Ülkemiz su zengini değildir. Kaynak sularımız yabancılara satılamaz!
Sınır aşan sularımızın yönetimi AB’ye devredilemez!
Gıda ve su tekelleşmesine göz yumulamaz!
Üç hususa temas etmek istiyorum.
Birinci husus;
Kaynak sularımızın bazıları özel şirketler tarafından yabancı şirketlere satışı,
Sınır aşan sularımızın AB tarafından uluslararası bir yapının kontrolüne devrinin talebi.
Kuraklık ve Gıda!
Gıda ve içilebilir su rezervleri konusunda dünyada farklı ülkelerde sayfalarca yayınlanan raporların kısaca özeti;
Global kuraklık hem içme suyu sıkıntısı hem de tarımda sulama suyu sıkıntısı yaşanabileceği gibi elektrik üretimine de olumsuz yansıyacağı ifade edilmektedir.
Ülkemizde bu yıl yağışlar başlamıştır. Umulur ki yeterli yağışı alırız. Yağışlar tedbir konusunda gevşemeye sebep olmaz.
Dünyayı içilebilir su, gıda ve temiz hava sorunu beklemektedir.
Başta Çin olmak üzere bazı ülkeler gıda stoğu yapmakta ve içilebilir su tesislerinin satın alınması yoluna gitmektedir. Özel şirketlerce işletilmekte olan kaynak suları işletmelerimizin çok büyük bölümünü başta Fransızlar olmak üzere yabancı şirketlerce satın almış olduklarını daha önce dile getirmiştim.
Su hayattır, su üretilen bir madde değildir ve daha da önemlisi ülkemiz su zengini değildir.
Bütün bu gerçeklere rağmen su şirketleri nasıl bir aymazlıkla ülkemizin kaynak sularını yabancılara satabiliyorlar?
Fransa ünlü bir yoğurt markasını Fransa'ya mal olma gerekçesi ile yabancılara satışını iptal etmiştir.
Sözüm ona YABANCI YATIRIMCI denilerek ülkenin içilebilir su kaynakları satılır mı?
Özel sektör kaynak suları şirketlerinin yabancılara devri önlenmeli, bunun için gerekirse yasal düzenleme yapılmalıdır.
Özel şirketler kaynakların işletmesini yapamıyorlarsa devlete devrederler.
Stratejik konularda yabancılarla ortaklık uygulaması konusunda özelleştirme idaresi daha aktif ve belirleyici olmalı.
“Tesis sahipleri satıyor ne yapabiliriz ki?” diyemeyiz.
Sınırlandırma getirilmelidir. Dünyada nasıl yapılıyorsa öyle yapılmalıdır.
İkinci husus;
Daha önceki yazılarımda anlatmış olmama rağmen önemine binaen tekrar anlatmak istiyorum.
AB tarafından “DOĞU VE GÜNEYDOĞUMUZDA SINIR AŞAN SULARIMIZIN YÖNETİMİNİN ULUSLARARASI BİR ORGANİZASYONA DEVRİ” istendiğine dair yazmış ve ilgililere sormuştum.
Dünyada hiçbir örneği olmayan bu talep ne demektir?
AB tarafından dile getirilen talep Türkiye'nin bağımsızlığına kabul edilemez saldırıdır.
AB ile müzakerelerin başlaması halinde ilk müzakere maddesi; "Sınır Aşan Sular" konusunda olduğu, şayet doğruysa Türkiye'nin diğer konularla birlikte bu konuyu da "konuşulabilir" bulduğu ve niyet belirttiği yönünde sözler dolaşmaktadır. Bunda ne var, konuşmak kabul etmek anlamına gelmez diye düşünebilirsiniz. Ben konuşulabilir olmasını doğru bulmuyorum. Böyle bir konuyu konuşmak bir yana akıllarından bile geçirememeliler.
Bölge halkı üzerlerine oynanan oyunların farkındadır.
Mezepotamya kadim bölgemiz sınır aşan nehir ve barajlarının olduğu, tarım ürünleri, gıda ve suyun deposudur.
Dünyada yaşanan gıda ve su yetersizliği sonucunda ise; Gıda ve Su Savaşları beklemektedir.
Ülkemizde; Gıda ve Su tekelleşmesi önlenmelidir.
Sıvı yağ, şeker, yem ve ziraatte kullanılan gübreler de anormal fiyat artışında bu maddeleri üreten fabrikaların özelleşirilmesi ile tekelleşmenin etkileri çarpıcı şekilde görülmüştür.
AB’nin dayatmalarını bir kenara itip, tez zamanda AB kapısında beklemeyi bırakıp önder ve lider ülke olarak kendi değerlerimize dönmeli ve Türk-İslam coğrafyasına liderlik etmeli D-8 aktif hale getirilmeli, Türk Devletler Teşkilatına üye ülkelerin ilişkileri daha canlı ve daha dayanışma içinde olmalı ayrıca üye ülke halklarına aydın ve siyasetçilerine kalkınma, gelişme, savunma gibi alanlarda işbirliğimiz ehemmiyeti anlatılmalıdır.
Emperyal hedefleri olan siyonistler ABD, AB ülkeleri ve Çin bölgenin ortasına yerleşmiş vaziyetteyken Müslüman bölge halkı Türkiye’nin önderliğini beklemekte oldukları Sayın Cumhurbaşkanımızın dost ülkeleri ziyaretinde, ülke halklarının gösterdiği itibar ve sevgiden de anlaşılmaktadır.
AB’ne bizi almaları hayaldir. Türkiye ile ilgili kararları ortadadır.
Kıbrıs'ta karşımızdalar.
Adalar denizinde karşımızdalar.
Terörle mücadelemizde hem karşımızdalar hem de teröre var güçleri ile destek vermekteler. Üstelik iç kaynaklarımızın yönetiminde hak sahibi olmak istiyorlar.
Ülkemizde Su ve Gıda kaynakları milli güvenlik sorunu halini almak üzeredir.
Su Yönetimi ve Suyun Kullanımı Bakanlığının kurulması son derece yerinde olacaktır.
Önümüzdeki süreçte tarım ve gıda ürünlerinde dışa bağımlı olmamız gıda sıkıntısına ayrıca fırsatçıların fiyatlarda spekülasyona sebep olmaları için yeterli gıda stoğu ve su yönetimi yapılamaması halinde toplumsal tepkiler oluşabilir, bu durumu değerlendirmek isteyen dahili ve harici kışkırtıcı provakatif davranışlar milli güvenlik sorunu oluşturabilir onun için bu nevi kışkırtmalar kimden gelirse gelsin bu kışkırtma demokrasi kılıfı içinde herhangi bir siyasi parti olabileceği gibi sivil kuruluşlar da olabilir çok dikkatli ve müteyakkız olmalıyız.
Hasılı kelam kaynak sularımız özel sektörün para hırsına kurban edilmemeli ve Avrupa ülkelerinin sınır aşan akar sularımız üzerinde emellerini gerçekleştirmelerine müsade etmemeliyiz.
Su hayattır.
Vesselam...