CHP'de neler oluyor?..
AKP'deki bölünmeler..
SP, YRP ve yeni kurulacak partiler…
CHP'nin 1923'den, 1946 yılına kadar tek parti dönemi ve 1950'ye kadar iktidarı, CHP döneminden sonra 1950 yılından, 1960 ihtilaline kadar Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi ve Merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamı…
Türk siyasi hayatına kara leke olarak geçmiş ve seçmen sağcı ve solcu olmak üzere bir tasnife uğramış ortanın solu, ortanın sağı diye ifade edilmiş. 1960 yılından, 1980-12 Eylül askeri müdahalesinden sonra Turgut Özal dönemi 1990 yılına kadar sürmüş… Koalisyonlar devam etmiş ve 10 aylık Necmeddin Erbakan hükümeti (Refah-Yol) ve Refah Partisinin kapatılması ile 2002 yılına gelindiğinde AKP ve Tayyip Erdoğan dönemi başlamış ve devam ediyor. Ancak; AKP döneminde parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı / Başkanlık Hükümet sistemine geçilmiştir. Kısaca kronolojik tablo üç aşağı beş yukarı koalisyon hükümetleri ile birlikte böyledir. Türkiye’nin uzun süreli siyasal yönetimi bu şekilde gerçekleşmiştir.
Türk seçmeni sağcı ya da solcu siyasal yönetimi seçmek mecburiyetinde bırakılmakta idi.
Bunun sağlanması ise genellikle ülke gerilerek, ayrıştırılarak seçmen domine edilmek şeklinde olmuştur.
Bugün sağcı olmak, ya da solcu olmak, orta kuşak ve genç kuşağı ilgilendirmiyor.
İşsizlik, kalkınma, adalet, eğitim, bilimsel gelişim aramaktadırlar.
Ayrıca yolsuzluk, israf, adam kayırmacılık, kibir yapanlar kaybetmeye mahkumdur.
Artık mızrak çuvala sığmamaktadır.
Takke düşmüş kel görünmüştür. Bundan böyle “sosyal demokratım” deyip, “dindarım” deyip seçmeni anlamaz zanneden, şark kurnazlığı yapanların mumu yatsıya kadar yanmayacak.
Hiç zaman kaybedilmeden, kamuoyu/seçmen tarafında anlaşılacaktır.
Camilerde “Yasin” okumak yetmeyecektir.
'Yasin okuyanın özel hayatında göğsünü gererek dolaşabilecek bir geçmişi var mı?..' diye bakılacaktır. Bakılmalıdır. “Ben yaptım oldu” dönemi bitmiştir. “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” Ata sözümüzdür.
Seçmenin “oy bölünmesin” şartlandırılması sonunda, bazı partilerin gerçek oy potansiyellerinin çok altında oy alması gibi bir sonucunu doğurmuştur. Seçim barajı altında kalan partiler SP, BBP, ve yeni kurulmuş bulunan Sayın Fatih Erbakan önderliğinde kurulan YRP ve Sayın Ali Babacan ve Sayın Ahmet Davutoğlu‘nun kuracakları partilerin seçmen nezdinde karşılığı olacak mıdır? Ya da ne yaparlarsa vatandaş nezdinde karşılık bulabilirler?
Mevcut durum şudur; CHP'de kaset skandalı ile Deniz Baykal ve ekibi yönetimden uzaklaştırılmış, Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi yönetime gelmiş, HDP ile yakınlaşmada dahil yürüttükleri siyaset parti bünyesinde rahatsızlıklara sebebiyet vermekte olduğu görülmektedir. Son gelişmeler CHP'de OPERASYON mu yapılıyor tartışmasını ateşlemiş, kaset sıkandalının mimarları Kılıçdaroğlu ve ekibinin yönetime devam etmesi mi isteniyor?
CHP'de bu gelişmeler partide bölünmeyle sonuçlanır mı? Bilemeyiz
Ancak epey bir zaman CHP'de sular durulmaz. MHP bölünerek önce BBP, sonra İYİ Parti, SP bölünerek önce HAS Parti, sonra YRP, AKP ise bölünmenin eşiğindedir. MHP ve SP’nin düştüğü akibetle karşı karşıyadır.
Öncelikle şunu ifade etmek isterim; Partilerin bu kadar bölünmesini sağlıklı bulmadığımı, bölünmenin ayrışmanın insanlar ve kadrolar arasında da yapıldığını ifade etmek isterim.
Ayrıca gelinen noktada partileri suçlamanın da bir faydası yok.
”Bu ayran çok su götürür” O bakımdan biz realite üzerinden tahlil yapalım.
Aksi halde işin içinden çıkılmaz hal alır, bu konuda partiler ayrılık gerekçelerini ve ne yapmak istediklerini kendileri seçmene anlatacaklar, anlatabildikleri, ikna edebildikleri oranda karşılık bulacaklar.
Ve…
Halkın huzuruna;
Mütevazı,
Dürüst,
Yolsuzluğa bulaşmamış,
Birikimli,
Vatanperver,
Yönetmeye hazır, projeleri olan, PROJElerini anlatabilen,
Din, mezhep, tarikat, milliyetçilik, ayrıştırma, etnik köken üzerinden politika yürütmeyen,
“Milli Birlik”i sağlayacak KADROLARA yol verecektir.
Lider merkezli siyaset artık tarih olacaktır.
Önder, lider tabiki çok çok önemlidir, vatandaşın tercihinde önemlidir ancak YETERLİ değildir. Vatandaş kalkınmış ülkelerde olduğu gibi TEK kişinin yönetmesinden ziyade, kollektif yönetime itibar edecektir.
Onun için partilerin VİTRİN’i önem kazanmıştır. Yeni partiler VİTRİNlerini iyi düzenlemeliler.
Bu arada; Sayın Ali Babacan'a, “Siz ülkeyi AKP nin içinde bakan olarak birlikte yönetmediniz mi?” Ne değişti? Kendisine yöneltilecek soruya ikna edecek cevaplar vermelidir.
Kendisinin salt EKONOMİST olması yetmez. Sayın Ahmet Davutoğlu da “Suriye Politikasında ve komşularla sıfır sorun” konusunda halkı ikna edebilmeli. Sayın Fatih Erbakan ise, Babası Merhum Erbakan’ın itibarı gölgesinde politika yapmadığını, kendisinin göz dolduracak yetkin iyi bir kadro ile Türkiye’nin sorunlarını çözmeye ve yönetmeye hazır olduğu konusunda halkı ikna etmeliler. Ayrıca SP ve İYİ Parti'nin “Millet İttifakı” adını verdikleri CHP ile yaptıkları Seçim İttifakını, CHP önderliğindeki ve ÖRTÜLÜ HDP ittifaklarının gerekçesi konusunda halkı ikna edebilmeliler. Hitap ettikleri seçmen profili bunu beklemektedir ve KADROlarının ülkeyi yönetebileceği halkı ikna etmelerine bağlıdır . SP ve YRP'nin ise, Merhum Erbakan ve “biz demiştik” haklılığına, geçmişe takılıp referansı oradan vermeleri, kendilerinin neler yapabileceklerinin üzerini örtmekte olduğunu görmeliler.
Bu yaklaşım gerçekten kısır döngüdür. Seçmen oyunu Necmeddin Erbakan’a değil sizlere vereceği dolayısı ile gerek SP’nden gerekse YRP'nden kendi çözüm önerilerini beklemektedir. Bu sözlerimden Necmeddin Erbakan'ı unutun demek istediğim düşünülemez. Hatta Merhum Erbakan’ı iyi okumak ve anlamak lazım. Merhum Erbakan üzerinden ve geçmişi üzerinden yapılacak siyaseti yeterli olmayacaktır
Önemine binaen ifade ediyorum; her iki parti de DİNİ SÖYLEM VE TERMİNOLOJİ kullanmamalı, propaganda dillerini değiştirmeliler.
Türkiye siyasetinde çok çalkantılı günlere hazır olmalıyız.
AKP'de ve CHP'de önemli iç gelişmeler yaşanacağı belirginleşmiştir.
Ayrıca ülkemiz de yaşananlar açısından bakıldığında ise, ayrıştırmaya değil MİLLİ BIRLİK’i sağlamaya yönelik siyaset yürütmek, siyaset dili kullanmak milli sorumluluktur.
Vesselam.