Başörtülülerin üniversitelerden atılmalarının ikna odalarına alınmalarının, okul önlerinde polisten jop yemeklerinin üzerinden yirmi yıl geçti.
Yasak çoğunlukla üniversitelerdeki uygulamalarla anılsa da sadece öğrencileri mağdur etmedi. AK-DER verilerine göre 1998-2002 arasında 5 bin başörtülü kadın işten çıkarıldı,10 bine yakını da istifa etmeye zorlandı.
13 Mart 1998'de 71 üniversite rektörü, MGK VE YÖK Başkanı Kemal Gürüz’den 'irtica brifingi' aldı. Basında çıkan bir habere göre “Askerler rektörlere, Türkiye'de irticai faaliyetlerin birinci tehdit olduğunu ve üniversitelerin bu konuda üzerlerine düşen görevleri yerine getirmesi gerektiğini anımsattı 23 Şubat 1998’de İstanbul Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu’nun çıkarttığı genelgede, "başörtülü ve sakallı" öğrencilerin derslere alınmamaları, yoklamalara yazılmamaları, dersten çıkmamakta direniyorlarsa dersin yapılmaması ve öğrencinin “dersi engellediğine” dair tutanak tutularak disiplin kuruluna sevk edilmesi talimatı verilmişti.
Bu ortamda eli kolu bağlı kalamazdık ve; 13 Ekim 1998 de İstanbul'da
"Başörtüsüne Özgürlük için Elele'' Zinciri oluşturulmuş bizde o tarihte küçük kızlarım ve Bursada Üniversite öğrenimi sırasında başörtüsü zülmüne muhatap olmuş hanımımla Eminönü civarında bir yerde zincirle buluşmuştuk.
Yapılan sivil eylemle ilgili olarak siyasi parti yetkliler şunları söylemişti;
ANAP Genel Sekreteri Erkan Mumcu:
"... Bunun siyasetin gündemine alınması kadar vahim bir yanlış düşünülemez... Bu tartışmayı RP başlattı. Türban konusu kamu düzeni sorunu haline getirildikçe, hükümetin müdahale etmesi kaçınılmazdır..." İP Genel Başkan Vekili Hasan Yalçın da "kalkışma" olarak nitelendirdiği türban eylemleriyle ilgili dünkü açıklamasında, "Anayasa'nın laiklik ilkesine aykırı eylemlerin odağı haline geldiğini açıklıkla ortaya koyan FP kapatılmalı" dedi. CHP Genel Sekreter Yardımcısı Atila Sav türban eylemlerinin "düşünce özgürlüğünün dışa vurulması değil, Cumhuriyet'i yok etme niyetinin eylemleşmesi" olarak değerlendirirken, DYP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Gölhan da eylemin yasaklandığına dikkati çekerek "Yasaların izin vermediği bir şeyin yanında bulunmamız söz konusu olamaz..." dedi
Türkiye de insan hakları için ne mücadeleler verildi verilmesinede!
İşte o başörtüsü zincirinde öncülerinden olması sebebi ile Abdurrahman Dilipak gözaltına alındı. Kaderi bakınız ki aynı Dilipak bu defa muhtemelen başörtü zülmune karşı mücadele edenlerin kızları tarafından mahkemeye verilmişti. Zihin dünyamızda da ayrılık hangi arada bukadar derinleşti?
Dilipak ve onun gibi düşünenler mi yeni duruma ayak uyduramıyor! Verilen mücadelenin sonucu böylemi olmalıydı?.. Başörtüsü karşıtları sanırım şimdi söyle düşünüyor olmalılar; gereksiz bir şekilde başörtüsü ile mücadele etmiş oysa işi başörtülülere bırakmayı akıl etseydik onlar zaten başörtüsünü ÇÖZECEKlermiş ve başörtüsünü "BİR METRE BEZ PARÇASI" yapacaklarmış diye hayıflanıyor olmalılar. Şu sıralar başörtüsü çıkarmak yani "açılmak"revaçta ve artarak devam etmekte.
"Bize ne oluyur" mu diyeceğiz?.. Hemen hemen her konuda anlayış, iddia kayması oldu. Onu mu konuşacağız!
Yoksa "ah dış güçler (! ) ah bizleri PARAYLA, MAKAMLA, KADINLA sınamamalıydınız" mı diyeceğiz?.. Topu taca atmanın değişik versiyonu olan "çok vicdansız dış güçlerin işi" mi! diyeceğiz yoksa; "ey İslam'ı referans aldıklarını söyleyen yöneticiler onsekiz yılda nasıl bir cemiyet ihdas ettiniz, bizi ne hale getirdiniz" mi diyeceğiz, yoksa; "Yaşamak iddiasında bulunduğumuz dinimizi biliyor muyuz, ya da hurafeleri din mi sandık!.."
Sütçü imam Maraşta Fransız askerin başörtüsüne el uzatması sonucu milli mücadeleyi cuma hutbesinde başlatmıştı.
Şimdi başörtümüze Fransız askeri de sekülerler el uzatmıyor başörtüsünü takan kızımızın elleri uzanıyor!
Aslında sorun başörtüsünün çok ötesinde çok ilerisinde!
İslam'ın emri tesettür yani kadının vücut hatları belli olmayacak gibi giyinmesinden ibarettir.Kıyafeti şekillendirmek yöresel veya geleneksel olabilmektedir. "Başörtüsüne uzanan eller kırılsın" diyerek direnmemişmiydik!?.. Başörtüsüne kızlarımızın bizzat kendi elleri uzanmadan önce esasen eller TESETTÜRE uzandı önce tesettür MODA haline geldi bir zamanların ünlü şimdi kapanmış olan tesettür firması İtalyan mankenler getirerek işe başladı. Tesettürlü bayanlar adeta moda dergilerinden fırlamışcasına süsleniyor süslenmesinede, tesettür şekli modanın emrine girmiş ve tesettür yerine dikkatlerin bayanlar üzerlerine toplanmasına yarar hale gelmiş, getirilmişti.
Tabiki üretim arz sonucu yapılmaktadır. Esasen birbirinden şık birdirinden pahalı elbiseleri tesettürlü bayanlar kapış kapış tüketiyordu. Bu güne böyle geldik
Bundan sonra ise; bazı insanları kıyafetinin renginden biçiminden yada insanları saçlarından tanıyamamaktayız. Kadınlar adeta erkek gibi pantolon ceket giyebiliyor Erkekler ise rengarenk sitreç pantolon rengarek gömlek ve rengarenk takılar takmaktalar Bununla da aydın pozları vermekteler.
Netice itibarıyla Avrupa ahlakı ve kültürel yaşam tarzının yansıması olan İstanbul sözleşmesi imiş falanmış filanmış galiba toplum olarak önce sözleşmeye uygun hale getirilmişiz?
Şimdi merak ediyorum! Ülkemdeki bu gidişata karşı "amaaan sende başıma işmi açayım bana ne, yada normal abi bunda ne var!.." mı dediniz?..
Ve geldiğimiz noktada ise, Kadında;
"Başörtüsü/ tesettür Fora"
Erkekte dikkat çekici oranda;
Streç pantolon rengarenk takı!
Peki bu sosyal değişimin temelinde yatan nedir? İslam'ı referans alanlanların yaşantılarının etkisi nedir?
Siz kendinizi düzeltmedikçe toplum düzelmez.
"Kızılelma yolculuğumuz başlamıştır" diye bir makale yazmıştım. Evet Kızılelma yolculuğumuz başlamış, mazlum milletlerin umudu olma yolunda hızlı adımlarla yol almaktayız.
Yolun açık olsun Türkiye.
Vesselam..