Bazı günler ve olaylar vardır ki, insan hafızasında derin izler bırakırlar. Bunları unutmak mümkün değildir.
Bundan 5 yıl önce, haziran ayında yaşanan bir olayı hatırladım.
Yıl 2018, 21. yüzyıl... Bilim, teknoloji ve uzay çağını yaşıyoruz. “İyiyi” ve “güzeli” bulmak için yarışıyoruz.
Hazin bir çelişki ile çirkinleşen bu çağda, “Eylül” sancısını ve “Leyla” acısını yaşadık.
Haziran ayının son günlerinde, yaz sıcağı değildi yüreğimizi yakan. Haziran ayazında aldığımız nefes, içimizde buz bağladı. Buz kesiklerinin yaraları, duygularımızda derin izler bıraktı.
Ruhumuzda, yüreğimizde yanardağ patladı. Her bir kor, bin parçaya bölündü. Vicdanlar dağlandı, insanlık ağladı...
“Eylül”üm nefes alamadı, “Leyla”m aç kaldı.
Ebediyete yürüdükleri yolda kaç minik adım attılar.
Gökyüzüne bakıp kaç kelimelik sevgi sözünü, sessiz çığlıklarıyla yıldızlara gönderdiler.
Bilemiyorum... Tahmin bile edemiyorum.
Ben bir insandım ve erkektim. Vahşetin adı insan, zalim olan erkekti.
O gün, zaman durdu, İnsanlığımdan utandım, adımı bile unuttum.
Unutmadığımız, bildiğimiz bir şey vardı, o da, mahzun ve manalı bakışlardı.
Söylenecek sözlerimiz vardı; yutkunduk, heceledik, konuşmayı beceremedik. Yazılarımız da, anlatacaklarımız da yarım kaldı,
Filizlensin dediğimiz ümitlerimiz gonca gül iken soldu.
Sizlere kol- kanat olamadık. Koruyamadık, “Affedin” demeye bile dilim varmıyor.
İşimiz gücümüz çok muydu? Sizden daha mı önemliydi bir dilim ekmek, bir nefes emek...?
Ve, sözün bittiği yerde durduk; kin, öfke, nefret ile yaşama sevincimizi kaybettik, hayallerimizi kuruttuk.
İki küçük masum evladımızın vahşice katledilmesi unutamayacağımız utancımız oldu.
Ateş, düştüğü yeri kül etti de, acısı hepimizi yaktı, yıktı...
Bu, öyle büyük bir acıydı ki; ne, Abdülhak Hamit “Makber” ile ağlattı, ne de, Yahya Kemal, “Sessiz Gemi” ile anlattı. Tarifi imkansız olan bu ızdırabın adı henüz konulmadı.
***
Ne oldu bize? Neler olduğunu anlayanınız var mı? Nerede ve hangi asırda yaşıyoruz?
Kadınlara ve küçük çocuklara kıymak; şiddet, taciz ve tecavüz ile vahşice katletmek hangi vicdana sığar? Engellilere, yaşlılara, hayvanlara işkence yapmanın hangi ahlak anlayışında yeri vardır?
Ahlak ve vicdan sadece insan olanda bulunur. İnsan olarak yaradılışımızın sırrındaki erdemler varlık sebebimizdir.
Kadınlarımıza ve çocuklarımıza yönelik kaybolma, kaçırma olayları ve akabinde ölümleriyle sonuçlanan durumlarının insan haklarıyla, medeni olmakla, ahlakla, vicdanla, adam (erkek) olmakla ilgisi bulunmamaktadır.
Millet olarak, “ne oldu bize, biz bu hallere düşecek millet miyiz?” derken, insan olarak, “nasıl olur, imkansız, mümkün değil, insan olan böyle bir şey yapabilir mi?” sorularıyla anlayışımızı sorgulayacak hale geldik.
Biz ki, “Nizam- ı Alem” davası ile aleme nizam vermiş, hak-hukuk öğretmiş, mazlumun, mağdurun yanında olmuş, kadını namusu, onuru bilmiş “kutsalım” demiş, çocuğu melek gibi masum görmüş asil bir milletin mensuplarıyız.
Ne oldu bize? Biz bu hallere düşecek millet miydik? Neden böyle olduk?
Çocuk yetiştiren bir eğitimci olarak söylüyorum: Köklü çözümünün, eğitimde olduğunu düşünüyorum. Israrla eğitim, eğitim, eğitim diyorum.
Ana kucağından, ana okulundan itibaren öğretilmesi gereken “korunma” ve “zarar vermeme” konularıyla eğiteceğimiz çocuklarımızı sınavlara hazırlamadan önce hayata hazırlamalıyız.
Eğitimciler, anneler, babalar...! Evlatlarımız için, “Yeter artık !” diyelim. Eski, klişe, yanlış anlayışlarımızı ve yaklaşımlarımızı bırakalım. Bu işi eğiterek, öğreterek bitirelim.
Çocuklara küçük yaşlardan itibaren mahremiyeti, cinsiyetin farklı durumlarını, özel alanlarına kimsenin yaklaşmaması gerektiğini, cinsel bilgilerin ayıp olmadığını, kendini tanımasını, nelerin, ne zaman, nerelerde olabileceğini, farklı durumları fark ettiğinde bağırmasını, kaçmasını, kandırılmalara karşı korunmasını öğretelim.
Genel hatamız olarak, çok sık yaptığımız şaka yollu söylemlerle yanlış yönlendirmeyelim.
“Büyüyünce, daha sonra öğrenir” diye ertelemeyelim.. “Böyle şeyler anlatılır mı?” diye başkalarının art niyetlerini anlatmalarına, istismarlarına fırsat vermeyelim.
Eskiden komşulara, akrabalara güvenilirdi. Çocuklar teslim edilir bakkala, pazara, bağa-bahçeye gidilirdi. “Ne değişti, niye değişti, nasıl değişti; kimler, niçin ve neden değiştirdi?” bileniniz var mı?
İnsan olmak için gerekli olan vicdan ve ahlak “Hayat Bilgisi” dersleriyle öğretilir. Yüreğinizin yanmaması, canınızın acımaması için “çaresiz” değilsiniz, “çere siz”siniz...