Oturmuş sistemlerde bir iktidarın görevde kalması, verdiği hizmetle doğru orantılıdır. Ama deve mi olalım, kuş mu olaydık tereddüdü ile kafaların karıştığı, araya din, iman, bekâ gibi şeylerin sıkıştırıldığı, ülkenin “böl, parçala, etkisiz kıl” anlayışıyla yönetildiği ortamda bu orantı, “orantısız güce” dönüşüyor.
“Böl, parçala, etkisiz kıl” anlayışı ile kastettiğimiz nedir?
Özetle…
Aynı hizmet kolunda birçok farklı standart oluşturulur. Bunların aralarında uçurumlar açılıp aynı safta olması gerekenler ayrıştırılmaktan da öte birbirine diş biler hale getirilir.
Konuyu açalım.
Herhangi bir işkolunda aynı işi yapan insanlar arasında tecrübe, uzmanlık, yetkinlik gibi kriterlerle bilhassa ücret bakımından belli bir fark olması doğaldır.
Doğal olmayan şey, bu farkın ülkeyi yönetenlerce uçurumla ifade edilir hale getirilmesidir.
Hal bu olunca ne olur?
Az alan ya da özlük hakları kısıtlanan “ben neden az alıyorum? Neden haklarımı alamıyorum?” diye sormak, sorgulamak yerine “o neden çok alıyor?” diye ortalığı ayağa kaldırır.
Sadece aynı iş kolunda mı?
Uzun yıllar kamuda çalıştım. Kendinden farklı iş yapan arkadaşı ya da bir başka işkolu için “o(nlar) ne iş yapıyor da o kadar alıyor(lar)?” diye soranlara çokça şahit olmuşumdur.
Burada da diploma, işin niteliği gibi kriterler uzunca bir zamandır umursanmamakta…
Sorun onun aldığı değil, senin alamadığındır.
Sonuç:
Etkisiz toplum, pervasız iktidar!
Geçmişte de memur statüsündeki mühendisin, işçi statüsündeki kapı görevlisi ya da şoförden daha az aldığı örnekler biliyoruz.
O da ayrı bir mesele…
Gelelim emeklilere…
Direkt söyleyelim. Asgari ücretin üzerinde emekli maaşı alanla, son zamlarla dahi 15 bin lira bile alamayanı aynı kefede, dolayısıyla “aynı hak mücadelesinde” görmek çok da kolay değil.
Dahası mesela “eski Türkiye’de” emekli olup ev alabilmiş, halen 30-35bin TL maaşı olan, hele ki çift maaş ve hayatı en fazla 15-20 kilometre çapında yaşamaya meyilli bir emekliye gel de anlat 15 bile almayanın perişanlığını…
Çünkü kişi herkesi “kendi çapınca” varsayıyor ve aslında anlamadığını, anlamaktan uzak olduğunu “şükretmemekle” suçluyor.
Kaldı ki en yüksek alan emeklinin maaşı bile “bizi kıskanan(!)” ülkelere baktığımızda içler acısı durumdadır, bunu da söylemeden geçmeyelim.
Söylemeden geçilmeyecek bir şey daha var.
Emekli maaşı hesaplama, 5510 sayılı kanun ve devamıyla epeyce tırpan yedi. En önemli değişim, 2008 yılına kadar geçerli olan “en düşük emekli maaşı asgari ücretin %110’undan daha az olamaz” şeklindeki hükmün “en düşük emekli maaşı 1.500 TL’den daha az olamaz” şeklinde değiştirilmesiydi. Son yıllardaki zam oranları da ortada… Kehanet değil bizi bekleyen kaçınılmaz bir gerçeklik olarak söyleyelim ki yakın bir gelecekte asgari ücretin üzerinde emekli maaşı kalmayacak.
Nihayetinde sorun yine birilerinin aldığı değil, başka birilerinin alamadığıdır.
Sonuç:
Etkisiz toplum, pervasız iktidar!
Enflasyon dendiğinde hepimizin aklına gelen şey “para” belki ama iş gücü de “enflasyonu” olan şeylerden biri.
Basit kuraldır, arz talep dengesi…
Neredeyse her şehre/kasabaya eğitim kalitesi anlamında 50-60 yıl öncesinin lise seviyesinde bile olmayan üniversite açıp zamanında alamadığın diplomalardan bol bol dağıtırsan…
Kamunun ihtiyacı olduğu halde yeterli sayıda atama yapmazsan…
Atama için sınavdı, mülakattı deyip türlü şart koşarsan…
Oralardan mezun olan çocukları “ucuz iş gücü” diye ağzını açmış patronların eline düşürürsün.
Hizmet kalitesi?
Eh, o da ne kadar olursa artık…
Engelliler konusu bu anlamda oluşturulmaya ihtiyaç duyulmayan, farklı standartları kendi içinde barındıran bir konu…
Evinden hatta yatağından çıkamayan, desteksiz yaşayamayacak derecede mental sıkıntıları olan engelli de var, uygun şartlar sağlandığında bir evde tek başına yaşayabilecek, eve girip dışarı çıkabilecek yeterlilikte olan da…
Kadınlar da öyle. Aynı sınırlar içinde özgürce yaşayan/yaşamak isteyen kadın da var, türlü sebepten erkek egemen toplumun kendisine biçtiği rol içinde yaşayıp giden, hayattan habersiz eve kapanmış kalmış kadın da…
Çalışanlar, emekliler, engelliler, kadınlar…
Tüm bu kesimlerin hak arama mekanizmalarına yemlediklerini de soktuğunda…
Sonuç:
Etkisiz toplum, pervasız iktidar!
Haftanın Notu:
Bugün 6 Şubat 2025!
6 Şubat 2023 Depreminden bu yana tam iki yıl geçti.
Depremde vefat eden bütün vatandaşlarımıza rahmet, yakınlarını kaybedenlere ve sakat kalanlara sabır, konteynırlarda hayat, “isias davası” gibi davalarda hukuk mücadelesi veren yurttaşlarımıza güç diliyorum. Keşke gönül rahatlığı ile “bir daha o acılar yaşanmayacak” diyebilseydik…
*
“Mustafa Kemal’in askerleri”, ancak işgal güçlerini korkutur.