Çocukların sokakta yaşaması ve çalışması neden önlenemiyor?

“15 yıl sokakta yaşadım. Sokak ve suç iç içeydi; çünkü sokakta ve kimsesizseniz, suçtan başka yolunuz yoktur. Yemek yemek, soğuğu unutmak, madde bulmak için suç işlemek zorundasınızdır. Herkesin sıradan hayatta buzdolabının kapağını açarak ulaştığı şeyler demir parmaklıkları üstünüze kitleyebilir.”

Umut Çocukları Derneği Başkanı Ferhat Şahin, sokakta yaşamak zorunda bırakılan bir çocuk olma tecrübesini bu sözlerle anlatıyor.

2009’dan beri dernek başkanı olarak yardım faaliyetleri yürüten Şahin, sokakta yaşayan ve çalıştırılan çocuk sayısının hiç olmadığı kadar arttığını belirtiyor.

2025 yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda yer alan verilere göre; sokakta zorla çalıştırıldığı ve dilencilik yaptırıldığı için mobil ekiplerce müdahale edilen çocuk sayısı 50 bin 293'e ulaştı.

Rapora göre, bu çocukların 19 bin 500'ü Suriyeli.

BBC Türkçe’ye konuşan uzmanlar, çocukları sokaktan kurtaracak bütüncül ve sürdürebilir politikaların yetersiz kaldığını belirtiyor.

'Anlık ve geçici çözümler üretiliyor'

Uzmanlara göre Türkiye, hem taraf olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi hem de iç hukuk düzenlemeleriyle etkili yaptırım araçlarına sahip.

Ancak uygulamada yaşanan pek çok sorun, sokaklarda yaşamak zorunda kalan ve zorla çalıştırılan çocukların ihmaline neden oluyor.

Türkiye Barolar Birliği Çocuk Hakları Komisyonu üyesi Avukat Hatice Kaynak, risk altındaki çocukların, başından itibaren etkili bir biçimde takip edilmediğini söylüyor.

Sokakta yaşayan, dilendirilen ya da zorla çalıştırılan bir çocuk, polis ya da sosyal hizmetler tarafından tespit edildiğinde, Kabahatler Kanunu gereği aileye ceza yazılıyor.

Genellikle anlık ve geçici çözümlerin üretildiğini söyleyen Kaynak, dilendirilen ya da zorla çalıştırılan çocukların sürekli hareket halinde olduğunu belirtiyor:

“Sokakta tespit edilip ailesine para cezası yazılan bir çocuk, bir süreliğine ortadan kayboluyor ama sonra başka bir bölgede çalıştırılmaya devam ediyor. Aileye etkin bir sosyal hizmet müdahalesi yapılmıyor, çocuğun okula devamını takip edecek bir sistem çalışmıyor.”

Her çocuğun kimlik numarasıyla sosyal hizmet sistemine dahil olması gerektiğini belirten Kaynak, "Risk oluşturabilecek herhangi bir durumla karşılaşıldığında, etkili bir kontrol sisteminin devrede olması gerekir" diyor ve ekliyor:

“Ama bizim sadece sorun yaşandığında müdahale eden bir sosyal hizmet sistemimiz var. Dolayısıyla çocukların korunma hakkı tam olarak gerçekleşmiyor.”

'Yakalansa da sokağa geri dönüyor'

Ferhat Şahin, sokaktaki çocukların genellikle üçüncü kez yakalandıktan sonra ailesinden alınarak sosyal hizmet kurumuna yerleştirildiğini, ancak bunun geç kalınmış bir çözüm olduğunu söylüyor.

Ayrıca risk altındaki çocuğun tespit edilip bir kurumda koruma altına alınmasıyla da sorun tamamen çözülmüyor.

Barınma ve beslenme gibi ihtiyaçları burada karşılanan çocukların, sokakla ve aileleriyle iletişimi genellikle tamamen kesilmiyor.

Bu durum sıklıkla çocukların yurtlardan kaçarak sokağa geri dönmesine yol açıyor; birden fazla kez yakalanan çocuklar bile kendini yeniden sokakta buluyor:

“Üçüncü defaya kadar beklediğinizde; çocuk tamamen sokak ahlakını, kültürünü edinmiş ve belki çoktan suça karışmış veya maddeye bulaşmış oluyor. Ailenin çocukla irtibatı tamamen kesilmediği ve çocuğun sosyal hizmetlerden kaçtığı durumlarda da sokakta yaşama süresi artıyor.”

“Bu çocuk kaç yıldır sokakta, kaç kere müdahale edildi ve tekrar neden sokağa döndü? Asıl mesele, bu çocukları tespit ettikten sonra hayat şartlarını iyileştirebilmektir. Ancak sistem çok yetersiz ve genellikle geçici çözümler üretiyor.”

Kaynak da “Bu çocukları doğrudan alıp kuruma yerleştirdiğinizde ya ailesi ya da bundan para kazanan başkaları tarafından kaçırılıyor; ya da dışarının özgürlüğüne alıştığı için kendisi çok kolaylıkla kaçabiliyor” diyor.

Kağıt toplayan çocuklar

Kaynak, Getty Images/ Sokakta uyuşturucu kullanımı ve çeteleşmenin arttığı belirtiliyor.

Bakanlık nasıl önlem alıyor?

BBC Ankara Bürosundan Fundanur Öztürk'ün özel haberine göre, 2025 yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’na göre, kapsamında risk altındaki çocukların takibini Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Çocuklar Güvende Programı gerçekleştiriyor.

Bu program dahilinde hem kentlerde hem kırsalda, Sosyal Hizmet Merkezleri (SHM) ve Çocuklar Güvende Ekipleri aracılığıyla tespit ve takip yapılıyor, yönlendirme hizmeti veriliyor.

Ekipler alan taramaları, çocuklarla mesleki çalışmalar, hane ziyaretleri, ailelere yönelik rehberlik faaliyetleri ve eğitim kurumları ziyaretleri gerçekleştiriyor.

Rapora göre 2024’ün ilk altı ayında toplam 7 bin 563 köy ziyaretinde 34 bin çocukla görüşüldüğü, 16 bin aileye rehberlik hizmeti sunulduğu açıklandı.

Çocuklar Güvende Ekipleri aracılığıyla, 2024 yılının ilk altı ayında, sosyal hizmet müdahalesinde bulunulan risk altındaki çocuk sayısı ise 337 bin olarak gerçekleşti.

Cumhurbaşkanlığı raporunda ayrıca, maddi imkanları kısıtlı olan ailelerin çocuklarına yönelik fırsat eşitliğini artırmaya, yaşam kalitelerini yükseltmeye ve potansiyel riskleri azaltmaya yönelik programlar sürdürüldüğü belirtiliyor.

İhtiyaç sahibi ailelere, çocukların örgün eğitime devam etmeleri ve okulun açık olduğu aylarda bir ay içerisinde dört günden fazla devamsızlık yapmamaları şartıyla verilen şartlı eğitim yardımı kapsamında, Ağustos 2024 itibarıyla 1 milyon 662 bin "kişiye" yaklaşık 1,1 milyar TL yardım yapıldığı açıklandı.

‘Sokaktaki çocukların yarısına bile yetişemiyoruz’

2025 Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’na göre, Türkiye’de yaklaşık 1,6 milyon geçici koruma statüsünde göçmen çocuk bulunuyor.

Rapora göre sokaklarda dilenen ve zorla çalıştırılan çocukların neredeyse yarısını Suriyeli göçmen çocukları oluşturuyor.

Kaynak, Suriye’den gelen kitlesel göç ile sokaklarda zorla çalıştırılan ve dilendirilen çocuk sorununun ciddi bir seviyeye ulaştığını, bunların büyük kısmının yoksul aile çocukları olduğunu söylüyor.

Şahin de Suriyeli ve Afgan göçüyle birlikte sokakta çalıştırılan çocukların ciddi seviyede arttığını söyleyerek “Sayı günden güne artıyor. Zaten yetersiz kalıyorduk ama artık sokaktaki çocukların yarısına bile yetişemiyoruz” diyor.

Şahin sadece sayının artmadığını, aynı zamanda uyuşturucu ve çeteleşme açısından sokağın yapısının da giderek daha tehlikeli bir hal aldığını söylüyor:

“Sokaktaki uyuşturucu maddeler de değişiyor. 90’lı yıllarda çocuklar sokakta sadece tiner, bali ve çok nadir olarak esrar kullanırlardı. Bunun dışındaki ağır uyuşturucular çok nadir bulunuyordu.”

“Şimdi çocuklar onlarca çeşit uyuşturucuya çok ucuz ve kolay şekilde ulaşabiliyor. Bu aynı zamanda çekirdek aile yapısını bozup sokaktaki kitlenin artmasına sebep oluyor.”

Satış yapan çocuk

Kaynak, Getty Images / Sokaktaki çocukların yaklaşık yarısının Suriyeli olduğu tahmin ediliyor.

‘Çocuklar cemaatlerin ve çetelerin hedefinde’

Uzmanlara göre sokakta yaşamak zorunda bırakılan çocuklar, suç çetelerinin hedefi haline geliyor; uyuşturucu satışı ya da fuhuşa yönlendiriliyor.

Şahin, “Çeteleri kendi elimizle oluşturuyoruz. Sahipsiz kalan bu çocuklar kendi içlerinde çeteleşiyorlar. Bunun yanı sıra, organize suç örgütlerince oluşturulan çetelerin hedefinde oluyorlar” diyor.

Şahin ayrıca, sahada yaptığı gözleme dayanarak, tarikat ve cemaatlerin bu alandaki varlığının arttığını savunuyor:

“Bugün cemaatler ve tarikatlar daha çok yurt ve yer açmaya başladılar. Bu çocuklarla daha çok irtibata geçmeye başladılar. Toplum nazarında da daha çok desteklenmeye başladılar."

"Din olgusu altında olsun ya da olmasın, çocukları tek taraflı yetiştirip büyütmek doğru değil; çocuklar evrensel ilkelere göre yetiştirilmelidir. Gençlik evlerinin çoğaltılması gerekiyor ancak tarikat, cemaat ve çetelerin ellerinde değil.”

90'lı yıllardaki politikalar nasıl etkili oldu?

Uzmanlara göre; kamu, sivil toplum, kolluk ve aile gibi tüm paydaşları kapsayan, bütüncül ve sürdürülebilir bir politika sağlamak gerekiyor.

Avukat Kaynak, sokaktaki tüm çocukları sosyal hizmetleri kurumu bünyesine almanın gerçekçi ve ideal olmadığını söylüyor:

“Bütün bu çocukları kuruma almak çok zor. Ayrıca tek başına koruma altına almak değil, aileleri destekleyecek bütünlüklü bir politikaya ihtiyaç var. Ancak ülkenin sosyal hizmete ayrılan payı çok düşük.”

“Aileden ayırmak ve çocukların kurumda kalması esasen son çaredir. Çünkü bu kurumlar da çocukların gelişimi için uygun değil. Sadece karnı doyuyor, okula gönderiliyor ama bu kez de psikolojik gelişimi geride kalıyor.”

Kaynak, bu sorunun 90’lı yıllarda etkili politikalarla hafifletildiğini anlatıyor:

“90’larda sosyal hizmetlerin mobil ekipleri sokakları tek tek dolaşarak bu çocuklara kimlik verdi, kayıt altına aldı. Kimliklerinde mesleği kantarcı, selpak satıcı vb. yazıyordu."

"Kayıt altına alınıp takip edilen bu çocukların birçoğu okula gönderildi, meslek sahibi oldu. Şimdi bilinen böyle bir veri yok."

Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre, bu çocukların aile veya koruyucu aile sistemi içinde tutulması gerekiyor.

Türkiye’de koruyucu aile sayısının 10 bin civarında olduğunu söyleyen Kaynak, bu modelin de teşvik edilmesi gerektiğini belirtiyor.

Kaynak ayrıca, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngören dilendirme suçunun cezasının artırılması gerektiğini ifade ediyor.

'ALO 183 ihbar hattını kullanın'

Uzmanlara göre, sokakta yaşamak zorunda bırakılan ya da zorla çalıştırılan çocukları tespit edebilmek için ihbar mekanizmasının etkili kullanılması şart.

Kaynak, sokakta dilendirilen bir çocuğa para yardımında bulunmak yerine, ALO 183'ü arayıp ihbarda bulunmak gerektiğini söylüyor:

“Bu çocuklara para vermek onlara iyilik yapmak değil, dilendirilmesine aracılık etmektir. Ne kadar çok para kazanırsa, o kadar sokakta kalacak."

Şahin ise yaygın olarak kullanılan "sokak çocuğu" kavramının kullanılmaması gerektiğine dikkat çekiyor:

"Sokak çocuğu diye bir şey yok çünkü sokaklar çocuk doğurmaz. Sokakta yaşamak zorunda bırakılan çocuklardan aile, toplum ve devlet sorumludur" diyor.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.