Hepimizin bildiği gibi, vücudumuzun, bir sindirim sistemine sahip olmasının tek nedeni, yiyecek ve içeceklerin sindirilip, faydalı ve gerekli olanların emilip gerekli yerlere gönderilmesi, zararlı ya da faydasız olanların ise, vücut dışına atılması ya da bir şekilde en az zararlı hale getirilmesi içindir.

Ancak bilimsel çalışmalar ve klinik deneyimler göstermiştir ki, sağlıklı bir bağırsak florası olmadan, sindirim sisteminin bu fonksiyonlarını tam olarak yerine getirebilmesi mümkün değildir.

Normal şartlarda sindirimin sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi için, gıda maddelerinin, mideden 12 parmak bağırsağına geçişini müteakip, “Sekretin” ve “Kolesistokinin” hormonları salgılanmalıdır. Bu hormonların salgılanabilmesi için ise, mideden 12 parmak bağırsağına geçen “Gıda maddelerinin PH değerinin 2 civarında olması gerekir”.

Bu iki hormon 12 parmak bağırsağı tarafından üretilir ve kana karışarak Pankreas, karaciğer, mide ve diğer organlara taşınır. Sekretin hormonu mideye “Sıvı üretimini durdurma” talimatını verir. Karaciğeri “Safra üretmesi” için, “Bağırsak duvarını” ise yemeğin geldiğini haber vererek, kendisini korumaya yetecek kadar “Mukus üretimi” için uyarır.

Ancak “Yaptığı en önemli şey”, mideden gelen yiyeceklerdeki asidi etkisiz hale getirerek, sindirilebilmesi için “Pankreası uyarmasıdır”. Çünkü sindirimin tam ve hatasız olabilmesi için, ince bağırsağın çok daha alkali bir PH değerinin (PH; 7 – 8 ) olması gerekir. Bu da ancak pankreasın üreteceği, bikarbonat çözeltileri ile mümkün olacaktır. Pankreasın görevi bununla da bitmez. “Sindirim için şart olan Amilaz, Glukagon, Tripsinojen ve İnsülin gibi enzimleri de salgılaması” gerekir.

Ancak pankreasın bu sindirim enzimlerini salgılayabilmesi için ikinci bir hormonun, yani “Kolesistokinin uyarısına” ihtiyacı vardır. Eğer mideden gelen yiyeceğin “PH değeri normalden yüksek olursa”, (2 civarında olmalıdır) 12 parmak bağırsağı “Kolesistokinin hormonu üretmez”. Bu hormonun üretilmemesi halinde ise, Pankreas uyarılmaz ve gerekli sindirim enzimlerini salgılamaz.

Neticede süreci kötü bir sindirim ve emilim takip eder. “Kazomorfin veya Glutenomorfin gibi tam sindirilmemiş proteinler”, hasarlı bağırsak duvarından emilerek kana karışır ve “Alerji gibi bağışıklık reaksiyonlarına” yol açar. Pek çok temel vitamin, mineral ve aminoasitler özümsenemez.

Kötü sindirilen karbonhidratlar, “Anormal bağırsak florası tarafından kullanılıp alkole, asetaldehite ve diğer toksinlere dönüştürülür”. Yağlar sindirilemediği için, yağ da çözülebilen “Son derece önemli”, A-D-E- K vitaminleri ve omega-3 gibi, temel yağ asitleri eksik kalır. Diğer sindirilemeyen yiyecekler ise, sindirim yolunda çürür ve “Tüm vücuda zararlı toksinler haline gelir”.

Süt ve buğday proteinlerinin sindirimi anlatmaya çalıştığım kötü sindirim sürecine en iyi örnektir. Protein sindirimi, birinci aşaması mide de olmak üzere, iki aşamada gerçekleşir. Mide duvarı tarafından üretilen sindirim sıvıları, süt ve buğday proteinlerini peptitlere ayırır. Ancak peptitlerin bazıları, "Kazomorfin" ve "Glütenomorfin" adı verilen, uyuşturucu olarak bildiğimiz “Morfin benzeri kimyasal yapılara” sahiptir.

Bu süreç normal olarak her insan da meydana gelir. Eğer “Bağırsak florası normal çalışıyor ise” hiç bir zararı da yoktur. Mideden bağırsağa geçen peptitler, orada pankreas sıvılarına maruz kalırlar. Burada sindirimin ikinci aşaması gerçekleşir.

Bağırsaktaki başlıca sindirim ve özümseme hücrelerinden olan, Entrositlerin villuslarının üzerinde bulunan, “Peptitaz adlı enzimler” tarafından parçalanan peptitler, emilmek üzere bağırsak duvarına gönderilir.

Bağırsak florası bozuk olan kişilerde, entrositlerin zayıflığı nedeniyle peptitlerin parçalanma aşaması gerçekleşmez. Sonuç olarak vücut için zararlı kimyasallar olan, kazomorfinler (kazein) ve glütenomorfinler (glüten) hiç bir değişikliğe uğramadan kana karışarak, özellikle bağışıklık sistemi ve beyin fonksiyonlarını bozarlar.

Bu olayda gösteriyor ki, dengeli bir bağırsak florası olmadığı takdir de yiyeceklerin normal sindirimi ve emilimi mümkün değildir”.

Sağlıklı bir bağırsak florası proteinleri sindirir, karbonhidratları fermente eder, yağları ve lifleri parçalar. Bağırsaktaki faydalı bakteri faaliyetleri neticesinde ortaya çıkan vitaminler, mineraller ve pek çok diğer besin maddelerinin, bağırsak duvarından kan dolaşımına geçişi de “Bağırsak florası sayesinde” gerçekleşir.

Bir insanın “Bağırsak florası bozulmuş, hasar görmüş ise”, dünyanın en kaliteli gıda maddeleri ile beslense dahi “Sindirim tam ve eksiksiz olamayacağı için”, bu insan vücudu mutlaka besin yetersizliği çekecektir. Bu nedenle de özellikle bağırsak florası bozuk kişilerde, kalsiyum, magnezyum, çinko, demir, bakır, selenyum, manganez, sülfür, fosfor, potasyum, B 1, B 2, B 3, B 6, B 12, A, C, D vitaminleri, folik asit, pantotenik asit ( B 5 vitamini), Omega 3, Omega 6, Omega 9 yağ asitleri gibi mikro gıda eksiklikleri ortaya çıkmaktadır.

Bu besinler ise bağışıklık sisteminin, beynin ve vücudun diğer organ, doku ve sistemlerinin gelişimi, tamiri ve muntazam çalışabilmesi için gerekli olan en önemli besinlerdir. Otizm, anemi, astım, alerjiler ve sinirsel hastalıklardan, kansere kadar “Pek çok hastalığın temelinde bağırsak florası bozukluğu olup olmadığı mutlaka dikkate alınmalıdır”.

Netice olarak sağlıklı ve uzun bir ömür geçirmek istiyorsak, sindirim sistemimizin, özellikle bağırsaklarımızın muntazam çalışır durumda olmasının şart olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca hazımsızlık, şişkinlik, ishal ve kabızlık gibi şikayetlerin bağırsak florası bozukluğu göstergesi olduğu dikkate alınmalı ve beslenme düzeni duruma göere değiştirilmelidir. (*)

(*) Yakında yayınlanacak olan kitabımda detaylı bilgi verilmiştir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.