'Bölünerek çoğalmak' mı? 'Parti Kurmak' mı? 'Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak' mı? 'Başkasının arsasına gecekondu yapmak' mı?..
Başarıyı başkalarının başarısızlığın da aramak, seçmenin, kendisine mahkum olduğunu düşünmek dipsiz kuyuya taş atmaktır. Boş umuttur. Sayın Davutoğlu’nun ve sayın Babacan’ın başarılı olup olamayacağını ilerleyen günlerde göreceğiz.
Davutoğlu partisini ve kurmay kadrosunu açıkladı, etrafımızdaki değerlendirme ise, “dağ fare doğurdu ümit vadetmiyor” şeklindedir. Bekleyip göreceğiz.
Kurulan, kurulacak olan partiler hedef olarak İKTİDARA gelmek hedefi değilde AKP'nin oyunu bölmek ve Sayın Erdoğan’ı başkanlıktan düşürmeyi hedef haline getirmeleri bu milletin vicdanında karşılık bulmaz. Değerlendirmelerimiz her hangi bir partiyi övmek ya da yermek olmadığı gibi, her hangi bir beklentimiz olmadı ve olmayacaktır.
Başarılarını ise kendilerini bekleyen zor sorulara verecekleri ikna edici cevaba bağlı olduğunu önceki yazılarımda ifade etmiştim.
MHP, SP ne de AKP’nin bu husustaki kamu oyunda konuşulan değerlendirmelerden bahsetmemiştim. Kimse kusura bakmasın! Bu konunun müzakeresi umulur da “nerede yanlışlık yaptık?” sorusunun sorulmasına, bizim bu konuda su-i taksirimiz var mı? diye muhasebeye sevk etmesi umudu ile ve bir hayra vesile olmak arzusu ile kaleme aldım.
MHP'de ilk ayrılık olan BBP’nin ayrılığıdır. Üzerinden çok zaman geçtiği için o konuda seçmen cevabını vermiştir.
İYi Parti’nin ayrılması ise hatırlanacağı üzere MHP'nin tartışmalı genel kurulu sonucu MHP'den ayrılanlar ve toplum tarafından bilinen tanınan saygın pek çok ülkücü emektar İYİ Partiyi kurmuşlardır.
“Giden gider, kalan sağlar bizimdir” yaklaşımının kimseye faydası yoktur. Ayrılık devam eder mi zaman gösterecektir.
SP’nin yaşadığı ayrılıklara gelince; Numan Kurtulmuş SP'nde Genel Kurul'a hazırladığı listeyle gitmiş, Merhum Necmeddin Erbakan ve arkadaşlarının hazırladığı listede de Numan Kurtulmuş Genel Başkan Adayı gösterilmesine ve Numan Kurtulmuş’un Genel İdare Kuruluna birkaç isim ilavesi dışında müdahale yapılmamasına rağmen Necmeddin Erbakan’ın listesinden adaylığını çektiğini ilan etmiş ve yollarını ayırmıştır. O sırada Genel İdare Kurulu üyesi ve İstanbul il müfettişi ve delege idim.
Kongre sırasında Mustafa Eriş bana ne yapılması gerektiğine dair fikrimi sordu ve benim teklifimi Oğuzhan Asiltürk’e O da sanırım Necmeddin Erbakan’a iletti.
Ben de kendisine, ‘ya karşı aday çıkarılmalı ya da Necmeddin Erbakan hocanın emriyle DELEGELERİN KONGRE SALONU'ndan BOŞALTILMASInın sağlanması'nı söyledim.
Fikir bana aittir, kabul gördü ve Mehmet Karaman salonda delegeler arasında Hocanın emri olarak salonun boşaltılmasını istedi. Ve sonuçta Numan Kurtulmuş salonda kalan yaklaşık dörtte bir civarında bir oyla ancak Genel Başkan seçilebildi. Ben salonda kaldım yapılan kongre ayrışma kongresi idi, onun için oy pusulasını göstere göstere yırtarak sandığa attım, beni gören birkaç delegede pusulaları yırtarak sandığa attılar.
Kongre öncesi Numan beyi uyarmıştım; Hoca'nın sayıları yirmiyi geçmeyen yakın arkadaşları ve aile bireylerini dışlarsanız partiyi size yar etmezler diye.
Ciddiye almadı ya da zaten ayrılmak mı istiyordu onu artık kendisi biliyor.
Parti kurmaya karar verdiklerinde ise 'kendinizi nasıl tarif edeceksiniz' diye sormuştum ve 'Milli Görüşçüyüz deseniz partisi var, Milliyetçiyiz deseniz iki partisi var, solcuyuz deseniz iki partisi var, sağcıyız toplum partisiyiz deseniz halen iktidar da, kendinizi nasıl ifade edeceksiniz' diye bizzat söylemiştim. HAS Parti kuruldu seçimlerde sonuç hüsran oldu.
Umutlar tükenince çözülme başladı.
HAS Parti'nin AKP’ye katılması sırasında HAS Parti Genel Sekreteri olan Dr.Turhan Alçelik, bana katılım hakkındaki fikrimi sorduğunda, kendisine 'geç kalmış bir birliktelik keşke parti bölünmeden, insanlar ayrıştırılmadan katılsaydınız' dediğimde ise çok önemli bulduğum ve tarafların bu konu hakkında ismi geçenlerin açıklanmasının doğru olacağı ve teklifi ile anlattıklarının bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum; “Olur mu Halis bey, Tayyip Erdoğan bey İdris Naim Şahin'i gönderdi, İdris Naim Şahin’i aradım Ahmet Demircan, Numan bey ve ben Ankara’da bir otelde bir araya geldik ve birleşmenin kurumsal olarak yapılmasının daha etkin olacağına karar verildi.
Onun için parti olarak katıldık.
Daha sonraki görüşmeler Tayyip bey ile Numan bey arasında gerçekleştiği için ayrıntıları ikisi biliyor.” dedi. Sonuç anlatılanları doğrular nitelikte.
Kaderin tecellisine bakın “taklacı” namı ile anılan İdris Naim Şahin AKP'den uzaklaştırıldı ve Saadet Partisi'ne geçti, Ordu Belediye Başkan adayı oldu. Bu konudaki değerlendirmeyi siz değerli okuyucularım versin ben ne diyeyim..
Y.R.P’sinin ayrılması ile ilgili olarak; Bu hususta kamuoyunda yaygın kanaat Fatih Erbakan’ın potansiyel Genel Başkan Adayı olduğunu ve partiyi ellerinde tutmak isteyenlerin ve kendileri genel başkanlık hevesinde olanların gizli, açık yürüttükleri çabanın sonucu olduğu yönündedir.
Fatih Erbakan ise Oğuzhan Asiltürk’ün Parti YİK Başkanlığını ilan ettği toplantıda kendisine karşı çıkması ve YİK Başkanı seçmenin usulünü toplantıda hatırlatmasının sonunda, Oğuzhan Asiltürk ve Fatih Erbakan’ın araları açılmış. Esasen Fatih Erbakan’ın SP de ipinin çekilmesi ile sonuçlanması şeklinde gelişmeler yaşanmıştır.
Teşebbüslerin hemen hepsi birleşmenin önünü tıkayacak teklifleri barındırmaktadır.
“Erbakan Vakfı'nı kapatıp gelin” gibi teklifler esasen gelmemesinden başka bir sonuç doğurmayacağı teklifi yapanlar tarafından bilinmektedir. Ancak sayın Temel Karamollaoğlu tecrübesi birikimi ile toparlayıcı birleştirici rol oynayabilir.
Ayrılıklardan kaynaklı pek çok emektar kenarda köşede beklemektedir.
Temel beyde olduğu gibi Sayın Fatih Erbakan'dan da en azından kırgınlıkların kişisel ayrışmaların, dostlukların yara almasının önüne geçebileceği yönünde beklentilerin tabanda yaygın olduğu görülmektedir.
AKP'deki ayrılmalara gelince; Sayın Erdoğan’ın “Trenden inenler bir daha trene binemezler” açıklaması, "gidin partimi kuracaksınız, dernek mi kuracaksınız, vakıf mı kuracaksınız” anlamından başka okuma yapılabilir mi? Nitekim böyle anlam yükleyenler de az değildir.
Ancak Sayın Erdoğan gitmeye karar verenlerin kararlarını bildiği için mi bu sözleri sarfetti veya zaten gideceklerdi de bu sözler sadece gerekçe mi oldu?
Bu ve bunun gibi soruların cevabı yakında ortaya çıkar.
Şu anda Sayın Erdoğan mücadeleyi “usulsüzlük ve yolsuzluk” üzerine kurmuş görünüyor. Bu da karşı cepheye aynı metodu kullanmalarına meşruiyet kazandırmıştır.
Hiç iyi olmamıştır. İşin nereye varacağı tahmin edilemez.
Çözüm üretebilmek için insanların ne düşündüğünü bilmek ona göre vaziyet almak gerekir.
İnsanları suçlamanın kimseye faydası yoktur.
Şayet birlik beraberlik aranıyorsa, senin, benim, ben haklı, sen haklıyı da bir kenara bırakıp ne yapmalıyız, ne yapabiliriz nasıl daha iyi hizmet üretirizin cevabını aramaktan geçer.
Ayrıştırma yerine mümkün mertebe yeni birliktelikler, yeni ittifakların önü açılmalıdır.
Türk siyaseti içinde bulunduğumuz çetin günleri ayrışma ile dağınıklık ile değil birlikteliklerle aşacaktır.
Ayrıştırma dilinden sadece yapanlar zarar görmez, Türk siyaseti zarar görür devlet, millet zarar görür. İstanbul’da yürütülen seçim stratejisi (!) en somut örneğidir.
AKP'nin önünde sadece parti ayrlıkları değil vatandaşın çözüm beklediği;
Suriyeliler meselesi, zina yasası, İstanbul Sözleşmesi/Aileyi Koruma Kanunu diye bilinen düzenlemelerin çözümü vardır.
Maalesef siyasal ayrılıklar sonucunda, dört parti sekiz partiye çıkmıştır.
Ancak bir vatandaş olarak sorumluluklarımız var ve VATAN, MİLLET sorumluluğumuz dostluklarımızın önüne geçmektedir, geçecektir.
Ehemmiyetine binaen söylüyorum; ülkemizin siyasal ayrışmalar, bölünmeler sonucu kaosa sürüklenmesi halinde buna katkısı olanları Allah (cc) da, kulları da, tarih de affetmeyecektir. Böyle biline.
İster bölen olun, İster bölünen olun,
Gerçeği ve niyetlerinizi Allah biliyor,
Samimi olanların Allah yardımcısı olsun.
Nefsi hesap yapanların sonu hüsrandır. Yapılan her ne ise Yeni Türkiye’nin inşasına vesile olmalı.
Gerisi beyhude uğraştan öteye gidemez.
Yaptıklarınızla ya rahmetle ya da nefretle anılacaksınız !
Vesselam.