O günlerde bağımsız Buhara Cumhuriyetinin başkanı olan Osman Hoca, Bolşevikliği ve Enver Paşa'nın mücadelesini şöyle değerlendirir: "Bâtıl zevale mahkûmdur. Komünizm yıkılacaktır. Türk anavatanı hürriyetine kavuşacaktır. Bu sonuç, soyut siyasi sonuç değildir. İnsanlık bir ahlak ve haysiyet buhranı içinde doğru yolu bulma mücadelesini yapıyor; doğru yolu bulma çabası İçinde bâtılı ezerek kurtuluşunu tamamlayacaktır. İşte, Enver Paşa'nın mücadelesi o zaman, kendi çapında ve kendi yapısında değerini alacak, bu büyük sonucun içindeki hüviyetini kazanacaktır. Yeter ki bilinsin ve unutulmasın." (Nakleden Cemal Kutay, Hür Türkistan Yolunda Buhara'da Enver Paşa, Tarih Sohbetleri, c.5, Mayıs 1967, s. 117)
Fuzulî: "Âşık-ı sâdık menem / Mecnun'un ancak adı var!.." Enver Paşa roman kahramanı değil, hayatı savaşlar içinde geçmiş, Osmanlı ordularının başkomutanlığını yapmış, üç çocuğu ve sevgilisi bir eşi olan, yaşayan bir insandı...
Hacı Selim Sami şöyle yazar: "Anavatanın, bilhassa Zerefşan yani Altın-saçan adı verilen mıntıkanın, Buhara'nın, Hive'nin, tarihî Harzem'in, Hokand Emirliği'nin feyizli, bereketli topraklarını gördükçe, hüzünle içini çeker, "bu cennet vatanı nasıl olup da düşmana kaptırmışız" derdi. Türkistan'a asla macera maksadıyla girmedi. İstediği zaman, hatta, şehadetinin önceki günlerinde bile Afganistan'a geçebilirdi. Burada kendisini ikram ve itibar bekliyordu. Emanullah Han'ın Paşa'ya tarifi imkânsız hürmeti vardı. Fakat Enver Paşa, Türkistan'a geçerken çok düşünmüş, kararını da azimle uygulamıştı. Ya müstakil Türkistan'ın gazisi olacaktı, ya bu uğurda şehit! Kader ikincisini nasip etti." (Nakleden, Kutay, a.g.e., c.5, s.135)
1922 senesinin Kurban Bayramı gelmiştir.. Günlerden 4 Ağustos Cuma..
Her zamanki gibi sabah erkenden kalkan Enver Paşa, askerlerine toplanmalarını emreder. Bayramlaşacak ve harçlık dağıtacaktır. Tam bu sırada ilerdeki nöbetçilerden biri ateş ederek baskın yediklerini haber verir. Plan bellidir. Enver Paşa’nın Belcivan yakınlarındaki Abidere köyünün bağları arasındaki karargahı bayram namazı kılınırken basılacaktır. Ama Enver Paşanın bir gün önce, maiyetindeki 30 kişi ile birlikte bayram namazını Belcivan Bölgesi Kumandanı Devletmend Beğ’in Havalin civarındaki karargahında kıldığından haberleri olmamıştır.
Enver Paşa, hemen atına biner ve silahın atıldığı tarafa koşturur. Başta bunun Rusların her günkü saldırılarından biri sanılır ve pek
önemsenmez ama kısa sürede çarpışmalar o kadar şiddetlenir ki, ciddi ve büyük bir tehlike ile karşı karşıya olunduğu anlaşılır.
Enver Paşa, bütün kumandan ve askerlerine savaşa katılmalarını emrederken kendisi de yanındaki Hüseyin Nafiz, Eş Muhammed, Kerim Bey, Müslümankul ve askerleriyle ileri atılır. Karşıdaki Çegan tepesindeki mevzilere ulaşınca “Hücummm!” diye haykırarak yalın kılıç Rusların içine dalar. Bu arada bir kaç da Rus askerini haklar.
Bu süratli ilerleyiş Rus askerlerini şaşkına çevirmiştir. Hatta, bazıları ellerini havaya kaldırarak “Teslim!!!” diye bağırmaya başlarlar. Ateş açan öndeki mitralyöz susturulmuştur ama daha arkadaki mitralyözler ateş kusmaya devam etmektedir. En önde ilerleyen Enver Paşa işte tam bu sırada kalbine isabet eden bir kurşunla vurulur. “Allah” diye haykırarak atından düşer. Açılan ateş o kadar şiddetlidir ki, hiç kimse vurulan Enver Paşa'nın yanına gidemez. Bir süre sonra çarpışma alanındaki Derviş adlı atı da vurulur. Ruslar, en büyük düşmanlarını katlettiklerinin farkında bile değildirler ama Türk tarafında kara haber tez yayılır. Bir gün önce birlikte Bayram namazı kıldıkları Devletmend Beğ, bu sırada Rusların ikinci bir koluyla çarpışmaktadır. Enver Paşa’nın şehadet haberi ona ulaşınca “Bu intikamı almak bize farz oldu” diyerek ileri atılır ve o da on dakika sonra şehit düşer. Bir süre sonra çatışmalar şiddetini kaybeder ve sonunda sesler kesilir. Enver Paşa’nın karargah mensupları, Çegan Tepesi’nin hemen aşağısındaki Devletmend Beğ’in köyünde toplanırlar. Herkes, Enver Paşanın şehit oluşuna üzülmektedir ama hele cesedinin de Rusların eline geçtiği düşüncesiyle herkes kahrolmaktadır.
Elcivan bölgesinde bulunan Çeğen Köyü’nde Enver Paşa’yı ve 30 arkadaşını şehit eden Çeka (KGB’nin çekirdeği) nin komutanı Ağabekov’un gerçekte Rus olmadığını yakınlarının dışında pek az kişi bilirdi. Çünkü resmi adıyla Ağabekyan, o günlerde Rusya
Bolşevik Partisi’ne üye olmuş bir Ermeniydi.. Ağabekyan’ın torunu, daha düne kadar Özbekistan’da devlet başsavcısı olarak çalışmıştır. Ermeni asıllı Ağabekov idaresindeki birliklerine karşı yalınkılıç saldıran Enver Paşa*, arkadaşlarıyla birlikte şehit olurken Özbekistan’daki Lakay Aşireti’nin reisi İbrahim Bek Lakay, 700 atlısıyla birlikte sadece 50 km. ötededir.
*Biz çocucaklarımıza sadece son Samuray filmini gösterdik. Kahramanlarını unutan ve unutturan bir Millet olmak ne acı..
Ertesi sabah, ihtiyar bir köy imamı gelir ve Paşanın cesedini Payan Deresi’nde gördüm der. Hemen oraya gidilir. Enver Paşa, yarı çıplak vaziyette yerde yatmaktadır. Onu tanımayan Ruslar, üzerindeki elbiseyi soyup, ayaklarından çizmelerini alıp gitmişlerdir. Üzeri bayrakla örtülür. Etrafına nöbetçiler konur. Arkadaşları yerde yatan cesedi adeta gözyaşlarıyla yıkarlar.
Enver Paşa’nın şahadeti inanılmayacak kadar kısa zamanda bütün Türkistan’a yayılmıştır. Şahadeti haber alan insanlar kadın erkek demeden seller gibi yollara dökülüp ağlaya inleye Çeğan’a akın ederler. Otuz binden fazla insan toplanır.
Enver Paşanın naaşı, onu dikmek uğruna can verdiği bayrağa sarılı bir tabuta konur. Hafızların tekbirleri, halkın feryadı ve okunan mersiyeler yeri göğü inletirken tabutu eller üzerinde ilerler. Devletmend Beğ’in tabutu da yanındadır. Şehitler, bir pınarı gölgeleyen iri bir ceviz ağacının altında defnedileceklerdir. Az sonra İmam Efendi cenaze namazı kıldırır. Tekbir alınırken çekilen “Allah-u Ekber” sesleri, feryat olup bütün semayı kaplar. Namazdan sonra cenazeler toprağa verilir.
O günden sonra Enver Paşanın mezarı Türkistan halkı için mukaddes bir ziyaretgah olur. Günlerce bu kabir etrafında Kur’an okunur. Karargahtan Paşa'nın şahadetini bildirmek için gerekli yerlere mektuplar yazılır. Özel eşyaları ise Paşanın hizmetini gören Mirza Muhiddin Bey ile kumandanlardan Halil Bey eliyle Afganistan’da bulunan Osman Hoca ve O’na yollanır. Paşanın tabancası, Afgan Harbiye Nazırı olan Nadir Han’a, Sultan isimli diğer atı da Miralay Ali Rıza Bey’e verilir. Bartınlı Muhittin Beğ, Enver Paşanın kalan bir kaç parça eşyasını ve üstünden çıkan kanlı çamaşırlarını ailesine vermek için İstanbul’a hareket eder.
Bütün Türkistan’ın Milli Şairi sayılan Özbekistanlı şair Abdulhamit Süleyman Çolpan: Enver Paşa’nın şehadetinin ardından 1922 yılında Semerkant’ta yazmış olduğu ve Enver Paşa’nın şehit olduğu bölgeye izafeten “BELCİVAN” adını verdiği şiir bir ağıt ve adeta bir feryat niteliğindedir.
BELCİVAN..
Feryadım boğsun Dünya’nın bütün varlığını;
Ümidim son ipini de koparıp atsın!
Gazaptan titreyen genç bir yiğidin
Dolmuş mermiler sinesine taş gibi,
Dağlarda özgürlük diye gezen geyiğin
Matemler inmiş kara gözlerine.
Deryalar, dalgalar titreten bir yiğit,
Yediği darbelerin kahrından yıkılıp kalmış,
Kurtuluş yıldızı sanki hiçliğe karışmış,
Senin son canını da düşmanlar almış.
Marmara boyları, Edirne yolu,
Çatalca Ovası, Boğaz geçidi,
Karpat Dağları, Trablus Çölleri,
Güzel Selanik’in şirin bahçeleri.
Şehitlerin yüzüne damlayan nurlar,
Bizi kan ağlattı bu kara haber.
Berlin sokakları yiğidin birini,
Dopdolu koynuna alıp sardı,
Tiflis’in havaları da bir kurtarıcı yiğidi,
Kara kanlara boyayıp toprağa saldı.
Tarihin rengini kanlarla karartıp dolduran
En son ümidimizi de kana boyadı o Belcivan.
Ah nasıl uğursuz zamanlar gelmiş,
Feryadım Dünya’nın varlığını boğup öldürsün,
Kapkara bahtına şeytanlar gülsün..
...
Şöyle bir ölüm tutanağı düzenlenir: "Şehid-i Muhterem Enver Paşa Hazretleri, pek mukaddes ve âlî bir maksat peşinde, Buhara’yı Şerifin Belh-i Cevan vilayetinin Çegan nam mahallinde, miladî 4 Ağustos 1922 ve kamerî 11 Zilhicce 1340 senelerinin Kurban Bayramının İkinci
Cuma günü, gündüz öğle vaktine karib bir zamanda hun-i pâkini mahall-i mezkûr toprakları üstüne akıta akıta kahramanâne ve merdane bir surette rütbe-İ şehadete nail olmuştur.
(Mühür ve imza)
Turan İhtilal OrdusuTürkistan Cephesi Komutanı ve Emir-i Leşker-i (askeri) İslam-ı Buhara Enver Paşa'nın Naibi Miralay Ali Rıza"
O yıllardaki Hindistan Hilafet Komitesi üyesi ise şunları söyler: "Enver Paşa muvaffak olsaydı iş başka olurdu. Fakat onun Türkistan davasına bizzat iştirak edip orada şehit olması bu davaya bir kudsiyet vererek Hindistan Müslümanlarına tesir eden bir hadise oldu."
Kuzey Kaskasya eski savunma bakanı Ali Kantemir Bey ise şöyle der: "Türkiye'de Enver Paşa için ne düşünürlerse düşünsünler, o her Türkistanlı tarafından hürmetle yad edilecektir." (Hayit, a.g.e., s.298)
Enver Paşa'nın hızlı yükselişini ve yaptıklarını onun şöhret ihtirasına bağlayanlar vardır. Belki de bütün devlet adamları ve komutanlar için doğal sayılması gereken bu insanî güdü, Enver Paşa'nın kişiliği ve hayat macerası ile tam örtüşmemektedir. İhtiras ve şöhret hırsı, sonuçta bencil güdülerdir ve "ben" tehlikeye girdiği zaman onların gücü biter. Halbuki, Enver'in bütün hayatı, kendi varlığını hiçe saymakla, tehlikeden tehlikeye atmakla geçmiştir... Selanik'in Vardar kapısından, rütbelerini söküp dağa çıkarken, Berlin'den Trablus çöllerine koşarken, Sarıkamış cephesinde, Türkistan'da, her yerde bunun sayısız örnekleri vardır.
Tanıyan herkes tanıklık ediyor ki, bu adam korkuyu bilmiyor. Bu delice cesareti şöhret arzusuna bağlamak İnandırıcı değil. Ondaki inanma ve bağlanma gücünün derinliğine bakmak gerekir. Bazı insanlar inandı mı, iliklerine kadar inanır ve bağlandı mı bütün varlığı ile bağlanırlar. Enver vatana, devlete ve İslam'a böyle inanmış, böyle bağlanmıştı. Sarıkamış hareketinin son zamanlarında, cephede yazdığı vasiyetname şöyle biter: "Yaşasın dinim, vatanım ve padişahım!.." Osmanlının Başkomutan Vekili bu muhteşem kişiliği anlamak için onun iman derinliğini kavramaya çalışmak lazımdır. Çünkü, candan aziz olan sadece imandır ve iman, bütün o neslin anahtar kelimesidir...
Ancak bir husus yorum olarak ileri sürülebilir: Hayatta hiçbir zorluk tanımayan, ümitsizlik nedir bilmeyen, yıkılmayan, dünyayı sırtında taşıyabileceğini düşünen bir insan, projelerini yaparken, çevresini de kendisi gibi zannedebilir mi? Kendisinin dayanabileceği zorluklara onların da dayanabileceğini, aşabileceği engelleri onların da aşabileceğini düşünebilir mi? Enver Paşa'nın böyle bir hataya düşüp düşmediğini, açık olayların işaretinden çıkaramıyoruz. En çok eleştirilen Sarıkamış Harekâtında, Enver Paşa askeri ve komutanları zorlamıştır; ama, bu zorlama, Paşa'nın böyle bir varsayım üzerine planını kurduğu anlamına gelmiyor. Sonradan yazılan eserler, Paşa'nın zorlamasından çok, bazı komutanların gevşekliğinin altını çizerler.
Enver Paşa gibiler gerilimi yüksek insanlardır. Güçlü bir iman, iyi bir seciye ve temiz bir ahlak olunca, bu gerilim, kişisel hırsların ötesinde millî, dinî, insanî emellere bağlanır. Enver'de olan da budur. Şevket Süreyya Bey bu yüksek gerilimi, yargılamadan, "beşerî ihtiras" olarak isimlendirir. Gerilimi yüksek insanlar, iş yapabilme yeteneği olan insanlardır ve başarıları da büyük olur. Ama, yaratılış ve eğitimle gelen ahlakî şekillenme bu gerilimi kişisel ihtiraslar haline dönüştürebilir; genellikle de böyle olur. Ancak, Enver Paşa'yı bu kategoride düşünmek, onun hayatıyla örtüşmemektedir ve tarihte bu tür insanların sayısı çok da fazla değildir. O, farklı ve gerçekten bütün varlığıyla inanmış, ihlasını hiçbir noktada yitirmemiş bir insandı.
(Namık Kemal)
Bu büyük kahraman asker, 42 yaşında, Türklük ideali uğrunda şehit düştüğü Türkistan topraklarında, diğer şehitlerle birlikte, Abıderya Suyu kenarında ve vadisindeki Abıderya köyünde, bir pınarın başındaki ceviz ağacının altına gömülür ve Türkistan, yeniden özgürlüğüne kavuşuncaya dek burada inatla bekler. İdeallerinin gerçekleştiğini görünce de, ebedi istirahatgâhına çekilmek üzere, İstanbul’a getirilir. Tören sırasında onu yeniden toprağa vermek üzere mezarına inen AYVAZ GÖKDEMİR; bu büyük kahramana ait naaşın 70 yıldır hiç bozulmadan kaldığını görür. Şehitlerle ilgili olarak söylenen bir mucize daha gerçekleşmiş,
Şehid Enver Paşa’nın naaşı da bozulmadan doğduğu yere dönmüştür - 4 Ağustos 1996..
ENVER PAŞA..
Bir kalbsin ki tereddüdsüz, şüphesiz,
Bir ruhsun ki iradeli, imanlı;
Sen olmasan ihtimâl ki şimdi biz
Kalacaktık Avrupa'da bühtanlı.
..
Herkes me'yus iken sendin ümid-vâr,
Bu millete ancak senden ümid var...
..
Mağlûb idik, sen etmedin tereddüd,
Dedin : «Bu il yine galib olacak.»
Ordumuzda yaptın ânî teceddüd,
Dedin : «Biziz harbe tâlib olacak.»
..
Siyasette ittifaklar dokudun
Yedi çara birden meydan okudun...
..
Biz hepimiz şüphelerin içinde
İken, vardı sende büyük itminan,
Arş'tan sana ya ilâhî bir müjde
Verilmişti, yahud kudsî bir ferman.
..
Biliyordun nedir Hakk'ın muradı.
O imanla açtın büyük cihadı...
..
Tarih diyor: «Bütün büyük fâtihler
Milletleri gibi Hak'tan mülhemdir.»
Bugün halk da senin gibi mübeşşer,
Yalnız sana vazıh, ona mübhemdir:
..
Semalardan gelen gizli Hak sesi
«Türkler artık kurtuluyor» müjdesi...
ZİYA GÖKALP
Yevm-i Misak’dan Önce TÜRK DÜNYASI
"GÜNEŞ BAYRAĞIMIZ GÖK ÇADIRIMIZ"
OĞUZ HAN
.
.
KAYNAKLAR
.