Hepimiz mutlaka duymuşuzdur “bizden bir şey olmaz” lafını. Hatta ülkede istemediğimiz, onaylamadığımız bir gelişme olduğunda hemen sallarız genellemeyi.
“Bizden bir şey olmaz!”
Hani bir söz vardır, “bir şeyi kırk kere söylersen gerçekleşir” diye. Buna “kendini gerçekleştiren kehanet”, "Pygmalion etkisi de" denir.
Sosyolog Robert Merton, beklenti etkisini; "Bir durumun yanlış tanımlanması, yanlışı doğru hale getiren yeni bir davranışa yol açar" tespitiyle değerlendirmiştir.
Önce kendinize sonra ülkemize şöyle bir bakın.
Yapmak isteyenlere. Yapamazsın diyenlere.
Yöneten, yönetilen, sistem ilişkilerindeki güvensizliğe.
Oturmamış sistemde keyfince cirit atan mevcut siyasi yapıya.
Bu kaos ve kısır döngü yumağında hareket alanı kısıtlanarak körelen kültür ve düşünce dünyamıza.
Gelişmeyen eğitime, bilime, edebiyata, müziğe, sanata, düşünceye.
Elimizden alınmaya çalışılan, büyük ölçüde de alınan cumhuriyet değerlerine.
Sırt çevrilen Türkçeye.
Gönüllü köleliğe ve hatta sömürge olmaya.
Kimsenin güvenmediği yargıya.
Hukuksuzluklara.
Tüm bunların “yerli ve millilik” kisvesiyle pazarlanmasına.
En kötüsü de yitirilen her türlü güvene!
Bu ortamda bilimin, sanatın ya da herhangi bir değerin gelişmesi mümkün mü?
Bununla birlikte temel bir ihtiyaç olarak güven duygusunun olmadığı bir ortamda, sığınak gibi görülen her türlü gettonun oluşması kaçınılmazdır.
Bu bazen bir cemaat/tarikat olur, bazen bir siyasî parti olur.
Önce getto, sonra çete olur.
Ve bu olduktan sonra…
İnsanın kendine özgü hiçbir güzelliği yeşertmesi, geliştirmesi, dahası varlığını sürdürmesi mümkün değildir.
Haftanın Notu: Okullar tatilde. Ne var ki ortaya atılan ve önümüzdeki eğitim-öğretim yılında uygulanacak olan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ismiyle ortaya atılan sistem ve ortaya atanları uyumuyor.
2002 öncesini çok tenkit ettik Milli Eğitim anlamında. Yapılan yanlışların haddi hesabı yoktu. Ne var ki son 22 yıldır yapılanların üzerine dikilen bu “karga tüyü” inanılmaz. Karga tüyü dedim, çünkü cemaat ve tarikatları kılavuz edinenlerin burunlarının akıbeti bellidir de. Olan ne yazık ki evlatlarımıza oluyor.
Eğitim ve sağlık sektör olmuş, patronların elinde. Patronlar iktidara, iktidar cemaat ve tarikatlara göbeğinden bağlı. Cemaat ve tarikatlar en az 100 yıldır emperyal güçlerin güdümünde… Bu şartlarla mücadele, ülkesini seven her vatandaşın en doğal demokratik hakkı, hatta görevidir.
Kendine güvenerek…
Kurtarıcı beklemeden…
Suriye, emperyal hayal içinde ama iktidar sahibi neo-osmanlıcı takıma sopa ucunda gösterilen havuçtu. Ava giderken avlanıldı mı, yoksa zaten av mıydık? Büyük soru işareti… Tek çözüm, amasız fakatsız tüm sığınmacıların ülkelerine iadesidir. Her türlü hamasi söylemden ve romantizmden uzak, akılla şekillenmiş bir tutumla ve evlatlarımızın geleceğini düşünerek… Sosyal olaylar orman yangını gibi yayılır, sonra önü alınamaz.
Orman yangını dedim de…
Orman yangınlarının ardından yapılan “can kaybı olmamıştır” açıklaması nasıl da şuursuz ve hayattan kopuk bir açıklamadır. Yakılan ağaçların, ormanlarda yaşayan hayvanların taşıdıkları ne?