Bursa Arena E'Gazete
2021-04-28 13:45:25

Anıların Anlattıklarının Anlamı..

CAFER GENÇ

28 Nisan 2021, 13:45

(Ülkücü Şehit Baki Yeşiloğlu’nun Aziz Hatırasına)

Son günlerde gündemimizde olan konulardan birisi de kripto para vurgunu. İnsanları kandırmak, dolandırmak, istismar etmek bu kadar kolay olmamalı. İşin kanuni kısmı, yetkilileri tedbir ve takip yönüyle ilgilendirmekle birlikte şahsi çıkar için binlerce insanın canını yakmanın vebalini, kul hakkını düşünerek ahlak ve vicdan yönüyle de bizlerin sorgulaması gerekmektedir.

Bir arkadaşımız, paylaşımında, insan gibi onurlu yaşamanın kriterlerini ifade ederken 1980 öncesi 60 yaş üstü kuşak ile ilgili bilgiler vermişti. Vatana ve millete hizmet uğruna, milli ve manevi değerleri sahiplenme adına canlarını ortaya koyanların amacında maddi menfaat değil, dava adamı olmak gerçeği vardı. İşte bu şahsiyetleri unutmamak, unutturmamak gerekir. Hayatın anlamını basit düşünerek dolandırıcı olmamak için, insan olmanın erdemlerini “eğitim” yoluyla anlatılması, yetiştirilmesi gerekiyor. Dolandırıcılar, günümüzde ahlaksızlığın keyfini sürerken, bir dönemin destan kahramanları değerleri uğruna canlarını veriyorlardı. Ders vermesi ve örnek olması yönüyle anıların canlı tutulması adına aklıma gelen 1980 öncesi bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

.

Yıl 1978, okuma hakkımızın elimizden alınmak istenmesi üzerine yaptığımız eyleme karşılık emniyet mensupları dağıtmak için şiddet uygulamıştı ve silah kullanmışlardı. Ben ve bir grup arkadaş Valilik Binası’na yürüdük. İçeriye giremeden yakalandık. Bu protesto yürüyüşümüzü dağıtmakta zorlanan emniyet güçleri çeşitli yerlerden toplam 34 arkadaşımızı yakalamışlardı. İçimizde bayanlar da vardı. İlk mahkemede ben ve Balıkesir Ülkü Ocağı Başkanı tutuklandık. İkimizi cezaevine götürdüler.

Ülkücüler koğuşunda bizi adeta törenle karşıladılar. Taşmedrese, yusufiye dediğimiz cezaevi bizlerin onuru ve gururuydu. Çünkü cezaevinde yatanlar davamız için yılmayan, yorulmayan, yıkılmayan bir mücadele azminin sembolleriydi.

.

Bizi karşılayan arkadaşların hemen hemen hepsini tanıyordum. Sivaslı Akif Dağdelen ile Elazığlı Zafer Çubukçu yanımıza gelerek yataklarını bizlere vereceklerini, ikisinin birlikte başka bir yerde yatacaklarını söylediler. Cezaevinde 50 kadar Ülkücü mahkum vardı. Yatak sıkıntısı çekiliyordu. Yatağını ve dışarından arkadaşların da getirdiği yemeği paylaşmanın tadını tarif etmek zordur. Şimdi sadece tatlı bir anı…

.

Neyse, günler geçti. Bir gün, Bursa cezaevinden MİSK Bursa Bölge Başkanı Baki Yeşiloğlu’nun Bursa cezaevine nakledildiği haberi geldi. Herkes, Yozgatlı bu yiğit delikanlıyla birlikte cezaevinde olmaktan son derece mutlu olacaklarını ifade ediyorlardı. Sevinç havası hakimdi..

.

1978 yılı Temmuz ayında mahkemeye çıktım. Beraatime karar verildi. Mahkemeden cezaevine geldiğimde arkadaşlar çok sevindiler. Bugün hemşerim Baki Yeşiloğlu’nun geleceğini söylediler. Cezaevi görevlileri, tahliyenin saat 15.00’e kadar gerçekleşeceğini belirtmişlerdi. Ben de o saate kadar gelir, tanışırım, helalleşirim diye düşünmüştüm. Saat 15.00’de çıkışım için gelen gardiyanlara saat 18.00’e kadar beklemem için ricada bulundum ama kabul etmediler. Ben de ağırdan alarak oyalanmaya başladım. Baki Yeşiloğlu’nun gelmesinin bir gün ertelendiği haberi gelince tahliye olmak zorunda kaldım. Ziyaretine gelirim diyerek arkadaşlarımla vedalaşarak ayrıldım. Ertesi gün geldi ve 2 gün sonra da Baki Yeşiloğlu’nun, cezaevinde şehit edildiği haberi duyuldu. 29 Temmuz 1978 tarihinde solcuların saldırısı sonucu şişlenerek öldürülmüştü. Akabinde cezaevinde isyan çıkmış; ülkücüler, solcuların koğuşuna saldırarak 3 solcuyu öldürmüşlerdi. Burada ilginç olan 2 durum vardı. Birincisi, ülkücülerle solcuların koğuşları demir parmaklıklı, sağlam kilitli kapıyla korunaklıydı. 2 koğuşun arasında geniş bir boşluk vardı. Burada sırasıyla kontrollü ve korumalı spor yapıldı. Telefon ankesörü gibi bir şey de vardı. Cezaevi görevlilerinin refakatinde burada telefon görüşmeleri yapılırdı. Ayrıca, demir parmaklıklı kapıya fazla yaklaşmamamız istenirdi. Gizlice, görünmeden gelip bıçak saplayabilecekleri söylenirdi. Dolayısıyla solcuların yaptıkları sporları seyretmezdik veya nadiren de seyredecek olursak dikkatli ve kontrollü olurduk. İşte Baki Yeşiloğlu’nu burada şehit etmişlerdi. Telefon görüşmesine gittiğinde solcuların şişli, bıçaklı saldırısına uğramıştı. Şehit edilişi o gün gizlenmiş, duyurulmamıştı. Koruma amaçlı refakatçi olan cezaevi görevlilerinin ihmalinden ve ondan da öte, solcularla işbirliği yaptıkları (birlikte planlandığı, beraber organize edildiği) söylendi.

.

İkinci durum ise; spor yapılan yerden diğer koğuşa geçmek için 2 demir kapının ve 2 duvarın aşılması gerekiyordu. 3 solcunun ölümünün nasıl gerçekleştirildiğini, yıllar sonra birlikte cezaevinde kaldığım ve bu olaydan suçlanıp uzun yıllar cezaevinde yatan K. Maraşlı Cuma arkadaşımıza, çok merak ettiğim için bir toplantıdaki sohbetimizde sordum. Ülkücülere ait olan bölümün demir kapısını açtıklarını, spor yapılan yerden iki kişinin omuzlarına çıkan üçüncü kişilerin karşı tarafa atlayarak geçtiklerini, solculara saldırdıklarını, 3 kişinin öldüğünü çok kişinin yaralandığını, solculara ait bölümün kapı kilidini kırarak tekrar kendi koğuşlarına döndüklerini anlatmıştı.

.

Cezaevindeki bu isyan ardından Balıkesir’de ülkücüler de intikam yemini ile gösteriler, protestolar, isyanlar gerçekleştirdiler. Bu olaylar neticesinde 2 solcu öldürülmüştü. O gün; akşam üstü 2 arkadaşımla birlikte cezaevinin arka kısmında olan, bizlerin 9 Işık dediği Dinkciler mahallesindeki evimize giderken cezaevi penceresinden bizi gören, tanıyan arkadaşların marşlar söylediklerini, “üç, üç” diye bağırdıklarını duyduk. Biz de aynı şekilde sloganlar atarak “iki, iki” diye ölen solcuları bildiriyorduk. Az sonra polis araçlarının sinyal seslerini duyduk. “Cezaevinden isyan var, dışardan baskın var” diye haber verilmiş olduğunu düşündük. Biz de yakalanmamak için koşmaya, kaçmaya başladık. Ben, “polis aracı birimizin peşine düşer, yakalanırsak birimiz yakalanmış olalım” diye iki arkadaşımıza dağılmamızı, ara sokaklara gitmemiz gerektiğini söyledim. Ben, araçların gidemeyeceği taşı bir yayla yolundan yokuş çıktım. Yozgatlı bir hemşerimin kapısını çaldım. Durumu bildirdim. Kendisinde silah olduğunu, beni de yakarsın demesi üzerine “tamam” dedim, tepeyi aştım, yokuşun inişinde küçük bir dere vardı. Oraya indim. Ortalık karardığı için pek göremiyordum. Tel çiti geçerken üstümün yırtıldığını, kan aktığını hatırlıyorum. Çok yorulmuştum. Dere kenarında birkaç saat oturdum, dinlendim, akan kanlarımı temizledim. Gece yarısına doğru evime geldim.

.

Baki Yeşiloğlu, büyüğümüzdü, ağabeyimizdi, hemşerimdi. Tanışmak kısmet olmadan şehit oldu. Böyle bir anıyla her daim gönlümde yüreğimde yaşattım. Bu yiğit dava adamını ve diğer ülkücü şehitlerimizi hiç unutmadım. Gazetelerdeki köşe yazılarımda hep hatırlattım.

.

Her ne olursa olsun, herhangi bir şeyi bulunduğu zamana, duruma, ortama ve şartlara göre değerlendirmek gerekir. Hiç istemesek de o dönemde “dövmek ve ölmek” kolaydı.

.

Şehitlerimizin ruhu şad olsun, kabirleri nurla dolsun, mekanları cennet olsun, Allah’ın rahmeti, hikmeti, bereketi üzerlerine olsun inşallah.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.