"Azrail'in gelir kendi
Ne ağa der ne efendi
Sayılı günler tükendi
Yolun sonu görünüyor"
Dursun Ali Akınet'in yazdığı Musa Eroğlu'nun seslendirdiği gibi;
Bir de bakmışsınız ki; "Yolun sonu görünüyor!"
İnsan oğlunun maalesef en geç anlayabildiği şey, insan "ÖMÜRÜNÜN" bilinenin ötesinde çok kısa olduğudur. Bu gerçekle yüzleştiğinde, anladığında ise iş işten geçmiştir ve zamanı geri getirmek başa dönmek mümkün değildir, iç geçirmekten ve "ah ah!" demekten başka.
"Aha geldik aha gidiyoruz", Ah oğul; "Dün bir bugün iki", "Biz unumuzu eledik, eleğimizi duvara astık"
Gibi sözleri duyarız da nedense hiç üzerimize alınmayız. Ömrünün sonuna geldiğini yüreğinin ta derinliklerinde hisseden ve bir daha asla ve asla ömrün geriye dönük yaşanamayacağı gerçeği ile yüzleşen bir insanı hiç anlamadık. Anlar gibi yaptık.
Oysa Allah cc asra, zamana yemin eder. Arz-ı canlı cansız mahlukatı her şeyi ZAMAN'IN İÇİNDE YARATMIŞTIR. Hiçbir şey zamanın dışında değildir.
Ve;
ZAMAN İNSANA VE CANLI CANSIZ BÜTÜN MAHLUKATA İKRAM EDİLEN EN DEĞERLİ HAZİNEDİR.
Gözlerimizin önünde bitkiler yeşerir meyveye durur bir zaman sonra yaprakları dökülür ve tekrar canlanacağı zamanı bekler. İnsana adeta ders vermekte uyarmaktadır.
Saraylar köşkler!
Ve köşe başındaki bir virane saraylar ve taşlar asırlarca yerinde durur ve insanlar ona tarih belgesi olarak bakarlar da buradan kimler geldi kimler geçti bu saraylar da virane oldu demezler. Taşın, viranenin lisanını, halini, nasihatini duymazlar. Taş asırlarca yaşar da İNSAN mahdut bir ömür sürer ve içine ne hayatlar sığdırır. Ne hasenatlar seyyiatlar, taksiratlar sığdırır!
İdrak insanın en değerli vasfıdır!
Zamanın değerini idrak etmek öncelikle insanın kendisine karşı sorumluluğudur. Kendisine verilen hayat/ömür yani zaman emanetinin ve her dakikasının hesabı sorulacak ve hesabı verilecektir.
İnsan dünyaya bir defa gelir ve gider.
Zamanı dolu dolu ve huzurlu yaşamak hayatın, ömrün değerini anlamakla mümkündür.
Bu da tabiatıyla hangi işle meşgulse o alanda üretmek ve;
"iki günü müsavi olan ziyandadır", "bir günlük ömrünüzün kaldığını bilseniz bir ağaç dikiniz"
Peygamber(as) uyarısını anlamak gerekir. Bu uyarı ölçüsüz, haksız mal biriktirmek demek değildir. Üretmek ve insanlara son dakikalara kadar faydalı olmayı öğütlemek demektir.
Kefenin Cebi Yok!
Gerçekten KEFENİN CEBİ yok mudur!
Veya kefenin cebi vardır da kefene sığmadığı için mi kefene cep koyulamamıştır?
Çok sıkça duyarız evet gerçekten kefen cepsizdir. Kefen cepsizdir cepsiz olmasına da insanın ÖBÜR ALEME TAŞIDIKLARI KEFENİN CEBİNE SIĞMAYACAK KADAR ÇOKTUR da onun için kefenin cebi yoktur. Yoksa HİÇBİR ŞEY GÖTÜRÜLMÜYOR demek asla değildir.
Ne götüreceğine insan kendisi karar verir.
Ya iyilikler, sevaplar götürür. Bunu yapmayı başaranlar öldükten sonra da yaşamayı başarmış olurlar İSİMLERİ DÜNYAYA KAZINIR, YAPTIKLARI İNSANLIK VAR OLDUKÇA ANILIR ve ÖLDÜKTEN SONRA DA YAPTIKLARI İLE YAŞARLAR. Ya da kötülükler günahlar götürür arkasında, isimleri anıldıklarında hüzün bırakırlar. Artık dönülmez düzeltilemez bir hayat başlamıştır öyleleri için.
Kefenin cebi yoktur ancak insanın yanında götürdüğü kefenin cebine sığmayacak kadar çoktur.
"Hiç bir şey için geç değildir"
Yargısı aslında yapmak istediğiniz bir iyi iş veya iyilik varsa yapın, kendinize, yakınlarınıza, insanlığa demektir.
Hem sonra değer mi şu kısacık dünya hayatında birlikte yaşadığınız insanlara ve kendimize hayatı zehir etmeye!
İyi işler yapmak iyilikle anılmak varken.
Haydi gelin muhasebe yapalım ve var gücümüzle yanlışlarımız varsa yanlışlarımızı düzeltelim.
Düzeltelim de sonsuzluk alemine taşıdıklarımız yüzümüzü ağartanlar olsun.
Fani alemde hoş sada bırakırken, baki aleme yüz aklığı olsun.
Seyyiatımız, taksiratımız hasenata tebdil olsun.
Amin.
Vesselam