Bu makale oldukça kısa olacak!
Türk basını Japonları neden çılgın ilan etti?
“Japonya'da Şintoizm ve Budizm olarak 2 din hakimdir. 2006 ve 2008 yıllarında yapılan araştırmalara göre, Japonya nüfusunun 40'ından azı örgütlü bir dine mensuptur." (yaklaşık 35'i Budist, 3-4'ü ise Şinto mezheplerine ve türetilmiş dinlere ve 1’i Hristiyan).
Japonlar çılgın bizler ise Müslümanız!
Kur'an'da Allah cc mealen, "Ey müslümanlar iman ediniz" hitabı ile çok ilginç bir şekilde Müslümanları iman etmeleri hususunda tekrar tekrar uyarmıştır.
Kur'an şerhi düştükten sonra konumuza dönelim. "Çılgın Japonlar Honda fabrikasını Türklere devretti" haber böyle.
Haberin devamında ise;
Fabrikasını kapatan şirketin 10 yıldan daha kıdemli çalışanlarına verdiği 48 maaş ikramiyenin de otomotiv sektöründe büyük yankı uyandırdığı ifade ediliyor. Japonlar "Zarar ettik ayrıca ülkemize gidiyoruz fabrikayı da Türkiye’ye bırakıyoruz kim bizden ne isteyebilir ki" dememişler ve fabrika çalışanlara yüklü miktarda tazminat ödeyerek helalleşmişler!
Japonlar Müslüman değil!
Japonların ahiret inancı var mı? Bilmiyoruz!. Biz ahirete ve ahirette hesap vermeye inanırız. Ayrıca kul hakkını şehitlerin üzerinden bile affedilmediğini söyler dururuz. İnsanoğlu fanidir de! Öyle olduğunu kabirde anlıyor galiba?!
Haksızlık etmiş olmak, kul hakkına girmek istemem elbette ama bizim iş verenlerimizin arasında da muhtemelen çokça örnekleri vardır ve olmalı. Bu konuda kul hakkı gözeten erdemli iş adamlarımız konusunda bilgi verilmesi halinde buradan iftiharla memnuniyetle örnek olarak yazmak beni bir Müslüman olarak son derece mutlu edecektir.
“Mallarınızı aranızda bâtıl sebeplerle yemeyin! İnsanların mallarından bir kısmını, bile bile haksız yere yemek için, onları hâkimlere rüşvet olarak vermeyin!” (Bakara, 188; Nisâ, 29)
İş verenlerimiz çalışanların hakkını yasal boşlukları fırsata çevirmeden esasen kendi vicdanlarında "bana yapılsa veya onun yerinde ben olsaydım" diyerek vermeliler. Tabi ki vicdanın kırıntısı kalmışsa doğruyu görecek, hakkı hukuku anlayacaktır.
Dünyanın fani, hesap gününün dehşetli bir gün olduğunu kimsenin kimseye yardım edemeyeceği güne inanıyorsa! Gün akşam olmadan iki elini başının arasına almalı ve helalleşmenin bir yolunu bulmalı insan.
Bir tanıdığım anlattı: Çalıştığım iş yerinde işveren "Sigorta helal mi? Haram mı? Ben şüpheliyim ama sigorta zorunlu olduğu için senin sigorta primini en alt basamaktan yatırdım." (İslami hassasiyete bakar mısınız(!)) diyerek en alt basamaktan sigorta primlerimi yatırdığı için aldığım maaş üzerinden üzerinden değil, en alt basamaktan emekli oldum her ay maaşımı noksan almamın sıkıntısını çekiyorum kesinlikle hakkımı helal etmiyorum. Beni zor durumda bırakan, benim sigortamı tam yatırmayan iş verenim benden çaldıklarının hayrını göstermesin Allah çocuklarına yedirmesin onu da emeklliğinde benim gibi yapsın." bedduasında bulundu. Çok hazin bir durum. Şahsa beddua etme demek hakkını helal et demek hiçbir karşılığı olmayan iyi niyet talebi olmaktan öteye gitmeyecektir. Çünkü şahıs yoksulluğu hayatının her kademesinde her anında hissetmekte ve yaşamaktadır. Her ay aldığı emekli maaşını yüzde kırk daha az aldığı hissiyatını unutturmak mümkün müdür? Ayrıca o şahıs hakkını helal etse bile bakmakla mükellef olduğu insanların yaşadığı sıkıntıyı kim telafi edebilir, onlar haklarını helal eder mi?
Olayı olduğu gibi yazmaktaki maksadım çalışanlarının hakkını vermeyen iş verenlerin, çalışanlarının rahmet okumayacağını beddua edeceklerini akıllarından çıkarmamaları içindir.
Nikolay Tesla Sırp kökenli Amerikalı mucit "O kadar cahilsiniz ki DİNİNİZ var diye AHLAKA ihtiyacınız kalmadı sanıyorsunuz..."diyerek aslında bütün dünyada yaşanan ahlaki erezyona işaret etmektedir.
Japonların erdemli davranışı Türkiye'de "ÇILGIN JAPONLAR” olarak sunuldu. Geldiğimiz noktaya bakar mısınız?
Çalışanlara hakkını vermek veya ödüllendirmek "ÇILGINLIK" olarak duyuruluyor!
Haydin biz de hep birlikte bundan böyle bizler de "ÇILGINLIK" yapalım!
Vira bismillah
Kalın sağlıcakla
Vesselam