Ülkeyi yönetenler köyleri boşaltmayı medeniyet, kalkınma olarak gören ve şehirleri adeta köye çeviren, modern yapılaşmayı ise gökdelenlerle ranta çeviren genel ve yerel yöneticiler, depremin sonuçlarından da sorumludurlar. Ancak hesap vermeleri ahirete kalmaktadır.
İstanbul'da, İzmir'de, hasılıkelam şehirlerde yüksek kat "RANT" demektir. Halk buna "Rüşvet!" demektedir.
Yüksek kat yeryüzünü bitirip GÖKYÜZÜNÜ işgal demektir yirmi otuz katlı gökdelenler demek! Başkalarının hakkını gasp etmektir.
Depreme hazırlanmak bu değil.
Yazık insanoğlunun gözünü toprak doyurur derler. Rantçıların gözünü toprak da doyurmaz. Japonya'da, Avrupa'da 6 şiddetinde bir depremde insanlar içtikleri kahveyi bile bırakmazken Ülkemiz ve halkı Müslüman ülkelerde İran, Pakistan, Afganistan ve diğerlerinde 5 şiddetinde bir depremde şehirler yerle yeksan oluyor, insanlar ölüyor. Ne utanç verici bir durum..
Utanç verici durumdan kurtulmalıyız Ülkemiz deprem bölgesidir. Şehirler "insani" olacak şekilde yapılandırılmalı "kentsel dönüşüm" rant kapısı olmaktan çıkarılmalı fırsatçılara fırsat verilmemelidir.
Yarasa! Hani korona vesilesi ile Doğu Türkistan’da Uygur Müslüman halkını yok etmek için var gücü ile çalışan Çin’de vaka sonrası "yarasa yedikleri” için koronaya yakalandılar, yarasadan geçti falan denilen işte o yarasa!
Mesut Yılmaz'ın siyasi literatürümüze soktuğu kelime. Sayın Mesut Yılmaz'ın vefatı kendisini yaptıkları ve söylemleri ile hatırlamamıza vesile oldu.
Aslında insanların neye inanıp neye inanmadıkları ya da etnik kökenleri bizi ilgilendirmez. Ancak ülke yönetiminde söz sahibi olanlar kimdir? Milletin inancı, değerleri ile ilgileri nedir? Sormak hakkımız hatta vazifemizdir.
Bunu da kendisini zemmetmek için değil hem tarihe not düşmek hem de siyaset yapacak olanlar ve seçmenlerin daha dikkatli olmalarını hatırlatmak içindir.
Vatandaşların bir kesiminin kılık kıyafetini hedef alıp "yarasa" benzetmesi yapması,
Bir seyahati sırasında bizatihi kendi omuzlarını işaret ederek; siyaset ve ülke yönetimi üzerinde bazı askeri çevrelerin vesayet ifade ve davranışlarına atıfta bulunmaktan bir başbakan olarak hicap duymamış olmasını,
Erbakan'ı kast ederek "imam hatipler arka bahçeleri" kendi sözünü sanki Erbakan "İmam hatipler arka bahçemiz" dedi şeklinde yaygara ve iftirasına sessiz kalmış atılan iftirayı pişkince sürdürmüşlerdir.
Erbakan'ın hükümet kurma çalışmaları sırasında Yılmaz’ın Erbakan'ı elleri cebinde karşılamış olduğunu unutmuyoruz. Ayrıca Yılmaz Erbakan'ın ziyaretini hemen sonlandırmak istemiş ve bunu da belli etmesi üzerine Erbakan; "Mesut Bey kahvemizi söyle bakalım” diyerek oturmuş ve Mesut Yılmaz'ın koalisyon konusundaki tavrını bilmesine rağmen Erbakan; "Mesut Yılmaz’a ülkenin ve bölgemizin içinden geçtiği süreci Türkiye ile Suriye'nin savaştırılmak böylece kardeş kanı döktürmek istendiğini uzun uzun anlattım." diye merhum Erbakan’dan bizzat dinlemiştim.
Tabi bir de Mesut Yılmaz Erbakan’ı adeta kovdu diye atılacak manşetleri de böylece Erbakan bozmuş sanki içerde koalisyon görüşmeleri yapılıyor intiba-ı vermekle kalmamış süfli planlarını suratlarına çalmıştı.
Başbakan olarak da yabancı bir ülkede kumar masasında yediği yumrukla burnu kırılmış olarak yurda döndüğü görüntülerden hatırlamaktayız.
İmam hatiplerin kapatılma hedefini "siyasi hayatıma mal olacaksa da kapatacağım" diyerek ifade etmişti. Gerçekten siyasi hayatına mal olduğunu yaşayarak kendisi de görmüş oldu.
Merhum Özal’ın vefatından önce parti kurmak istediğini bilmeyen yoktur. Dolayısı ile Özal'ın dişi ile tırnağı ile kurduğu partisini amaç, hedef, ilke bakımından Özal’dan koparmayı başarmış tabi millet bu duruma gerekli cevabı vermiş partisini ve kendisini "siyasi mevta" yapmıştır.
Yılmaz'ın Başbakanlığı sırasında Ayhan Bilgin Milli Gazete’deki köşesinde birkaç kez Mesut Yılmaz’ın ninesinin Rus asıllı Yahudi olduğunu ismi ile birlikte yazmışsa da, yazıdaki iddialara herhangi bir cevap verilmemiştir.