BURSA ARENA / Haber Merkezi
New York'ta Birleşmiş Milletler 74. Genel Kurulu'na hitap eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, nükleer silahların ya tüm ülkelere yasaklanması ya da her ülkenin bu silahlara erişimi olması gerektiğini söyledi. Erdoğan, Türkiye'nin Suriye'den gelecek yeni bir göç dalgasını karşılayamayacağını, Güvenli Bölge'nin sınırlarının Deyrezzor-Rakka hattına inmesi durumunda Avrupa'dan üç milyon mültecinin geri dönebileceğini belirtti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasının başlarında Suriye'deki savaşa değindi:
"Yaklaşık 1 milyon insanın ölümüne, 12 milyon insanın yerinden edilmesine yol açan Suriye krizini sona erdirmenin artık zamanı gelmiştir. Türkiye DEAŞ (IŞİD) tehdidinden en çok zarar gören ülkedir. DEAŞ canlı bomba eylemleriyle doğrudan kalbimize saldırmıştır. DEAŞ’a karşı ilk ve en ciddi darbeyi vuran ülke Türkiye’dir. Örgütün Suriye’deki çöküş sürecini biz başlattık. (...) Türkiye'nin yeni göç dalgasını karşılamaya ne tahammülü ne imkanı vardır."
Dünyadaki yoksulluğa ve gelir dengesi dağılımına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Dünyanın bir tarafı lüks içinde hayatını sürdürürken geri kalanının sefalet içinde olması kabul edilemez" dedi.
Erdoğan, bazı ülkelerin nükleer silaha sahip olurken diğerlerinin nükleer silahlara sahip olmasının izin verilmemesini de eleştirdi:
Nükleer güç sahibi olan ülkeler ile buna sahip olmayan ülkeler arasındaki adaletsizlik dahi tek başına dünyanın dengelerini bozmaya yetiyor. Nükleer silaha sahip olanların olmayanları özellikle tehdit ediyor olması anlamlıdır. Nükleer güce dayalı kitle imha silahlarının tümden yok edilmek yerine her krizde bir koz olarak ortaya konması herkes gibi bizi de rahatsız ediyor. Bu güç ya herkes için yasak ya herkes için serbest olmalıdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 5 Eylül'de Sivas'ta yaptığı bir konuşmada nükleer güce sahip ülkelerin, Türkiye'nin nükleer silahlara sahip olmasını yasaklamalarının kabul edilemeyeceğini söylemiş; "Birlerinin elinde nükleer başlıklı füze var, bir tane iki tane değil… Ama benim elimde nükleer başlıklı füze olmasın! Ben bunu kabul etmiyorum" demişti.
'İsrail'in sınırları neresi?'
Erdoğan, İsrail-Filistin sorunuyla ilgili de konuştu ve “Eğer uyulmayacaksa Birleşmiş Milletler (BM) neden karar alıyor?” dedi.
“Bu İsrail’in toprakları neresidir, İsrail’in sınırları neresidir?” diye soran Erdoğan, 1947’den itibaren genişleyen İsrail topraklarını harita üzerinde gösterdikten sonra şunları söyledi:
“İsrail doyuyor mu? Hayır, kalanları da istiyor. BM;’nin bu konuyla ilgili almış olduğu birçok kararlar var. İsrail bu kararları dinliyor mu? Dinlemiyor. O zaman BM neden kararlar alıyor? Mevcut İsrail yönetimi bu cinayetlerinin yanında Gazze’deki insanlık dışı abluka, Kudüs’ün tarihi statüsüne yönelik saldırı ve eylemleriyle uluslararası hukukun ötesinde insanlığın tüm değerlerini ayaklar altına alıyor.
“Çözüm 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin bir an önce kurulmasıdır. Bunun dışında herhangi bir barış planının adil olma ve kabul edilme şansı yoktur.
“İsrail devletinin sınırları neresidir? 1949 sınırları mıdır, 1967 sınırları mıdır, yoksa başka sınırları mı vardır? Golan Tepeleri ve Batı Şeria’daki yerleşim yerleri, İsrail Devleti’nin sınırları içinde değilse, nasıl oluyor da dünyanın gözleri önünde gasp edilebiliyor? Bunlar dünyayı kana mı bulamak istiyorlar? Uluslararası camianın tüm aktörleri Filistin halkına vaatlerin ötesinde somut destek vermelidir.”
'Güvenli bölgenin sınırı Deyrezzor-Rakka hattına inerse Avrupa'dan dönecek mülteci sayısı 3 milyonu bulur'
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasına şöyle devam etti:
"Aylan bebeği dünya çok çabuk unuttu. Unutmayın ki; bir gün ola ki aynı durum sizlerin de başına gelebilir. Çünkü Aylan bebekler bir değil, binler, milyonlar, bütün bunlara karşı tedbirimizi almak durumundayız.
"Sadece bu yılın ilk 8 ayında 32 bin düzensiz göçmeni denizlerde boğulmaktan kurtardık. Suriyeliler dışındaki 58 bin düzensiz göçmeni ülkelerine geri gönderdik. Bugün Türkiye farklı ülkelerden gelen 5 milyon mazlumu topraklarında barındıran bir ülke durumundadır. Sığınmacılar için yürüttüğümüz bu çalışmalarda maalesef tek başımıza bırakıldık.
"Suriye’de ne rejimin ne DEAŞ’ın ne PKK-YPG’nin olduğu yerlere geri dönüş olmuştur. Geri dönüşler sadece Türkiye’nin özgürleştirdiği alanlara yönelik olmuştur. Bugün Suriye’deki insani krizin çözümünde dikkatle eğilemmiz gereken 3 önemli husus vardır.
1.Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin tesisi konsunda kritik önemde gördüğümüz Anayasa Komitesi’nin etkin ve verimli bir şekilde çalıştırılmasıdır.
2.İdlib’deki muhtemel katliamların ve 4 milyon kişilik potansiyel göç dalgasının önüne geçilmesidir. Soçi mutabakatı, bir takım aksilikere rağmen hâlâ geçerliliğini korumaktadır.
3.Suriye’nin 4’te birini işgal eden ve sözde Suriye Demokratik Güçleri adıyla meşrulaştırılmaya çalışılan Fırat’ın doğusundaki YPG-PKK terör yapılanmasının ortadan kaldırılmasıdır. Tüm terör örgütlerine aynı mesadefeden bakan bir anlayışı yerleştirmeden Suriye’de sorunun çözülebileceğini düşünmüyoruz.
"ABD ile güvenli bölge oluşturulması konusundaki görüşmelerimiz sürüyor. 30 km derinliğinde, 480 km uzunluğunda bir barış koridoru tesis ederek uluslararası toplumla birlikte, burada 2 milyon Suriyelinin iskânını sağlamaktır. Bu derinlikte bir bölgeye biz 1 ila 2 milyon arasındaki göçmenin yerleştirilebileceğine inanıyoruz.
"Burada gerek ABD gerekse koalisyon güçleri, Rusya, İran, hep birlikte bu güvenli bölgede bu mültecileri çadırkentlerden çıkartıp buraya yerleştirebiliriz. Bunun adımlarını birlikte atmak lazım. Bunu tek başına Türkiye kaldıramaz. Şayet bugün bu noktada da bir adım atmamız lazım. Bu bölgenin derinliğini Deyrezzor-Rakka hattına kadar indirebilirsek Avrupa’dan da kendi topraklarına dönecek Suriyeli sayısını 3 milyona kadar çıkartabiliriz. Türkiye olarak bu konuda gerekli hazırlıkları yapmaya başladık.
"İslam dünyasını da Sünni-Şii kavgası başta olmak üzere kendi iç kavgalarının esiri olan ve aslen siyasi kavgaların ürünü olan hususlarda derin bir muhasebeye davet ediyorum."
(BBC ve REUTERS)