Amerika Birleşik Devletleri’nin Kuzey kutbu ile ilgili sömürgeci tutumu daha önceden de siyasal alana yansıtılmıştır. SSCB’nin dağılması sonrasında kuzey buz denizindeki ABD-RUSYA dengeleri bozulunca kuzey kutbundaki ABD yönetimi ,yeni dönemdeki ortaya çıkan güvenlik eksiğinin batı bloku açısından yeniden ek askeri güvenlik sağlamak üzere harekete geçmiş ve resmen Norveç hükümetinden Rusya’ya karşı askeri üs ve tesisler kurmak istemiştir. Ne var ki NATO üyesi olan Norveç ABD’nin isteklerini kabul etmeyince, iki ülke arasındaki gerginlik siyasal krize dönüşmüş ve tam bu sıralarda Norveç kıyısında bulunan bir ada üzerinde beklenmedik büyük bir terör atağı gündeme gelmiştir. SSCB çöküşü sonrasında dünya daha yumuşak ve barışçı bir çerçevede daha sakin bir barış ortamına geçiş için hazırlanırken, Norveç’in başkenti olan Oslo kentinin tam karşısındaki ada üzerinde gündüz saatlerinde meydana gelen patlamanın yüze yakın çocukları hedef alması, bütün dünyada çok büyük bir siyasal kaos ortamının doğmasına neden olmuştur. Dünyanın en huzurlu ve sakin bir devletinin merkezinde bu kadar büyük bir patlamanın önceden hazırlıklı bir biçimde yapılabilmesi siyasal konjoktürdeki yeni gerginliklerin tırmanma aşamasına geldiğini açıkça göstermiştir. Oslo’daki bakanlık binalarının önünde bomba patlatarak yüz civarında bir çocuk katliamı yapanların, dünyaya egemen olabilmek için her türlü yolu deneyeceklerini göstermesi kolay kolay kabul edilemeyecek bir yeni durumu meydana getirmiştir. Batı bloku içindeki ülkeler karşı karşıya gelince, hemen rakip devlet bloklarını öne çıkararak sorumluluğu üzerlerinden atmaya çalışarak bazı Müslüman ülkeleri suçlayarak kamuoyunu yanıltmaya çalışmışlar ama başaramamışlardır. Kuzey kutbuna egemen olmak başlıca sorun olarak varken, işi din kavgasına dönüştürmek büyük tepki görmüştür.

Soğuk savaş dengelerinde böylesine bir saldırı gündeme gelmezken, Atlantik ve Avrupa güçleri birbirleriyle güvenlik yarışına girmişlerdir. Rusya-Ukrayna savaşına doğru olaylar gelişirken, Avrupa Ukrayna’ya sahip çıkmaya çabalamış ama daha sonra da ABD devreye girerek Avrupa’nın müdahalesini önlemeye çalışmıştır. Ukrayna meselesi giderek tırmanırken Rusya ile karşı karşıya gelinmiştir. Soğuk savaş sonrasında SSCB yerine Rusya devreye girerken, İpek yolundan dışlanan Çin’in dünya ticaretindeki yerini koruyabilmek amacıyla kuzey kutbundan geçirmeye başlamıştır. Zaman içinde Çin ve Rusya’nın kuzey kutbu geçişlerinden yararlanması ve benzeri etkinliklerin önünü kesebileceği için kuzey Amerika sahillerindeki ticaret ve benzeri etkinliklerin önünü kesmek üzere, ABD Grönland’ı da tıpkı Alaska gibi bir eyalet statüsüne doğru çekmek istediği için ve Kanada’yı da bu çizgiye çekerek Amerikan toprakları üzerinden bir başka eyalet oluşturmak fikrini öne çıkarmaktadır. Dünya çapında atmosferin ısınması ve buzların erimesi gibi yeni doğal gelişmeler yeni dünya dengelerini gündeme getirdiği için ABD’nin yeni dönemde her açıdan bir kutuplar hegemonyasına yöneldiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca Kuzey kutbundaki buz ülkeleri eridikçe yer altındaki nadir ve değerli taşların da Avrupa ülkeleri ile Rusya gibi bir emperyalist ülkelerin eline geçecek olması da önce kuzey daha sonra da güney kutbu hegemonyası doğrultusunda ABD’yi Amerikan hegemonyası açısından son derece zor bir konuma doğru sürüklemektedir. Dünyada yeni bir küresel düzen kurulurken, nüfus artarken ve de insanlık giderek büyük bir su sıkıntısı ile karşı karşıya kalırken, kuzey kutbu meselesi hiçbir biçimde ABD’nin sorunu olarak görünmemektedir. Sorun bir insanlık sorunu olarak önce Birleşmiş Milletlerin daha sonra da dünya halklarının katıldığı uluslararası su kaynakları ile ilgili uluslararası örgütlerin olması gerekmektedir.

Norveç’teki Breivik saldırısı bütün emperyalist devletler açısından üzerinde durulması ve tartışılması gereken bir güvenlik sorunudur. Atlantik ve de Avrupa uyuşmazlığı Hristiyanlık ve İslamiyet çekişmesine döndürülerek sorun çözümlenemez. Bir araç dolusu bomba ile yüz civarında ilk ve orta okul öğrencisinin terörist bir eyleme kurban edilmeleri insanlık açısından çok büyük bir utançtır. Norveç’in başkenti OSLO’daki ada saldırısı sadece emperyalizm açısından değil ama aynı zamanda hukuk açısından da çok önemli bir yansıması olmuştur. Oslo saldırısını yapan militanın aynı zamanda bir Avrupa bağımsızlık deklarasyonu yayınlaması, ABD-AB kavgasının tam ortasında Avrupalı bir organizasyonun bir Avrupa bağımsızlık deklarasyonunu terörist üzerinden yayınlaması da bütünüyle bir kafa karışıklığını öne çıkarmıştır. 1500 sayfalık bir miliyetçilik manifestosu yayınlayan Norveç’li terörist, ABD-AB kavgasını bir din savaşı gibi göstermesi tam anlamıyla ortalığı karıştırma senaryosunun bir parçası haline gelmiştir. Hristiyanların din açısından haksızlığa uğradığını belirten bildiri sahibi aynı zamanda Türk ve Müslümanların Avrupa kıtasına alınmamaları gerektiğini Türklerin ve Müslümanların tarih boyunca Hıristiyanlara yardımcı olmadıklarını ve bu doğrultuda her zaman için karşı karşıya geldiklerini ileri sürerek, milliyetçi olmanın ötesinde açıktan ırkçı bir yöntem kullanarak ve Avrupa kamuoyunda karışıklık çıkartarak uluslararası alanda gerginlik yaratabilmenin çabası içinde olmuştur. Müslüman göçmenlerden çok rahatsız olan bu duruma karşı sert bir söylem ile karşı çıkan Norveç’li terörist bildirisinde Osmanlı devletini küçümseyerek gayrimüslim azınlıklara baskı uygulandığını da dile getirmiştir. Avrupa’da Müslümanların giremeyeceği bir yasak bölge kurulmasını isteyen terörist din birliğini savunurken, dinler arası çatışmaların tırmandığını söylemiştir.

Siyasal amaçlı terör girişimlerini dinler arası çekişme ve kavgalarla değerlendiren Norveç’li eylemci, El-Kaide isimli terör örgütünü de gündeme getirerek Türkiye ve İslam ülkelerine saldırısını ana akım çizgisinde öne çıkarmıştır. Breivik Türk ve Müslümanlara saldırırken, aynı zamanda Hitler çizgisinde bir Neo-Nazi kimliğini kamuoyuna yansıtmaya başladığı görülmüştür. İkinci dünya savaşı sırasında Yahudi düşmanlığı çizgisinde bir Nazi hatta daha da ileri giderek, Neo-Nazi yaklaşımını öne çıkarmaya çaba sarf eden eylemci İsrail’i ortak düşman göstererek, Türkler ile birlikte savaşa girilmesi gerektiğini açıkça dile getirmiştir. Hitler ile birlikte geride kaldığı var sayılan Nazilik kavramı yenilenerek ve Neo-Nazi kavramı ile değiştirilerek Ukrayna savaşına doğru gidişi bu bölgeler üzerinden gündeme getirmeye çalışmıştır. Avrupa ülkelerine saldırı ile ortaya çıkan bu terör olayının daha sonraki aşamada gene Avrupa hukuku içinde kalınarak yargılaması tamamlanmıştır. Yargılamalar sonucunda terörist eylemci yirmi yıl hapse mahkeme kararı ile mahkûm edilince dünya kamuoyu bu cezayı çok az bularak, bir çocuk bahçesinde oynayan yüz civarındaki çocuğun yok edilmesine karşı daha sert kararlar beklenmiştir. Eylemcinin terör aşamasında medya üzerinden ilan ettiği Neo-Nazi bildirisinin son zamanlarda Avrupa seçimlerinde gündeme gelen yeni Nazilik akımlarının önünü açtığı açıkça göze çarpmaktadır. Nazi grupları tarafından eylemciyi yalnız adam ya da kutsal nefer gibi kahramanlık sıfatları ile basın organlarında değerlendirmelere kalkışanlar, aynı zamanda El-Kaide gibi terör örgütlerini muhatap almaya çalışmışlardır. Mahkemeye verilen belgeler ile birlikte Neo Nazi manifestosu da bir hukuk devleti olan ve anayasal çizgide bir çağdaş cumhuriyet ve demokrasi olan Türk devleti açısından kabul edilemeyecek düzeyde saldırganlık girişimlerini Türkiye’ye sıçratmaya çaba göstermiştir ama Türk kamuoyu bu oyuna gelmemiştir.

Katliamın Norveç gibi sessiz, sakin ve güvenli bir kuzey ülkesinde gündeme getirilmesi birçok açıdan hem çelişkili durumlar yaratmış hem de birçok ülkede şaşkınlıkla karşılanmıştır. Bütün dünya savaş içindeyken ve birçok ülkede terörist çarpışmaların gündeme getirilmesine karşı bir alışkanlık olduğu söylenirken, hiç ilgisi olmayan bir kuzey ülkesinin sessiz ve sakin yaşama düzenini bozan ve de yüz çocuğun ortadan kaldırılması olayı bundan tam on yıl önce büyük bir organizasyon olarak Norveç devletinin başkenti OSLO’da yapılarak, ülkeler arasındaki çekişme ve çatışmaların sürekli savaş tarihine önemli katkılar getirmiştir. Norveç’in dünya konjonktüründeki yeri açısından önem taşıyan bu olay, aynı zamanda Avrupa Birliği süreci içinde de dikkate alınması gereken önemli gelişmelere yol açmıştır. Her zaman için İskandinav ülkeleri dünyanın tepesinde gelişmiş ve güvenli bir alt yapısı sahip görünümlü devletlere sahipken, yoksulluğun her yerde kol gezdiği geri kalmış ülkelerdeki terör olaylarını zengin ve refah içindeki ülkeleri de savaş ve yoksulluk çıkmazının içine doğru çekmiştir. Kapitalist dünya düzeni içinde devletler, siyasal ve ekonomik çıkmazlara doğru sürüklenirken artık devletlerin zenginleri ve yoksulları değil ama aynı zamanda siyasal koşullar açısından ortalama halk kitlelerinin de içinde bulundukları çıkmazlar ve konumlar dile getirilmektedir.

Norveç bir Avrupa ülkesi olmasına rağmen Avrupa Birliği içinde yer almamış ama bir NATO üyesi olarak, her zaman için siyasetin her alanında ABD’nin yanında bulunmuştur. Bir Atlantik ülkesi olarak Norveç karşı kıyıdaki İngiltere ve ABD gibi Atlantik ülkeleri ile birlikte yer alırken, yanı başındaki kıta olan Avrupa kıtasının bir parçası olmaktan vazgeçmiştir. Avrupa Birliğine katılmayan Norveç karşı kıyıda yer alan ABD ve İngiltere izinde gitmiştir ama gene de Brevik olayından kurtulamamıştır. Bütün dünya bölgelerinde devletler içine girdikleri uluslararası ve bölgesel tehditlere karşı yakın komşular ve müttefik devletler ile karşı çıkılırken, her devlet kendi gerçek güvenliği için uygun gördüğü devletlerarası birliklere girebilmişlerdir. Ne var ki, bu gibi durumlar her zaman istenen sonuçları vermemekte ve bir NATO üyesi ülkede gündeme hiç beklenmedik bir biçimde bu gibi olaylar girebilmektedir. Norveç üzerindeki çekişme ve çatışma süreçleri her zaman inişli ve çıkışlı yönelmelerde, sürüncemede kaldığı için ortaya beklenmedik gelişmeler ya da ters bazı durumlar öne çıkabilmektedir. Türkiye ile Norveç arasındaki gelişmeler ve yenilenen ilişkilerin destekleriyle batı dünyasına doğru açılımlarda uluslararası dengeler yeniden ele alınarak ve karşılıklı ilişkilerde devletlerarası görüşme ittifaklarının da daha öne çıkarılarak beklenmedik olaylar ve gelişmelerde, dünya barışının esas alınarak hareket edilmesi gerekmektedir. Türkiye gibi Avrupa’nın dışında tutulmuş olan ülkeler, yukarılara doğru Avrupa içi dengelerde etkili rol alamadıkları için Norveç gibi haksızlığa düşürülmüş devletlerin yanında durarak haksızlıklara ve yanlışlara karşı çıkamamaktadırlar. On yıl önce Norveç’te patlak veren terör olayının on yıl sonra Norveç’in tam ortasında yer aldığı kuzey kutbu kavgasından dolayı gündeme geldiği o zaman anlaşılamamıştı. On yıl sonra gündeme gelen kuzey kutbunun yeniden paylaşımı sürecinde ABD’nin büyük bir hegemonya arayışı içinde olduğu artık iyice öne çıkmıştır. Sessizliğin ortasında yaşayan sakin Norveçlileri ayağa kaldıracak bir terör darbesi sonrasında yaşanan gelişmeler, bu bölgede enerji, maden ve su öncelikli yeni bir yapılanmayı giderek öne çıkarmaktadır. İsveç- Norveç- Danimarka üçgeninde yeni bir yapılanma süreci giderek dünya kamuoyunda tırmanmaktadır.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner5

banner1