Bursa Arena E'Gazete
2019-05-01 07:05:02

Tarihte Türk'ün Beka ve Zeka Meselesi

CAFER GENÇ

01 Mayıs 2019, 07:05

Daha önceki köşe yazılarımda Türk tarihini, Türk kültürünü, Türk destanlarını anlatmıştım.

Tarihin akışı içerisinde Türk'ün bekasını, yaşadığı olaylarda ortaya koyduğu zekasıyla ilgili olduğunu görürüz.

Bu yazımda da, Türk tarihinin altın sayfalarını şöyle bir çevireyim de, altını çizdiğim tespitlerimle Türk'ün BEKA ve ZEKA meselesini sizlerle paylaşarak günümüze gönderme yapmış olayım.

Bilinmeyeni M.Ö. çok eski olan, bilineni ile, 1600 yıllık muhteşem bir tarihin sahibi olan Türkler; Hunlar ve Göktürkler ile Orta Asya'yı yurt edinmişler, Batı Hunlar ile Avrupa'ya, Oğuzlar'ın 24 boyu ile dünyaya yayılmışlardır.

Selçuklular'la Anadolu'ya, Osmanlılar'la üç kıtaya hakim olmuşlardır.

İskitler, ilk Türk devleti olarak bilinmektedir. "Türk" adı, ilk defa Göktürkler'de kullanılmıştır.

Türkler'in en büyük hakanı olarak kabul edilen Mete Han (Oğuz Kağan), ömrünü Çinliler'le mücadele ile geçirmiştir.

Mete Han'ın zayıf düştüğü bir zamanı fırsat bilen Çinliler, elçiler göndererek ondan atını, altınlarını, hazinelerini, kılıcını, kaftanını istemişler, "kendime ait şahsi eşyalarım" diyerek gelen elçilere verdiği söylenmektedir. Çin sınırındaki kaya parçası olan bir Türk toprağını istemelerine çok sert tepki göstererek, "daha önce verdiklerim benim özel eşyalarımdı. Bu istediğiniz milletimin toprağıdır, vatanımın bir parçasıdır, onu veremem" demesi üzerin savaş çıkmış, Çinliler'i mağlup etmiştir.

Çinliler, Türk akınlarını durdurmak için bugün dünyanın 7 harikasından biri olan "Çin Seddi"ni yapmışlardır. Bu harika eserin, "Türk yapar ya da yaptırır" anlayışıyla yapılmasına Türkler vesile olmuştur.

Orhun Abideleri, Orta Asya Türk tarihi ve Türkler'in hayatı hakkında önemli bilgiler vermektedir.

Bilge Kağan, "Ey Türk!.. Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, senin ilini (yurdunu) ve töreni (kültürünü) kim bozabilir? Titre ve kendine dön" diyor.

Tonyokuk ise "Ey koca ve yüce Türk, devşirmeler seni devşirmeden, sen aklını başına devşir" demektedir.

Bu sözler, bugünlerde ne kadar anlamlı diye düşünüyorum.

"Kürşat ihtilali"ni çoğunuz bilirsiniz. Kürşat, 40 çerisiyle Çin sarayını basmış ancak, yağmur sebebiyle başarıya ulaşamamıştır. Geri dönüşünde ırmağı geçememiştir. KÜRŞAT adı tarihimizde kurduğu gönül köprüsüyle yüreğimizde, günümüze kadar akıp gelmiştir.

Destanlarla başlayan Türk milletinin hayatında pek çok savaş zaferlerle sonuçlanmıştır. Türk tarihi, dünya tarihinin altın sayfasını oluşturmuştur.

Türk büyükleri, ÖZleriyle (yaptıklarıyla, yaşadıklarıyla) ve SÖZleriyle (yürekleriyle, cesaretleriyle) kendilerinden sonra gelecek nesillere örnek olmuşlar; asaletlerini, kültürlerini ve milli - manevi değerlerini miras bırakmışlardır.

Alparslan'ın Malazgirt Savaşı sonrası, esir aldığı Diyojen'e, "savaşta düşmanımdın, şimdi elimdesin, benim misafirimsin" demesi ne kadar asil bir davranıştır.

Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail'e, "Bu dünya ikimize dar" derken zafer kararlılığını ne kadar güzel ifade etmiştir.

Fatih Sultan Mehmet'in, "Eğer mümkün olsaydı milletim için dünyayı sırtımda taşırdım" derken millete hizmet etmenin sonsuzluğunu ve sınırsızlığını ifade etmesi çok anlamlıdır.

Genç yaşında İstanbul'u fethi ile çağ kapatıp çağ açması dillere destan mucizevi bir olaydır.

İstanbul'u fethettikten sonra üç papazın, Osmanlı adaletine hayran olduğunu anlatan hikaye de güzel örnektir.

Türk tarihinde, Osmanlı'nın duraklama dönemine kadar muhteşem bir tarihin varlığını görürüz.

"Hatalarımız olmamış mıdır?" diyecek olursanız, elbette ki vardır, olmuştur.

Nitekim, koskoca imparatorluk bilime ve sanata uzak kalarak duraklamış, gerilemiş ve 1900'lü yılların başında çökmüştür.

1914 yılında 1.Dünya Savaşı başlamış, 1915 yılında Çanakkale Zaferi Türk'ün varlığını bütün dünyaya göstermiştir.

Çanakkale Destanı ile ilgili anlatılacak binlerce olay vardır (Daha önce yazdığım Çanakkale ile ilgili yazımda bu olayları yazarak Çanakkale'yi anlatmıştım). Çanakkale'de, Türk'ün var olma mücadelesi verilmiş, Türk tarihinin en büyük destanı yazılmıştır.

Çanakkale zaferi, Kurtuluş Savaşı'mıza milli ve manevi ruh vermiştir. Bu inançla, kurtuluşumuzun savaşı zaferle sonuçlanmıştır.

Bu zafer, düşman devletlerinin, nasıl kaybettiklerini anlayamadıkları, akıl erdiremedikleri, mucizenin sırrını çözemedikleri, bizim de anlatmakla bitiremediğimiz bir destanımızdır. Bu savaş; vatan ve millet aşkıyla, hürriyet sevdasıyla haklının - haksıza, azın - çoğa, vatanseverlerin - istilacılara, imanın - imkâna karşı galibiyetini sağlayan müstesna bir zaferdir.

Başta, Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, yediden yetmişe Türk milleti, bu mucize zaferlerin mimarları olmuşlardır.

Bu tarihi olay ve şahsiyetler, mazlum ve mağdur milletlerin kurtuluşlarına da vesile olmuşlardır.

Evet... Böyle bir tarihin ve tarihi şahsiyetlerin sahibi olan Türkler, içerideki ve dışarıdaki güçler tarafından, yılların kini ile her zaman yok edilmek, zayıf düşürülmek istenmiştir.

İç ve dış güçlerin entrikaları, oyunları bizlere sorun ve sıkıntılar yaşatmış -ve hatta yaşatıyor- olsa da her vesileyle varlık sebebimiz ortaya konmuştur.

Tarihimiz ve coğrafyamız değiştirilmek istenmiştir.

İstiklalimiz ve istikbalimiz tehdit edilmiştir

Ortadoğu'da, dünyada güçlü bir Türk'ü, Türkiye'yi, dış güçler milli menfaatleri gereği istememişlerdir. Bütün bunlar doğrudur, milli politika açısından da normaldir (doğaldır).

Bütün mesele, milletin bekası için devletin zekasına ihtiyaç olduğunun bilinmesidir. Gerçekleşmesi gereken zorunlu icraatlar sözde kalmamalıdır.

SÖZÜN ÖZÜ: Unutmayalım ki, "kudretsiz dimağlar, zayıf gözler hakikati kolay göremezler." Milli birlik ve beraberlik ruhu ile iri ve diri olmak zorundayız. Bunun için de, asil özümüzle, muhtaç olduğumuz kudretin damarlarımızdaki asil kanda mevcut olduğunu bilelim, uyuyan destanımızı uyandıralım ve son sözümüzle, "Bir Türk, dünyaya bedeldir. Ne mutlu Türküm diyene" diyelim...

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.