her çıktığımda askerlik yapanların çok iyi bildiği "mıntıka temizliği" yapıyorum. Evimin önünde veya yakın komşu evlerin önlerinde kâğıt, plastik ve metal herhangi bir şeye rastlarsam büyük küçük olmalarına bakmadan onları toplayıp evin girişindeki geri dönüşüm poşetine koyuyorum. Her Perşembe geri dönüşüm toplayan belediye taşeronunun kamyonuna geri dönüşüm poşetlerini teslim ediyorum. Hayatta en önemsediğim şeylerden biridir "geri dönüşüm"…

Çok abartılı ve kırıcı gelecek ama insanların da çöp olduklarına ve gittikleri dünyaya yeni beden ve eski ruh olarak geri geldiklerine inanıyorum. Mesela yere çöp atanların, yere çöp atmamayı öğrenene kadar reenkarnasyona tabi tutulduklarını düşünüyorum. Bu dünyanın “RUHLARI YETİŞTİRME ENSTİTÜSÜ” gibi olduğuna inanıyorum bazen. Mezun olanların başka bir boyuta gittiklerini, mezun olamayanların tekrar tekrar bütünlemeye kaldıklarını ve tekrar tekrar reenkarne olduklarını düşünüyorum. 

Ben çöp işinden anlarım. 

Her tarafımız çöp doldu.
Etrafınıza dikkat edin, hiçbir işe yaramayan insanlar göreceksiniz. 
Hiçbir yeteneği, mahareti, eğitimi, öğrenimi, liyakati olmayan insanlar göreceksiniz.
Hiçbir isteği, arzusu, onuru, gururu, erdemi olmayan insanlar göreceksiniz.
Çok dikkatliyseniz ülkenizdeki işlerin kötü gittiğini göreceksiniz.
Ülkenizdeki bütün makamların eksiksiz dolu olduğunu göreceksiniz.
Her tarafınızın çöp olduğunu da göreceksiniz…
Sokaklarda, caddelerde, parklarda, piknik alanlarında, akarsularda, göllerde, denizlerde, orta yerlerde, dehlizlerde… Her yerde çöp… 
Biliyorsunuz, tabi ki benim ki lafı güzaf…
Yanlış anlamalara mahal vermemek için af diliyorum.

Yine de “Düşünüyorum öyleyse, belki de öyle olabilir” diye düşünmekten de kendimi alamıyorum…

Herkes hayatındaki her şeyi saklıyor… 
Ben şeffaf yaşıyorum… 
Çöpten anlıyorum…
Çok iyi biliyorum ki; sakladığım, saklamadığım her şey çöp…
Çöp… Çöp… Çöp… 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.