Türk milleti, Kurtuluş Savaşı sürecinde 4 milli bayramın tarihini yazdı. Bu bayramlardaki zaferlerinin ve destanlarının anlamı ve amacı tarihi gerçekleri ifade eder.
Kendilerine "ben Türküm" diyenler ve kendilerini Türk kabul edenler milli bayramlarımızdaki asil duygunun onurunu ve gururunu yaşamasını bilirler.
Bugün 30 Ağustos. Yurdumuzu istilacılardan kurtarışımızın 101. yılını kutluyoruz. 29 Ekim 2023 tarihinde CUMHURİYET ile kurduğumuz yeni bir Türk devletinin 100. yılını kutlayacağız
Bugün, Türk milleti olarak, destan yazdığımız Zafer Bayramı’mızın onurunu ve gururunu yaşıyoruz.
Türk tarihi zaferlerle doludur. Prof. Fritz Neumark, "tarihten Türk’ü çıkarırsanız ortada tarih diye bir şey kalmaz" demektedir.
“Bayrak” şairimiz Arif Nihat Asya, “ONLAR” şiirinde, “Onlardan kaldı bu toprak.../ Biz gezip tozmayalım mı? / Yabanlar kıskanır diye / Destan da yazmayalım mı? diyor.
Milli ve dini bayramlarımız, anlamı ve amacı itibariyle hayatımızın müstesna günleridir. DİN, Allah ile kul arasındadır; özeldir çünkü, farklı dinler ve inanmayanlar da olabilir. MİLLİ olmak geneldir çünkü, o millete mensubiyetlik mecburidir. Tarihi gerçekler inkar edilemez; edilirse bunun ahlakla, vicdanla, soyla, kimlikle, kişilikle, karakterle, insan olmakla ilgisinin olmadığı kabul edilerek sorgulama ihtiyacı duyulur.
Her Türk, Yunan zulmünü çok iyi bilir. "Keşke Yunan işgal etseydi" anlayışına, "milli bayramlarımız olmasaydı dini bayramlarımızı kutlamamız mümkün olmazdı. Bugünleri görür müydük, ismimiz ne olurdu bilemiyorum?" diye kısaca cevap vermiş olursam, ne demek istediğimi anlamış olursunuz diye düşünüyorum.
Her Türk, tarihini ve kendisinin kim olduğunu bilmek zorundadır.
Bizler, bugün, yaşama sevincinizle, sağlığınız için aldığınız nefese şükür duaları gönderiyoruz. Bugünleri görmenizin milli bayramımız sayesinde olduğunu düşüneceğiz. “Milli bayramımız olmasaydı, dini bayramlarımızı da yaşayamayacaktık” diyeceğiz, elbette...
Türk milletinin kurtuluşunun ve yeniden kuruluşunun, 1915 Çanakkale Destanıyla başladığını, bu ilk adımın ardından, "Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri...!" komutuyla başlayan büyük taarruz ile 30 Ağustos 1922’de zaferin kesinleştiğini anlamış olacağız..
Bugün 30 Ağustos... "Niçin bayram yapıyoruz?” diye düşünmemiz ve sorgulamamız için bu günü, güzel bir fırsat olarak değerlendirmemiz gerekir.
"Niçin bayram yapıyoruz?” sorumun cevabında (anlamında ve amacında) endişesi olanlara şunları hatırlatmak isterim.
SİZ, bundan 101 yıl önce bugün, sizler bu günleri yaşayasınız diye yaşamayı düşünmeyen insanların olduğunu biliyor musunuz? Kararlı kahramanlıklarını hatırlamayı, mucize olayları, destanlar yazanları bilmek istemez misiniz?
SİZ; azın çoğa, haklının haksıza, vatanseverlerin istilacılara, mağdurların mağrurlara, mazlumların zalimlere karşı verdikleri mücadeleyi hatırlıyor musunuz?
SİZ; imkânsızlığın ve çaresizliğin güneşin doğuşu ile başladığını, batışı ile bitmediğini düşünüyor musunuz?
SİZ; bir milleti yok etmek için tarihinin, topraklarını ele geçirmek için coğrafyasının değiştirilmek istendiğinden haberiniz var mı?
SİZ; milletimizin "biz, bu imkânsızlıklar içerisinde, bu savaşı nasıl kazandık?" derken istilacıların ise, "biz bu savaşı, bu şartlarda nasıl kaybettik?" dediğini, sırrı hâlâ çözülememiş bir mucizenin gerçekleşmiş olduğunu duydunuz mu?
SİZ; Atatürk’ün, "ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum" demenin azmi ve kararı ile, önündekilerin öldüğünü gören, kendisinin de az sonra şehit olacağını bilen ve bile bile dualarla ölüme giden Mehmetlerin destanını biliyor musunuz?
SİZ; cephede açlıktan midelerinin sancısını dindirmek için bir dilim kuru ekmeğe muhtaç olan çaresiz insanların çırpınışlarının acısını hissedebiliyor musunuz?
SİZ; cepheye giden öğrencileri dönmediği için mezun vermeyen okulların olduğunu, "Vatan için kurban olsun" diye kına yakılan kuzuların bulunduğunu, taşlı Tokat yollarında, gözü yaşlı anaların 15’li yavrularını askere yolladığı duygu dolu gönüllerdeki sevdaları anlayabiliyor musunuz?
SİZ; 24 madalyası olan ve 11 cephede savaşan komutanın, kızgın güneşin kavurduğu çöllerden, düşman zırhlılarının ateşi altında cehenneme dönen Çanakkale’ye, Türk’ün ölüm kalım savaşı verdiği Sakarya’dan Dumlupınar’a kadar hayatını milletine adamış olan efsane kahraman Atatürk’ün hayat hikâyesini biliyor musunuz?
SİZ; Osmanlı’nın ağır yüküne rağmen kurtuluş umudu taşıyan Bandırma vapurunun, Karadeniz’in azgın dalgalarını hiçe sayan, adeta dalga geçen umursamazlığındaki kararlılığını biliyor musunuz?
SİZ; dünyanın yakından tanıdığı, hayran olduğu, kıskandığı, yüzyılın en büyük devlet adamı olarak kabul ettiği; adına şiirler yazılan, türküler söylenen sarı saçlı, mavi gözlü gazinin, askerin, komutanın, başbuğun, hatibin, liderin, önderin kim olduğunu biliyor musunuz?
SİZ; her yıl, onurunu ve gururunu yaşadığımız 30 Ağustos’un, 29 Ekim’in, 23 Nisan’ın, 19 Mayıs’ın niçin milli bayramımız olduğunu ve neden kutladığımızı biliyor musunuz?.
Son Türk devletinin kurtuluş ve kuruluş günü ile bizlere bu bayram günlerini yaşatan başta Türkün atası büyük Türk Başbuğ Atatürk’ü ve şehit atalarımızı rahmetle yadediyorum ve saygıyla anıyorum. Dualarımla minnet ve şükran duygularımı ifade ediyorum. "Anlamak" ve "aramak" düşüncesi içerisinde olmamız gerektiğinin bilinmesini istiyorum.
Bayramınız kutlu, Türk Milleti mutlu, geleceğimiz umutlu olsun. Ne Mutlu Türküm Diyene...!