Tek kanallı TRT’nin olduğu senelerde hangi parti iktidar olursa olsun, TRT olabildiğince siyasi partilere destek olmamaya gayret etmiştir. Sadece Milliyetçi Cephe (AP, MSP, MHP koalisyonu) iktidarları döneminde iktidar yanlısı kadrolar TRT yönetiminde yer almaya başlamıştı. Solda olup fikirlerini açıkça söyleyen devlet memurlarının sürgün edilmesi ve baskılar ve soruşturmalar da özellikle o dönemlerde yoğunlaştı. Sürgün edilen ve soruşturma geçiren devlet memurlarının tamamına yakını, yurt sever ve ülke geleceği için fikir üreten kişilerdi.
12 Eylül darbesi döneminde en ağır cezalar verildi. Çok sayıda vatansever öğretmenler görevlerinden atıldılar.
ANAP iktidarı ile birlikte devlet dairelerinde siyasi kadrolaşma pek olmadı diyebiliriz. 2002’de AKP’nin iktidar olması ile birlikte devlet dairelerinde, ellerindeki belediyelerde kadrolaşmalar hızlandı ve bugünlere geldik.
AKP iktidarı ile birlikte medyada da kamplaşma hız kazandı ve keskin yandaş gazeteciler, kendi düşüncelerine uymasa da yandaşı oldukları partilerin yanlışlarını süsleyerek ve demagojisi bol köşe yazıları yazdılar. Televizyon programlarında da militanca savunmaya başladılar. Ve medya iyice yozlaştı. Artık görsel medyada sürekli aynı kişiler tartışıyorlar ve kendi bireysel fikirleri yerine, yandaşı oldukları partilerin düşüncelerini anlatıyorlar.
Sayelerinde köşesi okunacak yazar da kalmadı.
Televizyon programlarına daha çok çıkan merhum Uğur Mumcu’nun, oy verdiği partiyi göklere çıkardığını gören var mı?
Köşelerinde yandaşı oldukları partinin hata yapmaması için eleştiri oklarını yeri geldiğinde en acımasız şekilde yazan Cumhuriyet Yazarları var idi eskiden.. Bu yazarlarımızın her biri gerçekten fikir üreten yazarlarımızdı. Şimdi fikir üreten değil, destek verdikleri partilerin imkânlarından beslenen yandaş yazarlar türediler. Önce kendi evini temizle diyen yazar yok maalesef. İster iktidar yanlısı, ister muhalefet yanlısı olsunlar köşe yazarken, kitap yazarken veya görsel medyada tartışırken güdümlü mermi gibiler açıkçası.
Rakip parti bağlantılı birisi hırsızlık yapma veya rüşvet alma gibi suçlar işledi ise, karşı görüşteki köşe yazarı önce köşesinde seri gibi yazılar yazıyor, sonra da kitap yazıp satıyor. Bizler de “helal olsun adama hırsızlıkları ortaya çıkarıyor” diyerek onları göklere çıkarıyoruz. Suç işleyenler, kendilerine yakın siyasi parti tarafında olursa, bu suçlar için hemen onlara yazı ve yayınları ile kalkan oluyorlar.
Hangi tarafın yandaşı olursa olsun ülke kaynaklarını soyan, görevlerini yaparken birilerine haksız kazanç sağlayanları öncelikle ifşa ederek “içinizden atın” demek varken savunan, sözde gazeteci ve yazarlara kendi adıma "bu ülkenin aydını” diyebilmem mümkün değil.
Bana göre gerçek gazeteci ve yazarlar, ülkesine zarar veren kirli yöneticileri ve siyasileri gerçek belgeleri ile deşifre etmelidir.
Yandaşı olduğu siyasi partinin genel başkanı veya yerel yönetimlerdeki başkanları övme ortamları yaratmak için çabalayan, karşılığında da kesinlikle ceplerini dolduran, bu sözde gazetecilerin, tatillerini yurt dışında nerelerde yaptıklarını da görüp düşünmek gerek..
Toplum olarak bizler şöhret sahibi yaptığımız sözde gazetecilerin, neden yandaşı oldukları siyasilerin suç kayıtlarını araştırmazlar. 24 Ocak 1993’te kaybettiğimiz UĞUR MUMCU gibi bir gazeteci, Ondan sonra neredeyse gelmediği gibi.. Onun önemli konularda yazdıklarının bir cümlesini dahi yazamayan gazeteciler ile doldu basın ve medya sektörü..
Basın ve medyanın vatandaş nezdinde iyi bir notunun olduğunu da hiç sanmıyorum. Vatandaş artık köşe yazarlarından ve televizyondaki tartışma programlarından bıktılar.. Onlar ise artık izlenmediklerinin farkında bile değiller.
Basın ve medyaya benim verdiğim not sıfırdır; eski bir öğretmen olarak “Sınıfı Geçemezler” diyorum.
Saygılarımla..