Eylül ayına ‘merhaba’ dedik.
Ayın ilk gününde av yasağı sona erdi, balıkçılar ‘vira bismillah’ dedi. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemiz 8 bin 333 kilometre kıyı şeridine sahip. Buna karşın Türkiye, büyük çaptaki su ürünleri potansiyelini yeterince değerlendiremiyor. Avcılık yoluyla elde edilen su ürünü oranı son 5 yılda yüzde 38 azalmış. Kişi başına balık tüketimi Avrupa’da 25, dünyada ortalama 19, Türkiye’de 8 kilogram.
1 Eylül 1945’te Alman Nazi Hükümeti’nin teslim oldu gün ‘Dünya Barış Günü’ olarak kabul edilmişti. Her yerinde çatışmaların, göçün, sömürünün, adaletsizliğin yaşandığı Dünya, bu yıl da güya ‘Barış Günü’nü kutladı. Birleşmiş Milletler’in açıkladığı ‘Mültecilerin Eğitim Krizi Raporu’na göre dünya genelindeki 7 milyon 100 bin mülteci çocuğunun 3 milyon 300 bini okula gidemiyor.
Adli Tatil sona erdi. Yeni Adli Yıl Açılış Töreni’nin Saray’da yapılması ise tartışmalara neden oldu, olmaya da devam ediyor. Aralarında üç büyük kentin de bulunduğu 40 aşkın ilin barosunun reddettiği Saray’daki toplantıya Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı ve yönetimi ile bazı barolar katıldı. Toplantıda konuşmasına izin verilen TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nun tek amacı, kendisinin de katkıda bulunduğu Yargı Paketi’nin TBMM’den geçmesini sağlamak.
Bu konuda Adalet Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, "Yeni adli yıl, adalet teşkilatımız için reformcu ve kararlı bir yaklaşımla temel hak ve özgürlüklerin teminatı olan hukuk devleti ilkesini derinleştirme dönemi olacaktır. Bu noktada, 'Yargı Reformu Strateji Belgesi' yeni adli yılın temel ajandası ve yol haritası niteliğini taşımaktadır” diyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, ‘Hukuk devletinin yaşatılabilmesi, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitirmemesi hususunda en hayati vazifenin, yargı kurumu ve mensuplarına düştüğünü’ söylüyor.
***
Başlangıç günlerinde bu gelişmelerin yaşandığı Eylül ayının tarihine de şöyle bir göz atacak olursak:
***
Kronolojiyi özetlemeye çalışırken Türk kurtuluş hareketine ilişkin tarihi günleri özenle sıraladım. Çünkü o gelişmelerin öncesinde geçen hafta coşkuyla kutladığımız 30 Ağustos Zaferi vardı.
30 Ağustos’taki birçok etkinliğin arasında yer alan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yazısı büyük ilgi gördü ve edebiyatçılardan övgü aldı. Cumhuriyet Gazetesi’nin konuk yazarlar bölümünde yayınlanan yazı ‘MUSTAFA KEMAL’DEN NAZIM HİKMETE: Kuvayi Milliye Destanı’na konu olmuş cümleler…’ başlığını taşıyordu. Yazının tanıtımında şu bölüm öne çıkarılmıştı:
“...Artık Misakı Millinin çizdiği hudutlar dâhilinde, mesut, müreffeh ve hür yaşamak için, her ne lazımsa, bunların hepsini istihsal edeceğiz... Yurdumuzun ufkunda artık sulhun tatlı güneşi gecikmeyecektir...”
Atatürk TBMM’de yaptığı konuşmada, tüm mücadelenin “Mutlu, rahat ve hür yaşamak için” verildiğini ve “Barışın tatlı güneşinin” yakın olduğunu müjdeliyor. Nâzım Hikmet, destanında, Ali Onbaşı’nın ağzından şunları söylemişti:
“...Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın/ yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim...” Atatürk’ün “Mutlu, rahat ve hür yaşamak” ve “Barışın tatlı güneşi” ifadeleri, Nâzım’ın davetiyle düşünüldüğünde
“...Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür/ Ve bir orman gibi kardeşçesine bu hasret bizim...” dizelerinin öncüsü olamaz mı?
.
Ankara’nın birçok derdi var. Bunlardan biri de Başkentteki Atatürk ve Cumhuriyet kurumlarının yavaş yavaş yok edilmesi.
Eşim orada doğmuş, kızım orada doğdu, büyük torunum orada doğdu. Orası, 97 yıllık bir geçmişi olan Ankara Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Kısaca Ankara Büyük Doğum Evi olarak adlandırılan bu hastane artık yok. Tıpkı Numine Hastanesi, Yüksek İhtisas Hastanesi ve Atatürk Hastanesi gibi Ankara Büyük Doğum Evi de, Bilkent’te kurulan Şehir Hastanesi’ne devredildi ve kapatıldı.
Hastanenin 28 yıl başhekimliğini yapan merhum Ziya Durmuş’un oğlu, Profesör Doktor Fatih Durmuşoğlu, ‘bu uygulamalarla Cumhuriyet’in hafızasının silinmeye çalışıldığını’ belirterek, şöyle devam ediyor:
“Bunlar, Cumhuriyet döneminin renklerini, kişiliğini, duruşunu taşıyan kurumlar. O hafıza siliniyor. ‘Daha iyi hizmet verilecek’ denilmesine inanmıyorum. Doğumevinin verdiği hizmeti hiçbir yer veremez. Doğumevi kavramının kurucu olan, Zekai Tahir Burak adını nereye vereceksiniz? Doğumevini, şehir hastanesi içine gömdüler. Birçok alanda ismi duyulmuş profesörlerimiz var, dozerle hepsi birden gidiyor. Geçmişi bu şekilde yıkarak bir yere varılmaz..”
---
İYİ HAFTALAR
remzidilan_48@hotmail.com