1944 Kırım Tatar Sürgünü Hatıraları; Gazeteci Zera Bekirova anlattı

BURSA ARENA / Haber Merkezi

Kırım Haber Ajansının hazırlayıp sunduğu Kırım Saati programının 18 Mayıs 2020 tarihindeki canlı yayınının konuğu Kırım Tatar gazeteci Zera Bekirova oldu. Gazeteci Zera Bekirova, 18 Mayıs 1944 Kırım Tatar Sürgününün yıl dönümünde birinci ağızdan dinlediği sürgün hatıralarını, Kırım Tatarlarının sürgün edilme sürecini ve sürgün hakkında merak edilenleri aktardı.

Ünlü Kırım Tatar gazeteci Zera Bekirova, 2019 yılında Kırım’da Kırım Tatarca ve Kiril alfabesiyle basılan “Sürgünliknin Taqdiri” (Sürgünlüğün Yazgısı) kitabında, hikayelerini tek tek dinlediği sürgünü yaşayan Kırım Tatarlarının hatıralarını canlı yayında dile getirdi.

“SOVYET MAHKEMELERİ ÖLDÜRÜLEN KIRIM TATARLARININ SAYISINI REDDEDEMEDİ”

Sürgün kurbanlarının hikayeleri üzerine araştırmalar yapan Bekirova, Kırım Tatar Sürgünü ve Soykırımının kurbanı olan Kırım Tatarlarının sayısına ilişkin şöyle konuştu:

“Öncelikle, Kırım Tatarlarının milli hareketinin 1960’lı yıllarda değil 1944 yılında başladığını söylemek gerekiyor. Çünkü sürgün edilen halk ve başındaki insanlar, bu adaletsizliğin gerçekleştirileceğini biliyorlardı. 1960’lı yıllardan sonra milli hareket resmen başladı. Onun ardından milli hareket vekilleri üzerinden mahkemeler de başladı. Bu cinayetleri yapan hükumet hakkında dava açılabilmesi için ise bu cinayetlerin gerçek rakamlarına sahip olmak gerekli. Bunları kaydetmek öyle zor ki… Bir ailede ne kadar kişi vardı? Sürgünde kaç kişi sağ kaldı? Bir rakam çıkardılar, çıkarılan rakamları Kırım’ın 7 bölgesinin en büyük 9 köyünden aldılar. Buradan bir rakam çıkardılar ama 400 binden fazla insan sürgün edildi ve yarısından fazlası kayboldu. Sovyet mahkemelerinde bu rakamların aksini iddia edemediler bu rakamlar kabul edildi. Kaynaklara bakıldığında ise çok farklı rakamlar telaffuz ediliyor…”

“SÜRGÜN SADECE 18 MAYIS’TA OLMADI, AZAK DENİZİ MEZARLARI OLDU…”

Zera Bekirova, Sovyet rejiminin işlediği Kırım Tatar Sürgünü ve Soykırımının, 18 Mayıs 1944 tarihiyle sembol bir hale geldiğini ancak sürgünün, yalnızca bir gün değil üç gün devam ettiğini vurguladı. Bekirova, bu konuda şu ifadeleri kullandı:

“Sürgün sadece 18 Mayıs’ta olmadı, 18-19-20 Mayıs’ta üç gün devam etti. Sürgün esnasında Arabat Faciası’nda 4 köyün insanları gemilere bindirildi ve Azak Denizi’nin ortasında o gemi batırıldı. Bu insanların kaydı alınmadı. Stalin, bu cinayet için 24 saat emri verdi. Onlara göre en hızlı ve kolay yok etme şekli bu idi. Bu insanların bir tanesi bile sağ kalmadı. Azak Denizi bu insanların mezarı oldu.”

KIRIM TATARLARI, SÜRÜLDÜKLERİ TÜRK COĞRAFYALARINA “VAHŞİ VE VATAN HAİNİ” OLARAK ANLATILDI

Zera Bekirova, Kırım Tatarlarının Özbekistan ve Ural bölgesine sürgün edilmesi üzerine orada yaşayan kardeş halklarla yaşanan sorunlar ve yaşanan trajedilere ilişkin şunları kaydetti:

“Özbekistan’da olsun Ural’da olsun bütün mesele yerel halka Kırım Tatarları hakkında insan olmadıkları, vahşi varlıklar oldukları, vatan haini oldukları yönünde kötü bir propaganda yapılmış olması. Özbekistan’daki annem Özbekistan’a getirildiklerini, bütün yerli Özbeklerin saklandıklarını anlattı. Sonrasında Kırım Tatarlarına alışmışlar. Ama başta maruz kaldıkları propaganda nedeniyle yerli Özbek halkı vahşi insanlarla karşılaşacaklarını düşündükleri için sürülen Kırım Tatarlarını kazma ve küreklerle karşılamışlar. Daha sonra kendi dillerinden ve dinlerinden olduklarını görünce yardım etmişler ve hayatta kalmışlar. Özbekistan halkı da fakir ve aç olmasına rağmen ellerindekini paylaştı, yardım etti.”

URALDAKİLER KIRIM’A NEDEN DÖNEMEDİLER?

Bekirova, 1990’lı yıllarda Vatan Kırım’a dönüşe izin verildiği halde Ural’daki Kırım Tatarlarının neden dönemediği sorusuna ise şöyle cevap verdi:

“Bunu birçok insan merak ediyor. Ben hiçbir zaman o insanların yüzüne karşı ‘Niçin vatana dönmediniz?’ diye sormaya cesaret edemedim. Sadece ‘Siz sürgünden sonra hiç Kırım’a gittiniz mi? Kırım’a dönmeye niyetiniz var mıydı?’ diye sorabildim. Konuştuğum insanların yüzde 99’unun Kırım’a dönme arzusu vardı. Gitmek için uğraştılar ancak birçoğunun imkanı olmadı, bazıları hastalandı, bazıları ise bir başkasını bekledi. Bu sebeplerden zaman geçti. Şimdi sorulduğu zaman; hiçbirinde Kırım’a dönmek istemeyen, oldukları yerlere alıştığı için ayrılmak istemeyen yok. Hepsi Kırım’a dönmek istiyor. Ama şartlar çok zor.”

KIRIM TATARLARINA VATANLARINA DÖNMEK İSTEMEDİKLERİ YÖNÜNDE İMZALAR ATTIRILDI

Bekirova bazı ailelerin Ural’a sürülüp bazılarının Özbekistan’a sürülmesi sonucu bu insanların nasıl bağlantı kurup, birbirini nasıl bulduğu ve kavuştuğu hakkındaki konuya şu şekilde açıklık getirdi:

“1948 yılında ailelerin birbirini bulması için izin kararı çıkarıldı. Soruşturup ailesini bulan insanların ailesinden mektup gelmesi gerekiyordu. Bulduktan sonra iki taraftan bir tarafın yolda kaçmamaları için silahlı askerlerle gitmek üzere tek bir tarafa geçmesi gerekiyordu. 1948’de bir başka karar daha çıkarıldı. Bu karar ile her bir Kırım Tatarına, sürgün edildiği ve yerleştirildiği yeri belirtip oradan ebediyen ayrılmak istemediğine ve yurduna dönmeyeceğine dair bir belge imzalatıldı. Bu imza ile bulunduğu yerden 3 km uzaklaşırsa da 20 yıl ağır hapis cezası alacağı kabul ettiriliyordu. Stalin, 1953’te öldükten sonra 1956 yılında bu yasağı sonlandıran bir yasa çıktı. Bu izin süreci böyle zorluklarla oldu.”

“CİNAYETE SEBEP OLANLARIN HESAP VERMESİ İÇİN YAŞANANLARI ANLATMAMIZ GEREKİYOR”

Bekirova sözlerini, “Biz bu acıların yüzde birini bile anlatamasak da bu sürgün hatıralarının her birini yazıp anlatmamız gerekir. Çünkü bunların içinde bir tanesinde bile uydurma yok. Her biri olduğu gibi, acı dolu cinayet ve acı dolu hikayeler. Cinayete sebep olan Sovyet-Rus hükumeti bunların hesabını vermesi ve cezasını çekmesi için anlatılması gerekiyor. Bunun için de elimizde her bir hikayenin, yaşanılanların kaydı olması ve unutturulmaması gerekir. Böyle vahşilik yapan devletin cezası verilmeli.” diyerek tamamladı.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.