GÜNÜMÜZ POPÜLER GEN ÇALIŞMALARI
IBM & National Geographic 2005 yılı coğrafik genom projesi başlattı. 25. 000 insandan örnek almış, 500.000 kişiye kit ulaştırılmıştır. Bu sayı şimdi milyarların üzerindedir (https://www.youtube.com/watch?v=D1TlFvs1PzQ). National Geographic Dr. Spencer WellsResidence Explorer ve ekibi ile Geno 2.0 Yeni Nesil testini piyasaya sürdü. Bunlar iddia edildiğine göre daha yüksek kapasiteli DNA testiydiler. Daha doğru bölgesel soy tayininde kullanılıyor, geliştirilmiş DNA haplogroup aramaları ile ataların hikâyelerine ulaşılıyordu. Geno 2.0 Yeni Nesil kiti ağrısız yanak mukazasından DNA örnekleri Türkiye’de dahil IBM & National Geographic laboratuarlarına gönderildi. Bir ticaret görüntüsü altında “Gen haritasında indirim sezonu” başlığında “maliyet ilki 1 milyon dolara sonra 50 bin doların altında, 2010'da rakamın 5 bin dolara gerilediği bugünse daha da düştüğü söylenmektedir. Gen haritası sanayiinin patlama yapması bekleniyor” denildi ve yeryüzünde iki elin parmakları kadar şirket kontrolü ele aldı. 2015’den itibaren analiz fiyatları daha da düştü. Bazen ücretsiz de yapılıyor. Çünkü alınan biyolojik materyallerin şirketlere, istihbarat birimlerine ve emperyal devletlerin üniversite ve politikacılarına yapacağı hizmet çok daha büyük getirileri gösteriyordu.
“NewScientist dergisindeki yoruma göre 2010, hem hastalıklara genetik müdahale yöntemlerinde, hem de ticari gen haritası çıkarma ve tedavi endüstrisinde patlama yaşanacağı bir yıl olmuştu.” Artık gen araştırmalar tıbbî amaçların dışında her konuda manipüle edilebilirdi. Milletlerin kimliği ve aidiyet şuuru, etnik parçalanma ve kontrolü daha birçok akla gelen ve gelmeyen birçok konu uluslar üstü genetik Laboratuvarlarının kontrolüne geçecekti. Her insan kimliğini sorgulayabilir, ataların izinde kemiklerde yapılacak antropolojik gen örnekleri ile Türk Dünyası, Türkiye örneğinde olabileceği gibi mevcut zayıf kültür ve irfan algısı daha da yıpratılabilirdi.
Murat D. Mirza’nın “Türk müsünüz?” kitabında ve benzer web sitelerinde (//www.genomturkiye.com/blog/15-turk-musunuz.html) okuyucuya sunulan Anadolu’da Türk’ün arkeogenetik (çeşitli moleküler genetik yöntemleri ve DNA kaynaklarını kullanarak insanlık tarihine ait DNA'yı inceleyen bir bilim dalı ) olarak izlerinin bulunamayacağı yahut kendine has genetik mirasının olamayacağıdır (Mirza, 2012: 73). Hâlbuki Türkler destan dönemlerinden beri Dede Korkut Oğuz Namelerinde ifade edildiği gibi “Dede Korkut gelmiş soy soylamış, boy boylamış adı güzel kendi güzel Muhammed’e salâvat getirmiştir”. Bu kısa-öz-derinlikli düşünülmesi ve anlaşılması gereken irfânî cümle “Batı ırk algısına” en güzel cevabı vermektedir. Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu (1929-1992): “İnatla girmeyin soy sop faslına / Kurtsa kurt, itse it döner aslına” beyti ile Türk gençlerine “gen tuzak”larını yani henüz bu günleri göremeden şiirsel bir vasiyet bırakmıştır.
Yanlış sorular yanlış sonuçlara götürür:
Acaba insanların ve milletlerin oluşumunda sorular batı düşüncesinin ürettikleri şeklinde mi olmalıdır? Genetik karşılaştırmalarda temel alınan kontrol grubu sayısı bilinçli müdahale ile eksik bırakılmıştır. Sistematik rastgele değil, sistemli örnekler alınmıştır. Irkçılık yapılamaz sonucuna değil, bilakis biyoloji ve genetik ilimleri suiistimal edilerek ırkçılık yapılmaktadır. Batı Düşüncesi çoğu kez diğer uygarlıklara karşı projeksiyon (yansıtma) mekanizması kullanmaktadır.
DNA çalışmaları üzerinden yapılan bu çalışmalara şu sorular sorulamaz mı?
Evreni oluşturan bileşenler tüm varlıkların ortak plazma havuzudur. Varlıklar canlı cansız ayrılmalı mıdır? (Kozmik Organizma) Süpernova patlamalarından gelen metal elementler, Yağmur suları, Bitkilerin oluşturduğu Oksijen, Tüm Bitkiler ve Hayvanların Organizmaların farklı oluşları (DNA –AGCT-) nükleik asit talimatlarındaki değişikliktir. Alyuvar dünün ıspanağıdır. Hemoglobinindeki “Fe” ise yeryüzü oluşmadan süpernovalardan gelen insan ve benzeri canlılarda alyuvarlardaki oksijeni bağlayan ve hayatın devamını sağlayan bir elementtir. Henüz dünyamız yokken “demir, manganez, sodyum, potasyum, klor ve birçok element önce uzayda oluştuktan sonra yeryüzüne serpintiler halinde indiler ve dağıldılar.
Hücreler Nelerden Oluşur? 1-Atomlar (C, H, Oksijen, Nitrojen, Fosfor), 2- Basit Moleküller, 3-Zincir Moleküller, 4-Strüktürler, 5-Hücreler, 6-Organlar, 7- Organizmalar ve toplam yaklaşık 60 trilyon hücredir. DNA’daki dört harfin değişik bileşimlerinin yan yana gelmesi ile ortaya çıkan ve harf sayısı birkaç binden birkaç yüz bine çıkabilen kelimelere gen denir. Organizmaya ait genlerin tamamına ise genom denmektedir.
GENOM PROJESİ
Francis Collins, Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü'nün Genom Haritası Projesi'nin lideriydi ve bu görevi nedeni ile bir açıdan ABD hükümetini temsil ediyordu. Craig Venter ise özel bir şirketin kurucusuydu ve özel sektörün temsilcisiydi. DNA'daki bilgi "DNA'nın sentezini “yap" anlamı taşıyorsa, bu bilgi DNA polimeraz adını verdiğimiz enzim olarak ortaya çıkar ve hücre bölünmesinden önce DNA'nın kopyasının yapımında görev alır. Gen haritasının belirlenmesiyle genom projesi sonucunda insanda yaklaşık 25-30 bin civarında gen bulunduğu anlaşılmıştır. Genlerin büyük çoğunluğu protein kodlar. Bazı genler birden fazla protein de kodlayabilir. Bununla beraber protein kodlamayan genler de vardır. Craig Venter insan gen haritası üzerinde çalışan devlete bağlı üniversite ve araştırma kurumlarının çok yavaş ilerleme kaydettiklerini ileri sürmüş, bu işi onlardan daha kısa sürede bitireceğini iddia ederek bir anda basında en çok konuşulan kişi olmuştu. Craig Venter, aslında olaya bir işadamı olarak yaklaşmıştı. Celera adlı şirketinde haritayı bir an önce bitirerek DNA dizilimlerine patent almayı ve insanlık tarihinin belki de en büyük servetini kazanmayı düşlemiştir. O nedenle henüz proje % 100 tamamlanmadan, projenin bittiğini ilan etmeye kalkışmıştı. İnsan gen haritasının tamamlanmış olduğunun ilk olarak özel bir şirket tarafından açıklanması, bu projede devletin desteği ile çalışan üniversiteleri ve araştırma merkezlerini zor duruma sokacaktır. Devlet desteğiyle yürütülen çalışmaların daha önce tamamlanması ise milyonlarca dolar harcamış olan Celera'nın planlarını altüst edecektir. Devlet desteği ile yürütülen projede sadece ABD değil, İngiltere, Fransa, Almanya Japonya ve Çin'de bulunan laboratuvarlardan onlarca insan çalışmaktaydı. Her gün belirlenen yeni DNA dizilimleri, çok kısa sürede İnternet üzerinden bilim dünyasına açıklanıyordu. Böylece farklı ülkelerde bulunan diğer bilim insanları projedeki gelişmelerden anında haberdar oluyor ve projenin daha hızlı ilerlemesi sağlanıyordu.
.
Craig Venter'in kurduğu Celera adlı şirketin çalışma sonuçları ise büyük bir sır perdesinin ardında şirket kasalarında depolanıyor ve kullanmak isteyenlere ancak belli bir ücret karşılığı temin ediliyordu. Özetle Celera bu işe, elde edilen bilgiyi paraya dönüştürmek amacı ile girişmişti; çünkü yatırımcılarına, gen haritasının tamamlanmasıyla elde edilecek bilgi ile milyarlarca dolar kazanacaklarını vaat etmişti. Burada açıkça ifade edebilirim ki, Celera bu işte biraz kurnazca davranıp devlet desteği ile belirlenen ve sadece bilim dünyasına değil, bilgisayarı ve İnternet bağlantısı olan herkese açık olan veri tabanlarına eklenen DNA dizilim bilgilerini de kullandı. Bu veri tabanlarına yüklenmiş olan dizilimleri, kendi elde ettikleri DNA dizilimlerine ekleyerek projeyi beklenenden çok daha kısa bir sürede bitirebilmiş, buna karşılık, kendi elde ettiği dizilimleri bilim dünyası ile bile sadece para karşılığı paylaşmıştı. Genom projesi ile çok sayıda farklı organizmanın dizilimleri belirlendi ve bu listeye yeni organizmalar her geçen gün eklenmektedir. Çok sayıda bilim insanı önce güçlü bilgisayarlarla dizilimleri karşılaştırıp benzerlikler bulmakta ve daha sonra laboratuvara dönerek, dijital platformda elde ettikleri sonuçları deneysel olarak test etmektedir. Şimdiye kadar elde edilen sonuçlar, bu yöntemin gerçekten çok güçlü olduğunu gösterdi. Farklı organizmaların DNA dizilimleri karşılaştırılarak çok sayıda yeni gen keşfedildi. Laboratuvar şartlarında gen nakavtı yapıları bozulan genlerin, farede ortaya çıkan arazlara bakmak suretiyle, normal şartlar altında ne tür işlevleri olduğu öğrenildi, öğrenilmeye de devam edilmektedir. Sadece protein kodlayan kısımların değil, genomun tamamının belirlenmesi ve türler arası karşılaştırmalar sonucu, genomun protein kodlamayan ve gen "regülasyonunda" önemli rol oynayan DNA dizilimleri hakkında da bilgiler elde etmeye başlanmıştır. Regülasyondan sorumlu kısımlar, bir genin ne zaman, ne kadar ve nerede çalışması gerektiğini belirleyen kısımlardır. Pek çok hastalık, genlerin çalışmasını kontrol eden bu mekanizmalardaki bozukluklar sonucu ortaya çıkar( Karaçay, 2012: 83-89).
.
Genom projesinde kimsenin DNA dizilimi üzerinde telif hakkı olmaması gerektiği belirtilmiş ve kanuni olarak bu tür bir girişimin, yani genlere patent alınarak ticari amaçla kullanılmalarının önlenmesi önerilmişti. Böylece elde edilen bilginin bütün insanlığın hizmetine sunulması garantilenmiş olacaktı. Ancak özellikle ABD'deki patent kanunları ve bu işi kar amacıyla yapmak isteyen sermaye sahiplerinin baskısı sonucu, çok sayıda DNA dizilimi sonraki yıllarda patentlendi. Bu durumdan dolayı ABD dışındaki ülkelerde, ABD'ye karşı haklı olarak negatif bir tutum ortaya çıktı. DNA dizilimlerinin tescil edilmesine kimsenin hakkı yoktur ve olmamalıdır. Fakat Gen haritası bilgisi bütün insanlığın malıdır ve öyle de kalmalıdır( Karaçay, 2012: 94).
GENLERİN PATENTLENMESİ: FELAKETE REÇETE
Patent olayının halk sağlığı açısından ulaşabileceği boyutları açıklamak için Brezilya hükümetinin H IV-AIDS ile savaşta karşılaştığı güçlükleri örnek vermek gerekir. 1990'larda Brezilya'da her yüz kişinden biri HIV kurbanıydı. Güney Afrika' da o günlerde Brezilya ile aynı olan oran 10 yıl sonra % 25'e çıktığında, Brezilya hala % l 'i koruyordu. Bunun nedeni, Brezilya hükümetinin mücadelede çok aktif bir şekilde rol alması oldu. Hükümet bütün hastaları bedava tedavi etmeye başladı. Ülke ekonomisine milyonlarca dolara mal olan tedavi, aradan geçen yıllarda ekonomiye çok ağır bir yük olmaya başladı. Çünkü ilacı ABD'den Abbott Laboratories adlı şirket geliştirmişti ve Brezilya hükümeti Abbott'a her yıl milyonlarca dolar ödüyordu. Brezilya hükümetinin defalarca başvuruda bulunmasına rağmen Abbott her defasında ilacın fiyatını düşürmeyi reddetti. Yılda 170 bin kişinin ilaç masraflarının karşılanması sonucu Brezilya'nın millî gelirinin % 4'ü sadece AIDS ilaçlarına gider olmuştu. Brezilya hükümeti Dünya Ticaret Örgütü'nün 2001 yılında aldığı bir kararı gerekçe göstererek, eğer Amerikan ilaç şirketleri fiyatı düşürmezse ilacı kendi ilaç şirketlerine ürettireceğini açıkladı. Dünya Ticaret
.
Örgütü'nün kararı, toplum sağlığının acilen tehdit altında olduğu durumlarda hükümetlerin patent sınırlamalarını göz ardı edebilmelerini sağlamak üzere alınmıştı. Brezilya hükümeti AIDS'in ciddi ve acil bir halk sağlığı problemi olduğu nu ileri sürerek bu kararı destekliyordu. ABD ise, bir yandan ilacın yapımcısı Abbott şirketinin ve onun desteklediği lobilerin bir yandan da Ticaret Odası'nın doğrudan hükümete yaptığı baskılar sonucunda, Brezilya'nın patent anlaşmasını bozması (yani ilacı kendi ilaç şirketlerine yaptırması) durumunda Brezilya'ya ekonomik yaptırımlar uygulanmasını sağlamaya çalışıyordu. Buna rağmen Brezilya hükümeti Abbott'a tarih vererek o güne kadar ilacın fiyatını düşürmemesi durumunda kararını uygulayacağını açıkladı. Her yıl milyonlarca dolar kaybetmesi tehdidinin çok ciddi olduğunu anlayan Abbott, sonunda Brezilya'nın "son gün" olarak belirlediği tarihte ilacın fiyatını düşürdüğünü açıkladı. ABD ve Avrupa'da pek çok şirket DNA’yı patentlemek için milyonlarca dolar harcadı ve harcamaktadır( Karaçay, 2012: 94-95).
Bunun nasıl bir sonuç doğurabileceğini şöyle bir senaryo ile görelim:
Yıl 2023. Mehmet Bey X hastalığına yakalanmıştır. Hastalık, Y genindeki bir mutasyon sonucu ortaya çıkmıştır. Eğer tedavi edilmezse Mehmet Bey'in sağlığı giderek kötüleşecek ve 7 ila 10 yıl içinde hayatını kaybedecektir. Tıptaki gelişmeler, Y genindeki bozukluğu gen tedavisi ile düzeltecek düzeye ulaşmıştır. Mehmet Bey'in Y genindeki bozukluk Akdeniz Üniversitesi Gen Tedavi Merkezi'ndeki imkânlarla tedavi edilebilmektedir. Ancak doktorlar böyle bir tedaviye girişemezler, çünkü tedaviye başlamadan önce Y genini patent altına almış olan Amerikan veya Avrupalı şirkete başvurarak izin almak zorundadırlar. Patentten dolayı önce bu şirkete yüklü bir miktarda para ödenmesi gerekmektedir. Bu parayı dar gelirli Mehmet Bey karşılayamayacağı için ya tedavi edilmeden ölüme terk edilecek ya da Türk hükümeti, sağlık sigortası ile gerekli ödemeyi, patenti elinde tutan Amerikan veya Avrupalı şirkete yapacaktır. Sadece tek bir ilaç için yaptığı ödemelerin Brezilya hükümetini iflasın eşiğine getirdiğini hatırlayalım. İnsanın 25- 30 bin gene sahip olduğu düşünülürse, bunların bozukluğu ile ortaya çıkacak her bir hastalık için, söz konusu genin patentini elinde tutan şirkete ödeme yapılması, gelişmekte olan ülkelerin ekonomisine çok ağır bir yük ve büyük bir darbe olacaktır. Ödeme yapmanın alternatifi de vatandaşların parasızlık nedeniyle o sağlık hizmetinden mahrum bırakılmasıdır. Ülkemizin ve vatandaşlarımızın böyle bir felaketten korunması için zaman kaybedilmeden yasal önlemler alınmalıdır. Sağlık Bakanlığı'nın önderliğinde, kanun yapıcı birimler ile birlikte çalışılarak genlere konulan patentlerin ülkemizde tanınmaması için yasal düzenlemeler yapılmalı ve ülkemizin ekonomisinde çok ağır yaralar açabilecek böyle bir haksız girişim şimdiden önlenmelidir. Genlerimize tekel koymaya hiç kimsenin hakkı yoktur ve olmamalıdır. Bu konu ele alınırken birkaç yıl değil, birkaç yüz yıl sonra ne olacağı düşünülerek karar verilmelidir. İşin başındayken gerekli önlemlerin alınması, gelecekte ortaya çıkabilecek çok büyük problemleri şimdiden önlemek demektir ( Karaçay, 2012: 96-97).
Hilmi ÖZDEN
Tıp Tarihi ve Tıp Etiği Ph.D.
.
Kaynaklar
https://www.youtube.com/watch?v=D1TlFvs1PzQ
Murat D. Mirza (2012). Türk müsünüz?, Yakın Plan Yayınları, İstanbul.
//www.genomturkiye.com/blog/15-turk-musunuz.html
Bahri Karaçay (2012), Yaşamın Sırrı DNA, TÜBİTAK, Ankara.