Malazgirt Zaferi'nin kazanıldığı ve Büyük Taaruz'un zaferle sonuçlandığı Ağustos ayının son haftasının büyük bir gurur ve onurla ‘Zafer Haftası’ olarak kutlandığını anımsatan Erdoğan şöyle devam ediyor:
"Aziz milletimiz, 1071'de Malazgirt Zaferi ile başlattığı şanlı yürüyüşü 30 Ağustos 1922'de Dumlupınar'da elde ettiği büyük zaferle taçlandırmıştır. Bu zafer, aziz milletimize aydınlık bir geleceğe ulaşma yolunda önemli hamleleri hayata geçirme moral ve gücünü vermiş; Cumhuriyet'in ilanının ardından hızla, ilerleme ve gelişme yolunda adımlar atılmaya başlanmıştır.”
Yıllar yılıdır yöneticilerin resmi demeçleri hep böyledir, uygulamalar ise farklı.
Malazgirt kutlamaları için 400 dönümlük alanda 30 kıl çadır kurup, yağlı güreşler ve okçuluk yarışmaları yapıp, ‘tüm bunlar için salgın önlemlerinin alındığı’ söylenebiliyorsa. 30 Ağustos için de coşkulu kutlamalar yapmak mümkün olmalıydı. 30 Ağustos'u sadece çelenk sunma törenlerinden ibaret bırakmak bir başka niyetin tezahürüdür.
18 yıllık AKP iktidarında bu konudaki uygulamalara bakınca, dini bayramlar ile milli bayramlar arasında, hatta tümü milletimize mal olmuş tarihi günler arasında bile ayrım yapıldığını görmek insanı üzüyor ve geleceğe dönük umutlarımızı karartıyor.
Ama yıldıramıyor…
Mustafa Kemal 13 Ocak 1921de Meclis kürsüsüne çıkıyor ve Namık Kemal'in “Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini/ Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini” şeklindeki dizelerini okuduktan sona, şu karşılığı veriyor:
“İşte ben bu kürsüden bu yüce Meclis'in Reisi sıfatıyla, yüksek heyetinizi teşkil eden bütün üyelerin her biri namına ve bütün millet namına diyorum ki: VATANIN BAĞRINA DÜŞMAN DAYASIN HANÇERİNİ/ BULUNUR KURTARACAK BAHTI KARA MADERİNİ.”
Ben de diyorum ki; 'Bugün de bu ülkenin, bu milletin bahtı kara maderini kurtaracak olan yine bu milletin ta kendisidir ve bunu yapacaktır. Buna inanıyorum.’
ZAFERE GİDEN YOLUN HAZIRLIKLARI
Bugün üzerinde yaşadığımız ‘Misak-ı Milli sınırları içindeki kara vatan ve etrafını çevreleyen Mavi Vatan’ Türk Milleti’nin desteğini arkasına alan, “canını hiçe sayarak”, bin bir zorluklar altında inanılmaz bir mücadele veren ve 30 Ağustos 1922 günü zafere ulaşan Mustafa Kemal Atatürk ile silah arkadaşlarının emanetidir.
Başta Mustafa Kemal olmak üzere, her kademedeki komutanlar, kahraman Mehmetçik ve Anadolu halkının fedakarlığını minnetle anarken, Zafer Bayramını yaşatan gelişmelerle ilgili bazı anekdotları Turgut Özakman’ın ‘Şu Çılgın Tükler’ kitabından aktarmak istiyorum:
Batı Cephesi komutanları Akşehir’de toplanmak için ilginç bir bahane buldu. Futbol orduda yaygın bir spor olmuştu. Cephe karargahı futbol takımı ile Kolordular Karmasının 28 Temmuz Cuma günü Akşehir’de maç yapmaları kararlaştırıldı. Maç 2-2 bitti.
Üst düzey komutanlar akşam yemeğinden sonra Cephe karargahında, Başkomutan’a ayrılmış olan büyük odada bir araya geleceklerdi.
Akşehir toplantısı saat 21.00’de başladı. Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığındaki toplantıda Fevzi Paşa, İsmet Paşa, Cephe Kurmay Başkanı Asım Bey, 1. ve 2. Ordu Komutanları ile 1. ve 4. Kolordu Komutanları ve Süvari Kolordusu Komutanı vardı.
PLAN SADE, ÇOK ETKİLİ VE RİSKLİYDİ.
Yakup Şevki Paşa ümitsizce gözlerini kapadı. “Yüz bine yakın insanı, Afyon’un kuzeyinden güneyine kaydıracaksınız ve düşman bunu sezmeyecek. Buna imkan yok!”
İsmet Paşa, “Düşmanın anlamaması için her önlemi alacağız, merak etmeyin. Tehlikesine rağmen, bu planın uygulanmasından başka çare göremiyorum.”
Başkomutan “Ben de” dedi. O’nu diğer komutanlar takip etti.
2 MİLYON 100 TL PARA GEREKLİ
Gazi, Fevzi Paşa, İsmet Paşa ve Asım Bey, öğleden sonra toplandılar.
Geceki görüşmeler sonunda plan kesin şeklini almıştı. Uygulanması için Bakanlar Kurulunun kararı gerekiyordu.
Ordunun taarruza kadar iki milyon yüz bin liraya ihtiyacı olduğu hesaplanmıştı. Milli Savunma Bakanı bastırıyor, Maliye Bakanı “Hazinede beş kuruş kalmadı” diye feryat ediyordu.
Mustafa Kemal Paşa, “Beyler…” dedi. “…tamamen çaresiz değiliz. Hindistan Müslümanlarının yolladığı 600.000 lira bankada duruyor. Hiç dokunmadım. Kimseye de dokundurtmadım. Bu parayı Maliye Bakanlığı emrine vereceğim. İlk ihtiyaçları karşılar.”
Kazım Paşa’nın yüzü güldü. Mustafa Kemal Paşa Hasan Fehmi Bey’e döndü:
“Geriye bir buçuk milyon lira kalıyor. Onu da Maliye Bakanı olarak siz bulacaksınız.”
Hasan Fehmi Ataç, Ankara Osmanlı Bankası Müdürü Mösyö Bojeti’yi makamına davet etti… Maliye’ye bir buçuk milyon lira daha lazım ve bu parayı bana sen bulup borç olarak vereceksin.”
Müdür çok telaşlandı:
“Ben, hayır, buna imkan yok!”
“Boşuna çırpınma. Milli hükümetin sınırları içinde 16 şubeniz var. İstediğim bu parayı vermezsen, şubelerin tamamına el koyar, kasalardaki bütün parayı alır, yerine makbuz bırakırım. Düşünmek için sana bir saat mühlet. Git, düşün, gel!”
Mösyö Bojeti durumun ciddiliğini anlamıştı. İşi uzatırsa miktarın artacağından korktu.
“Peki. Yarın emrinizde olur.”
***
Afyon’un güneyine kaydırılacak birliklerin geçeceği yollar, konaklayacakları yerler belirlenmişti. İstihkam birlikleri ve işçi taburları ağır topların geçeceği yolları düzeltiyor, köprüleri güçlendiriyor, dar geçitleri genişletiyordu. Toprakta iz kalırsa, çalışıldığı anlaşılmasın diye, ağaç dalları ya da samanla örtülüyordu.
Amaç çok sık uçan Yunan keşif uçaklarına açık vermemekti.
***
İsmet Paşa yürüyüşü günlük, kısa emirlerle kendi yönetecekti.
13 Ağustos günü ilk emrini verdi. 14/15 Ağustos gecesi, Birinci Kolordu’dan 15. Tümen Çay batısına kayacak, onun boşalttığı yere de Dördüncü Kolordu’dan 11. Tümen gelecekti.
Büyük yürüyüş bir gün sonra başlayacaktı.
Afyon’un güneyine dört kolordu kaydırılacaktı: 100.000 kadar insan, binlerce at, hayvan ve araba. Birinci Kolordu Çay yakınında, İkinci Kolordu Emirdağ’da, Dördüncü Kolordu Bolvadin civarında, Süvari Kolordusu Ilgın ve Akşehir çevresindeydi.
…
Komutanlar alayları, bataryaları ve ağırlık kollarını denetlediler. Hava iyice kararınca 15. Tümen yürüyüşe geçti. 20 Ağustos akşamı, İkinci Kolordu ile Süvari Kolordusu da hareke geçti.
“25 Ağustos akşamı her türlü haberleşmeye son verilecek. Limanlara giriş-çıkış durdurulacak. İstanbul ile İzmit arasındaki kara ve demiryolu ulaşımı kesilecek, 26 Ağustos Cumartesi sabahı düşmana taarruz edeceğiz’ diyordu Başkomutan.
***
Tarih 25 Ağustos 1922, günlerden Cuma idi.
İsmet Paşa saat 12.00’de ordulara ve Kocaeli Grubu’na genel taarruz emrini yolladı.
Takımlar, bölükler, taburlar, alaylar, bataryalar, cephane ve yiyecek kolları, sıhhiyeciler, muharebeciler, istihkamcılar, gündüzden yolları öğrenmiş kılavuzların öncülüğünde, taarruza hazırlık mevkilerine doğru, büyük bir sessizlik içinde yürümeye başladılar.
Paşalar ve karargahlarının savaş kademeleri, halkın “Kılıcınız keskin olsun! Allah’a emanet olun!” sesleri arasında Şuhut’tan ayrılıp Kocatepe’nin eteğindeki çadırlı ordugaha taşınmışlardı. Ordugah Çakırözü deresinin yanına kurulmuştu.
Yalnız telgraf takırtıları, telsiz bipleri ve su değirmeninin gıcırtısı duyuluyordu.
Başkomutan, Fevzi Paşa, İsmet Paşa ve karargahlarının savaş kademeleri, saat 03.30’da atlara bindiler. Mustafa Kemal Paşa önde gidiyordu, yalnızdı. Arkasında paşalar, kurmaylar, yaverler, görevliler ağır ağır Kocatepe’ye çıktılar.
***
Saat 05.00’e doğru gün ışımaya, sis dağılmaya, Afyon’un kalesi ve dev tepeler yavaş yavaş belirmeye başladı.
Herkesin Ankara’da sandığı Başkomutan Kocatepe’de, ordusunun başındaydı.
Başıyla İsmet Paşa’ya işaret etti, İsmet Paşa Nurettin Paşa’yı uyardı. 1. Ordu Komutanı Nurettin Paşa telefonla kolordulara gerekli emri verdi.
Önce bir tek top sesi duyuldu, mermisi koca Tınaz Tepe’ye düştü. Sonra bütün toplar düzenleme (tanzim) ateşi için gürlediler.
Saat 05.30’da batarya komutanları zevk narası atar gibi emir verdiler:
“Ateş!…”
“Ateş!…”
“Ateş!…”
Ne Yunanlılar böyle yoğun, dehşet verici ateş görmüştü, ne de Türkler. Tepeler yanıyordu sanki. Cephanelikler ateş alıyor, kamyonlar uçuyor, toplar parçalanıyordu. Kocatepe bile zangırdıyordu.
---
İYİ HAFTALAR
remzidilan_48@hotmail.com