Yeni anayasa çalışmaları öncelikli mesele midir?

Aslında bunun da irdelenmesi gerek.

Mesela ekonomik sıkıntıların aşılması için anayasanın mı değişmesi gerekiyor?

Asgari ücretin açlık sınırını bırakın, yoksulluk sınırının üzerinde verilmesinde anayasal bir engel mi var?

Emeklilerimiz toplumda uzun yıllar üzerine düşeni yapmış, ömrünün sonlarında fırınlardan bayat ekmek istemeleri, tarihi geçmiş ürünleri evlerine götürmeleri, pazar artıkları toplamaya sebep/mahkum olmaları nedeni mevcut anayasa mıdır?

Ülkemizden beyin göçünde anayasanın bir hükmü mü var!

Eğitimin ve sağlığın sektör haline gelmesine sebep mevcut anayasa mıdır!

Eğitim sistemimizin bin yıllık örf adetlerimize uygun, milli ve manevi değerlere sahip olmasını anayasa mı engelliyor?

Yetişmiş doktorlarımızın devlette görev almasına anayasa mı engel oluyor.

Aile yapısının dejenere edilmesinde anayasa mı sebeptir?

Sosyal hayattaki dengelerin bozulması, zenginin daha zengin, orta tabaka ve fakirin giderek daha da fakirleşmesinin sebebi değişmesi düşünülen anayasa mıdır?

Yoksa iktidar sahipleri midir?

***

Yazımızı insanların doğuştan elde ettiği hakları ile sonlandırmıştık.

Devam edelim.

İnsanların inanışı ne olursa olsun yaratılıştan elde ettiği haklar evrenseldir.

Yaşama hakkı kişinin elinden alınamaz. Dünyaya gelme veya gelmeme seçeneği bireye ait olmadığı gibi dünya hayatının sona ermesi yine elde olmamaktadır. Yaratan irade sahibi Allah CC yaşamı başlattığı gibi, imtihanın sonlanmasına, ardından hesabını sormaya da ortaksız muktedir olandır.

Bireyler dünya hayatına başladıklarından itibaren toplumun bir parçası konumundadır. Bu düzeni kuran yine yüce yaratandır. İnsanlar ise karşılaştıkları olaylara kendisine verilmiş olan irade ile seçme hakkına sahiptir. Bu hak kişinin imtihanını oluşturmaktadır. Elindeki imkânları dünyadaki tasarrufuna göre bireyler, ecir veya ceza elde ederler. Yönetici konumundakiler ise hem kendi imtihanı ile hem de yönettikleriyle imtihana tabi tutulur.

Toplumsal bir varlık olarak yaratılmış insanlar, sosyal-iktisadi-ahlaki-hukuki konuları hayatlarında dizayn etmek mecburiyetindedirler. Bu dizayn bazen insanların huzur ve barış içerisinde yaşamalarına, bazen de kan ve gözyaşına boğulmuş dünya oluşmasına neden oluşturur.

***
Dünyadaki ilk medeniyet merkezi Mezopotamya olmuş.

Yerleşik düzende ilk medeniyeti kuran ise Hz. İbrahim Peygamber olmuştur.

Günümüze kadar bir hak merkezli bir batıl merkezli medeniyet hayat süregelmiş.
Hak merkezli medeniyetler ’adil’ olduklar
ı için en az Bin Yıl hüküm sürmüş, batıl olanlar daha kısa ömürlü olmuşlardır.
Hak Merkezli medeniyetler peygamberler tarafından kurulmuş. En son Hz. Muhammed (SAV) Efendimizin kurduğu Medine Devleti hak merkezli medeniyettir. Zaman içerisinde Müslümanlar çeşitli sebeplerle dünyaya barış ve huzur getiren medeniyetler kurmuşlar, lakin sonrasında, huzur ve barışın olduğu medeniyetler, batının sömürü medeniyetine yerini bırakmış. Aynı günümüzdeki gibi 60 tane İslam Devleti birbirlerine düşürülerek batı medeniyetinin devamlılığına sebep olmuşlardır. Bunda en büyük pay sahipleri (!) işbirliği içerisindekilerdir.

Peygamberlerin kurduğu medeniyetler sayesinde insanlar kendi yaratılışının kullanım kılavuzları sayesinde adalet ile mutluluk içerisinde yaşamışlardır. Son peygamber Hz. Muhammed (SAV) Efendimizden sonra başka peygamber gelmeyecek olması Müslümanları karamsarlığa sürüklemesin. Zira İslam Dini ilk ve son din, evet fakat öyle bir sistem var ki; Müslümanlar ‘hep beraber Allah’ın ipine sarılmak’ suretiyle dünyaya özlenen huzur ve barışı getirebilirler. Selahattin Eyyubi’nin kurduğu medeniyet buna güzel bir örnektir. (Konu geniş olduğundan bir başka sefere ele ala biliriz.)

***
Medine Devleti incelendiğinde gayet sade bir devlet yapısıyla karşımıza çıkıyor.

Anayasasının 40 maddesi var. Devlet teşekkül edilirken bu sağlanabilir. Şimdiki konumuz olan ‘anayasayı/hukuku’ ele alarak değişim düşünenlere faydalı olmaya çalışacağım.

Öncelikle Medine Devlet Sistemi’nin ‘çok hukuklu’ olduğunu belirtelim. Toplumu oluşturan her birey adalet konusunda hakkının verilmesi hususunda mutmain olmalıdır. Hukuku günümüzde hukukçuların bile anlamakta zorlandığını düşünürsek, insanlar yaşamlarına-inançlarına uygun anlaşılır hukuk sistemiyle mükafatlandırılıp yargılanabilmeliler. Hal böyle olunca yaşamına inancına göre yargılanacaklarını bilirler, işleyecekleri suçun karşılığını bildiklerinde ise suç işlememeye gayret bile edeceklerdir. Sadece suç unsurunu değerlendirmek doğru olmaz. Toplumları oluşturan çekirdek yapı ailedir. Aile içerisinde töreye-örf adete ve inanca göre uygulanan kurallar vardır. Aynı kuralların toplumda da uygulanması hayatın bir parçası olmalıdır. Farkı inanışa sahip kişiler mesela miras dağılımını kendi inançlarına uygun yapabilmelidir. Nikâhlarında yine aynısı düşünülmelidir. Hukuk açısından da asayiş söz konusu olduğunda da yine insanların bir seçme hakları olmalıdır. Toplumda inanç farklılıkları insanların en temel hakları kendi inandığı gibi yaşayıp yargılana bilmeleridir. Eğer insanlar inanışlarına uygun hukuk ile yargılanırlarsa o devlette herkesin kendisini bulabileceği gibi adaletin tecellisi de hızlandırılacaktır. İsteyen istediği sistemle yargılana-bilmelidir. Hayatta elde edilen ecir ve cezaların yaratan ve kuşatan tarafından bir gün karşımıza getirileceği bir an bile unutulmamalıdır.

***
Böylelikle gerçek hak anlayışının topluma yerleşmesi kolay olacaktır. Her inanışa sahip bireyler devletinin kendisine saygılı olma sebebinden dolayı devletinin devamlılığı noktasında oldukça hassas ve pozitif hareket edecektir. Kendisinde bulunan bir takım meziyetleri üstünlük sebebi görmeyecek sınıf farklılığı-ırkçılık-mezhepçilik-inanç farklılığı mikropları da yok edilebilecektir.
Çok hukuklu sistemlerin zorluklarını dile getirenler var elbette, ancak günümüz İngiltere’si tam karşılığı olmasa da örnek gösterilebilir. İngiltere bu özelliğini barındırdığından ötürü ‘anayasası olmayan devlet’ olarak da bilinmektedir.

Ayrıca!
Bir devlette ne kadar az temsilci-milletvekili- yönetici-memur varsa o derece sade-şeffaf bir yönetim söz konusudur.

Adalet şakaya gelmez hemen haklar taraflara tanzim edilmelidir. Nasıl ki iş yaptırdığımız işçinin ‘alınteri kurumadan’ hakkını vermek lazım gelmeliyse, adalet daha hızlı tesis edilmelidir. Çok hukuklu sistem insanlık için en uygun yönetim şeklidir. Günümüzde adliye bilirkişileri sayesinde bir uygulama yapısı kullanıldığı gibi toplumdaki fertlerin yargılanmak istedikleri örf-adet-töre ve inanç sisteminde bilirkişiler ile sorunları çözüme kavuşturulmak mümkündür. Türkiye’mizde yapılmakta olan bir takım düzenlemelerin yedi bölge ve seksen bir ilde yaşayan halkımız için ve dahi bütün insanlığın dünya ve ahiret mutluluğu için ‘çok hukuklu sisteme’ ihtiyacı vardır.

Yeni anayasanın mutlak surette insanın doğuştan elde ettiği haklar göz önünde bulundurularak ele alınması gereklidir. İnsana, örf adet ve inanca saygılı olunması kaçınılmazdır.

Bir değişim düşünüyorsanız tüm bunları dikkate almalısınız!

Yeni anayasa hususunda ciddi (!) olan arkadaşlar, buyurun meydan sizin...

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.