Yemen yolu çukurdandır
Karavana bakırdandır
Zenginimiz bedel verir
Askerimiz fakirdendir.. Böyle diyor ozan, “Asker Türküleri”nden birinde.. Asker ocağında giderek artan “yemekten zehirlenme” olaylarına ilişkin tartışmalar sürerken, bedelli askerliğin gündeme gelmesi olayların üstüne tüy dikti. Gün yüzüne çıkmayan benzer zehirlenmelerin çok olduğunu söyleyen bir köşe yazarının haykırışı dikkatimi çekti:
“Yazıktır, yapmayın artık !
Askerimizin aşıyla ekmeğiyle oynamak affedilmez.
Ordu’nun yemeğiyle bari kimse oynamasın !
Yandaş yemek sanayi ulusal güvenliğimiz için tehlike haline gelmiştir.
Bir an önce asker kendi karavanasını yapmayı öğrenmeli ve karavana özelleştirme kapsamından çıkarılmalıdır. Ordu’nun iaşesi güvenilir ellerde olmalıdır.
Kâr peşinde koşan bazı güzel ve özel şirketlerin uhdesinde değil !
Askerimizin zehirlenmesine aç gözlülükle sebep olanlar karavana teröristleridir...” *** Kısa süreli tatilimi konuk olarak geçirdiğim Ayvalık’a bağlı Bizimköy Sitesi’nde, tanıdığım emekli komutanların bu konudaki görüşlerini alma fırsatını buldum. Emekli Albaylar ve Paşalar, askeriyenin kilit vurulan mutfaklarının yeniden açılmasını istiyorlar. Kimi, “Gerekli malzemeyi askeriye kendisi alsın, aşçıları şirketlerden kiralasın” diyor. Kimi ise “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin lokantalarındaki sistemin uygulanmasını” öneriyor ve şöyle devam ediyor: Meclis lokantalarında çalışan aşçılar ve garsonların tamamı kadrolu memur, yemek için ihtiyaç duyulan malzeme ise ihale usulüyle satın alınıyor. Askeriyede de, yemek pişirenler ve servis edenler kadrolu sivil personel olarak istihdam edilebilir. ***
Söz yemekten açılmışken, “Adalet” için Ankara’dan İstanbul’a yürüyüşünü kararlılıkla sürdüren CHP lideri ve ona eşlik edenlerin, mola yerlerinde yemek ve diğer temel ihtiyaçlarını nasıl karşıladıklarının merak konusu olduğunu da aktarmalıyım. Zira haberciler bu konuda çok fazla ayrıntı yazmıyor. Tabi bir de, Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşüne benzeyen, Mahatma Gandi’nin yürüyüşü dışında, bir örnek veremedikleri de gözleniyor.
Oysa ben, benzer bir başka yürüyüşe gazeteci olarak tanıklık ettim;
General Ziya Ül Hak’ın Pakistan’da darbe yaptığı dönemde idam cezasına çarptırılan Başbakan Zülfikâr Ali Butto’nun asılmaması için çabalayan bir kişi vardı: Muş Bağımsız Senatörü İsmail İlhan.
İlhan, bu konudaki çabalarını Cumhuriyet Senatosu’nda 20 Mart 1979 tarihinde yaptığı gündem dışı konuşmasında anlatmıştı.
Pakistan Dışişleri Bakanı Agaşayi’nin resmi bir ziyaret için Türkiye’de bulunduğunu ve Butto hakkındaki idam kararının güncelliğini koruduğunu belirten Senatör İsmail İlhan, şöyle devam ediyordu:
"..Yüksek imzalarınızı topladıktan sonra bir mektupla 275 imzayı Pakistan Devlet Başkanı Ziya-Ül Hak’a göndermiş olduğum malumunuzdur. Daha sonra, o imzaların cevabını almak üzere üç parlamenter arkadaşla beraber (İsmail İlhan, Balıkesir bağımsız milletvekili Cemalettin İnkaya ve Ankara bağımsız milletvekili Fikri Pehlivanlı) geçen ayın 21’inde Ankara’dan hareketle ayın 22’sinde Pakistan’a vardık.."
İsmail İlhan, Pakistan’daki askeri darbeyi gerçekleştiren Ziya-Ul Hak ile yaptıkları görüşmede bir umut ışığı görmediklerini, Pakistan halkının ise, “Kaddafi, Arafat ve Ecevit bir araya gelip talep ederse Butto’nun affedileceği” görüşünde olduğunu naklediyor; her şeye rağmen bu konudaki çabalarını sürdüreceğini ve kampanya başlatacağını söylüyordu.
Bağımsız Senatör İsmail İlhan inatçı bir mücadele adamı ve iyi bir yürüyüşçüydü..1978 yılının Aralık ayında, Hükümetin Muş’u ihmal ettiği gerekçesiyle, bu ilin ilçeleri arasında 210 kilometre yol yürüdü. Senatör İlhan, 1979 yılında ise aynı protesto yürüyüşünü bu kez Zülfikar Ali Butonun idam edilmemesi için yaptı.
Senatör İsmail İlhan’ın çabaları ne yazık ki, halkın oyuyla seçilmiş bir başbakanın, Zülfikar Ali Butto’nun idam edilmesini önleyemedi. Tıpkı, bütün çabalara rağmen Adnan Menderes ve 2 arkadaşının idamının engellenememesi gibi.
İyi Bayramlar ve iyi haftalar.
remzidilan_48@hotmail.com
Karavana bakırdandır
Zenginimiz bedel verir
Askerimiz fakirdendir.. Böyle diyor ozan, “Asker Türküleri”nden birinde.. Asker ocağında giderek artan “yemekten zehirlenme” olaylarına ilişkin tartışmalar sürerken, bedelli askerliğin gündeme gelmesi olayların üstüne tüy dikti. Gün yüzüne çıkmayan benzer zehirlenmelerin çok olduğunu söyleyen bir köşe yazarının haykırışı dikkatimi çekti:
“Yazıktır, yapmayın artık !
Askerimizin aşıyla ekmeğiyle oynamak affedilmez.
Ordu’nun yemeğiyle bari kimse oynamasın !
Yandaş yemek sanayi ulusal güvenliğimiz için tehlike haline gelmiştir.
Bir an önce asker kendi karavanasını yapmayı öğrenmeli ve karavana özelleştirme kapsamından çıkarılmalıdır. Ordu’nun iaşesi güvenilir ellerde olmalıdır.
Kâr peşinde koşan bazı güzel ve özel şirketlerin uhdesinde değil !
Askerimizin zehirlenmesine aç gözlülükle sebep olanlar karavana teröristleridir...” *** Kısa süreli tatilimi konuk olarak geçirdiğim Ayvalık’a bağlı Bizimköy Sitesi’nde, tanıdığım emekli komutanların bu konudaki görüşlerini alma fırsatını buldum. Emekli Albaylar ve Paşalar, askeriyenin kilit vurulan mutfaklarının yeniden açılmasını istiyorlar. Kimi, “Gerekli malzemeyi askeriye kendisi alsın, aşçıları şirketlerden kiralasın” diyor. Kimi ise “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin lokantalarındaki sistemin uygulanmasını” öneriyor ve şöyle devam ediyor: Meclis lokantalarında çalışan aşçılar ve garsonların tamamı kadrolu memur, yemek için ihtiyaç duyulan malzeme ise ihale usulüyle satın alınıyor. Askeriyede de, yemek pişirenler ve servis edenler kadrolu sivil personel olarak istihdam edilebilir. ***
Söz yemekten açılmışken, “Adalet” için Ankara’dan İstanbul’a yürüyüşünü kararlılıkla sürdüren CHP lideri ve ona eşlik edenlerin, mola yerlerinde yemek ve diğer temel ihtiyaçlarını nasıl karşıladıklarının merak konusu olduğunu da aktarmalıyım. Zira haberciler bu konuda çok fazla ayrıntı yazmıyor. Tabi bir de, Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşüne benzeyen, Mahatma Gandi’nin yürüyüşü dışında, bir örnek veremedikleri de gözleniyor.
Oysa ben, benzer bir başka yürüyüşe gazeteci olarak tanıklık ettim;
General Ziya Ül Hak’ın Pakistan’da darbe yaptığı dönemde idam cezasına çarptırılan Başbakan Zülfikâr Ali Butto’nun asılmaması için çabalayan bir kişi vardı: Muş Bağımsız Senatörü İsmail İlhan.
İlhan, bu konudaki çabalarını Cumhuriyet Senatosu’nda 20 Mart 1979 tarihinde yaptığı gündem dışı konuşmasında anlatmıştı.
Pakistan Dışişleri Bakanı Agaşayi’nin resmi bir ziyaret için Türkiye’de bulunduğunu ve Butto hakkındaki idam kararının güncelliğini koruduğunu belirten Senatör İsmail İlhan, şöyle devam ediyordu:
"..Yüksek imzalarınızı topladıktan sonra bir mektupla 275 imzayı Pakistan Devlet Başkanı Ziya-Ül Hak’a göndermiş olduğum malumunuzdur. Daha sonra, o imzaların cevabını almak üzere üç parlamenter arkadaşla beraber (İsmail İlhan, Balıkesir bağımsız milletvekili Cemalettin İnkaya ve Ankara bağımsız milletvekili Fikri Pehlivanlı) geçen ayın 21’inde Ankara’dan hareketle ayın 22’sinde Pakistan’a vardık.."
İsmail İlhan, Pakistan’daki askeri darbeyi gerçekleştiren Ziya-Ul Hak ile yaptıkları görüşmede bir umut ışığı görmediklerini, Pakistan halkının ise, “Kaddafi, Arafat ve Ecevit bir araya gelip talep ederse Butto’nun affedileceği” görüşünde olduğunu naklediyor; her şeye rağmen bu konudaki çabalarını sürdüreceğini ve kampanya başlatacağını söylüyordu.
Bağımsız Senatör İsmail İlhan inatçı bir mücadele adamı ve iyi bir yürüyüşçüydü..1978 yılının Aralık ayında, Hükümetin Muş’u ihmal ettiği gerekçesiyle, bu ilin ilçeleri arasında 210 kilometre yol yürüdü. Senatör İlhan, 1979 yılında ise aynı protesto yürüyüşünü bu kez Zülfikar Ali Butonun idam edilmemesi için yaptı.
Senatör İsmail İlhan’ın çabaları ne yazık ki, halkın oyuyla seçilmiş bir başbakanın, Zülfikar Ali Butto’nun idam edilmesini önleyemedi. Tıpkı, bütün çabalara rağmen Adnan Menderes ve 2 arkadaşının idamının engellenememesi gibi.
İyi Bayramlar ve iyi haftalar.
remzidilan_48@hotmail.com