"Yenidoğan çetesi" davasında ilk gün | Sanık hemşire Taşçı: "Fazla para almak için evrakta oynamalar hep yapılır, 10 yıl önce çalıştığım hastanelerde de yapılıyordu"

Bakırköy 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde yenidoğan ölümleri nedeniyle 47 sanığın yargılandığı davanın ilk günü sona erdi. 22’si tutuklu toplamda 47 sanıklı davada, suç örgütünün başı olduğu belirlenen Fırat Sarı ve Gıyasettin Mert Özdemir 10 bebeğin ölümüyle ilgili savunma yapacak, duruşmalar 5 gün boyunca devam edecek.

Duruşmada, mağdur avukatlarından biri, "Sanık Fırat Sarı, kaç yıldır bu işi yapıyor, kaç yıldır insanları öldürüyor? Etkinlik pişmanlık kapsamında hemşirelerin konuşması lazım. Tape kaydı uzmanlık raporunda yok. Diğer çocuklar açısından da biz hukuken peşindeyiz. İlliyet bağı açısından da enselerindeyiz. Raporda 19 çocuk yer alıyor. Ancak dosyada 19 çocuktan 6’sı eksik. Bu 6 çocuk hakkında takipsizlik kararı mı var?" ifadelerini kullandı. Duruşmada Türkiye Barolar Birliği ile diğer barolar, siyasi partiler ve derneklerin mahkemeye katılım talepleri reddedilirken, duruşmanın ilk gününde hemşire sanık Hakan Doğukan Taşçı'nın savunması dinlendi. Taşçı, "Evrak üzerindeki oynamalar daha fazla para almak için her zaman yapılıyordu. 10 yıl önce çalıştığım hastanelerde de yapılıyordu. Bu kurumlar senede 6-7 kez denetleniyor. Nasıl oluyor denetlemeden sorunsuz çıkıyorlar da suç bize kalıyor? Hastayı entübe gösterirseniz hasta '3. basamak' olur. SGK'dan daha fazla para alırsınız. Onun için bu yapılıyordu" diye konuştu. Taşçı ve avukatının beyanının ardından duruşmaya yarın saat 10.00'da devam edilmek üzere ara verildi.

Fotoğraf: Gazete Duvar

112 Acil Çağrı Merkezi'nde çalışan kişilerle ortak hareket ederek, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları öne sürülen 22'si tutuklu 47 sanık, "suç işlemek amacıyla örgüt kurma", "kurulan örgüte üye olmak ve yardım etmek", "kamu kurumu zararına dolandırıcılık", "sahtecilik", "ihmal suretiyle ölüme sebep olmak" ve diğer suçlardan bugün hakim karşısına çıktı. Dava nedeniyle Bakırköy Adliyesi çevresinde önlemler artırılırken, aralarında çevik kuvvet ekiplerinin de bulunduğu polisler adliyeye gönderildi. Çok sayıda basın mensubu da davayı izlemek için adliye çevresinde görev yapmaya başladı.

İddianamede, sanıklardan doktor Fırat Sarı ve doktor İlker Gönen'in 10 kez "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve 11 kez uygulanmak üzere "resmi belgede sahtecilik" suçlarından toplamda 177 yıl 6 aydan 582 yıl 9'ar aya kadar hapisle cezalandırılmaları talep edildi. 

112 ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir hakkında "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi", "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapis istendi. 

Aralarında hemşire ve sağlık görevlilerin de bulunduğu 18 şüpheli hakkında da bebeklerin ölümü nedeniyle "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi" suçundan 10 ila 437 yıl 6 ay arasında hapis cezası talep edildi.

Soruşturmada adı geçen geçen 9 özel hastanenin ruhsatları iptal edilmişti.

Gazeteciler ve aileler salona alınmadı, tartışma çıktı 

Duvar'dan Osman Çaklı'nın aktardığına göre; kamuoyunun takip ettiği davada duruşmaya ilgi yoğun oldu. Çok sayıda kişi erken saatlerde adliye binası önüne geldi. Ancak gazeteciler, bazı avukatlar ve mağdurların yakınları duruşma salonuna alınmadı. Salona girmek isteyenlerle güvenlik arasında tartışmalar yaşandı. İçeriye yalnızca mağdur ve sanık avukatları ile bazı milletvekilleri girebildi.

Baro başkanları salonda

Mahkeme Başkanı, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan ve İstanbul Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu’nun izleyici kısmına geçmesini istedi. Bunun üzerine gerginlik yaşandı. Duruşmaya başlamadan ara verildi.

Bir süre sonra duruşma, kimlik tespitiyle başladı. Aralarında Yenidoğan Çetesi lideri doktor Fırat Sarı, ambulans şoförü ve hemşirelerin de bulunduğu 22 tutuklu sanık getirildi. Mahkemede ayrıca 19 tutuksuz sanık da hazır bulundu. Diğer tutuksuz sanıklar da SEGBİS ile bağlandı. 

Sanık avukatı: Adil yargılanmanın bu denli önüne geçildiği başka bir dava yok

Bir sanık avukatı, katılma taleplerine ilişkin beyanında, "Toplumun sinir uçlarıyla oynandı. Savcı tehdidiyle başladı her şey. Bir savcının tehdit edilmesiyle, buradaki tüm sanıklar toplumun önüne atıldı. Türkiye tarihinde, adil yargılanmanın bu denli önüne geçildiği başka bir dava yoktur. TBB ve İstanbul Barosu'nun katılma taleplerinde takdir mahkemenindir. Ancak tüm siyasi parti ve derneklerin katılma taleplerinin reddedilmesine karar verilmesini talep ediyorum" dedi.

Davaya katılma taleplerine ret

Duruşmanın ikinci bölümü Barolar Birliği Başkanı Sağkan’ın söz almasıyla başladı. Sağkan, çocuk hakları sözleşmesini referans gösterip, çocuğun üstün yararına dikkat çekti, davaya müdahil olma taleplerini iletti. İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu da söz alarak davaya katılma talebinde bulundu.

Bebeğini yenidoğan yoğun bakım servisinde kaybeden bir baba da davaya müdahil olma talebini iletti. Aralarında Gelecek Partisi ve derneklerin de bulunduğu çok sayıda kurum davaya müdahil olmak istedi. Savcılık makamı, doğrudan mağdur olmayanların müdahillik talebinin reddini istedi.

Gelecek Partisi'nin avukatının söz almadan konuşması üzerine mahkeme başkanı tarafından dışarı çıkarıldı. Barolar dahil davaya katılma taleplerinin hepsi reddedildi.

AKP'li Karslı'dan CHP'li Özer'e: Hakimi tehdit edemezsiniz

Fahrettin Öztürk'ün aktardığına göre izleyici tarafında oturan bazı milletvekilleri, mahkeme başkanına tepki gösterdi. CHP TBMM Adalet Komisyonu üyesi Turan Taşkın Özer, mahkeme başkanına tepki göstererek, TBB Başkanı ile İstanbul Barosu Başkanlarının müdahil tarafında oturmalarının kimseye bir zararının olmadığını söyledi. Özer'e, aynı sıralarda oturan AKP TBMM Adalet Komisyonu Üyesi Şengül Karslı, "Burada hakime bağırarak tehdit edemezsiniz. Duruşma başlamıyor. Ben de komisyon üyesiyim" diyerek tepki gösterdi. Özer ise hakime bağırmadığını, kimsenin de hakimi tehdit etmediğini söyleyerek, "Şu anda saçmalıyorsunuz Sayın Vekil. Kimsenin kimseyi tehdit ettiği yok" dedi.

Sanık avukatları: Tapelerin dinlenme izni yok

Sanık avukatları, iddianamede yer alan tapelerin dinleme izninin olmadığını, sadece rüşvet için dinleme izninin olduğunu dile getirdi. Avukat, geri kalan tapelerin yargılama için kullanılamayacağını söyledi.

Yağız bebeğin babası: Çocuğumun kalbi durdu ama doktor hastanede yoktu

Yüzde 90 engelli kalan Yağız bebeğin babası Emre Erol, "Çocuğumuz sapasağlam doğdu sonra yoğun bakıma aldılar. Üçüncü gün çocuğumuzu almak zorunda kaldık. Beni arayarak çolcuğumun kalbinin durduğunu söylediler. Doktoru aradığımda kendisinin hastanede olmadığını söyledi. Benim çocuğumun kalbi durdu ama doktor hastanede yoktu. Bu sebeple benim çocuğum yüzde 90 engelli kaldı" dedi.

Sanık Taşçı: Üzerime atılı suçların hiçbirini kabul etmiyorum

Hemşire olarak görev yapan sanık Hakan Doğukan Taşçı, savunmasında, "Üzerime atılı suçların hiçbirini kabul etmiyorum" dedi.

10 yıldır farklı hastanelerde yenidoğan yoğun bakımlarında çalıştığını belirten Taşçı, Fırat Sarı'yı Reyap hastanesinden tanıdığını söyledi. Sanıkların çoğunu tanıdığını ifade eden Taşçı, bazıları ile beraber çalıştığını bazılarının ise arkadaşını olduğunu dile getirdi.

"Evrak üzerindeki oynamalar fazla para almak için her zaman yapılıyor"

Hakan Doğukan Taşçı'nın savunmasından öne çıkanlar şöyle:

"Bazı sistemli yapılan usulsüzlükler var ama bu hastanelere özgü değil. Evrak üzerindeki oynamalar daha fazla para almak için her zaman yapılıyordu. 10 yıl önce çalıştığım hastanelerde de yapılıyordu. Bu kurumlar senede 6-7 kez denetleniyor. Nasıl oluyor denetlemeden sorunsuz çıkıyorlar da suç bize kalıyor?

İstanbul'daki özel hastanelerin yüzde 70'inde gece doktor olmaz. Doktor olmadığı zaman çocuğa biz müdahale ederiz. Müdahale etmesek 'Niye etmedin?' derler.

Her hastane sahibi para kazanmak ister. Hasta sayısının fazla tutulmasını, daha fazla para kazanmasını Fırat Sarı'ya söylüyorlar. Aileden para aldığım söyleniyor. Ben almadım. Fırat Sarı, hastaya ücreti hastanenin istediğinden fazla söyleyip aradaki komisyonu kendisine alıyor.

Hastanın kaç gün yatacağına biz karar vermeyiz, doktor karar verir.

'Ex'i hallettim' sözünden kastım, sözlü olarak herkes denetimlerde ikna etmeye çalışır. Onu anlattım.

"Hastayı entübe gösterirseniz hasta '3. basamak' olur, SGK'dan fazla para alırsınız"

Hasta 5 gün entübeyse, hastanın 10 gün entübe olduğunu görmek zaten gerçeği yansıtmadığını gösteriyor. Ama biz sadece çarşaflarla ilgili bilgiyi yazıyorduk. Hastayı entübe gösterirseniz hasta '3. basamak' olur. SGK'dan daha fazla para alırsınız. Onun için bu yapılıyordu.

Kötü durumuna rağmen yaşayan kalp hastası bir çocuk vardı. Hem hastane yönetimi hem de Fırat Sarı 'Boşuna masraf yapıyorsun. Bu çocuk yaşamayacak' diyordu. Ben devam ettim tedaviye.

"Hastane yönetimiyle konuştum, ödeme yapılmadığı için çocuğun cenazesi 2-3 gün verilmemiş"

Hastanenin çocuğun cenazesini vermediğini söylediler para ödemesi yapmadıkları için. Çok şaşırdım, 'Böyle bir hakları yok' dedim. Sonra hastane yönetimiyle konuştum, teslim ettiler. 2-3 gün cenazeyi vermemişler.

4-5 hasta taburcu olacaktı. Fırat Sarı'nın haberi olmuş. Doktor Şeyhmus'u aradı, 'Biraz daha taburcu etmeyin' dedi. Bana da böyle söyledi. SGK'dan daha fazla para alabilmek için yaptı."

"Fırat Sarı yoğun bakım boşalınca 'Hasta yok, doldur' diyordu"

Cimer şikayetini yapmadan önce Fırat Sarı'dan delil topladığını ifade eden Taşçı, "Fırat Sarı yoğun bakım boşalınca sitem ediyordu. 'Hasta yok, doldur' diyordu. Fırat Sarı, bir günde doldurmanı istiyor. Yoğun bakım ne kadar dolu olursa o kadar para kazanılıyor" dedi. 

Taşçı, savunmasında bir doktorun durumu kritik bir bebek için "Çek fişi gitsin" dediğini ileri sürdü. 

"Batuhan, doktorun 'Çek fişi gitsin' dediğini söyledi"

Taşçı, "Bebek düşünün gözünüzün önünde, müdahale etmezseniz ölecek. Burada zaten mesele doktorun olmaması. Müdahale etmese zaten ölecek. Batuhan (Hemşire yardımcısı) da yardım amaçlı beni arıyor. Doktoru arıyor, doktorun 'Çek fişi gitsin' dediğini söyledi. Rıza Hocaymış doktor ama tanımıyorum, çocuk doktoru olarak biliyorum. O çocuk orada ölüyor" dedi. 

Taşçı, ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir için de "Kendi anlaştığı yerlerden hastaları gönderiyordu ama nasıl yaptığını bilmiyorum. Karşılığında para alıyordur, almaması mümkün değil" ifadelerini kullandı, Şafak hastanesinin yöneticisinin Fırat Sarı'ya oraya sevk edilen her bebek başına 10 bin TL verdiğini söyledi. 

"Nisan ayına kadar müdahale edilmemesinden şikayetçiyim"

Taşçı, "Ben bu düzeni anlattığım ve şikayetçi olduğum zaman nisan ayına kadar müdahale edilmemesinden şikayetçiyim. Hiçbir bebeğe zarar verecek bir şey yapmadım. Evet, hatalarım olmuştur. Paraya sıkışmıştım, 3 kez ilaç sattım. Bir çeteye üye olmadım. Bir bebek ihmalden ölüyorsa orada vazifesi olan doktorun olmaması mı yoksa hemşirenin elinden geleni yapması mı suçtur?" diyerek kendini savundu.

"İlaçları hiçbir zaman ihtiyacı olan bebeğe vermeme durumu olmadı"

Başkanın, yenidoğan bebeklerin solunumu için kullanılan ilaç hakkındaki sorusuna, "Bu ilaçlar bazen ihtiyaç fazlası oluyordu, bunlar da imha ediliyordu. Ama hiçbir zaman ihtiyacı olan bebeğe vermeme gibi bir durum olmadı.

İaç ne kadar çok kullanılmış gösterilirse SGK o kadar fazla para ödüyordu. Bu ilaçlar dolapta birikip ziyan oluyordu. Ben de etrafta dedikodular duydum bu ilaçların satıldığına dair. Ben de Fırat Sarı'dan ihtiyaç fazlası ilaçların satılması için onay aldım. Hasan Basri hastanelerdeki fazla ilaçları alıyordu, ben de satıyordum. Kutusunu 600 TL'ye satıyorduk. Bu eylemi sadece üç kez yaptık. Paradan da komisyon aldık. 2 kez parasını Fırat Sarı aldı. Son satışı biz Fuat Sarı'dan gizli yaptık" şeklinde konuştu.

"'Bu çocuğu yaşatmak için neden uğraşıyorsun, bu çocuk masraflı' dediler"

Taşçı, mahkeme başkanının sorusu üzerine, "Hastane yönetimi ile Fırat Sarı bana, 'Bu çocuk zaten ölecek. Bu çocuğu yaşatmak için neden uğraşıyorsun, bu çocuk masraflı' dediler. Ama ben devam ettim. Tapelerden de görebilirsiniz. 45 gün yaşadı çocuk. Başka çocuk için de olsa tedaviyi kesmezdim" şeklinde yanıt verdi.

"Gıyasettin'i 112'ye zaten şikayet etmiştim"

Mahkeme başkanı, Taşçı'ya, tapelerde geçen Gıyasettin Mert Özdemir'i şikayet etmek istemesinin nedenini sordu. Taşçı, "Ben Gıyasettin'i 112'ye zaten şikayet etmiştim. Başta da usulsüz bebek sevkiyatları oldu. Dosyada geçen 500 gramlık bir bebek var. Ondan da bahsettim. İhmal edilen bebeklerden de bahsettim. Tabii elimde kanıt yoktu. Ama doktor olmayan bir hastanede hemşire tek başınaysa..." şeklinde yanıt verdi.

"Hastaneler dolduruluyordu"

"112'ye şikayet etmeden önce piyasadan bilgi topluyordum. Şikayet edeceğim ama ne diye edeceğim" diyen Taşçı, "Başta söylediğim gibi yoğun bakım ne kadar doluysa hastane o kadar para kazanıyor. Bunu da 112 usulsüz sevkiyatlarla, A hastanesine gitmesi gerek hastaların sürekli B hastanesine gitmesiyle, 3 gün yatması gereken hastaların 5 gün yatırılması gibi yöntemlerle hastaneler dolduruluyordu" ifadelerini kullandı.

"10 saniyede çocuğun öldüğünü ve üstünden zaman geçtiğini anladım"

Taşçı, şunları söyledi:

"Fırat Sarı bana, Medilife hastanesinde 3 gün yatan bir hasta olduğunu, bu hastanın Birinci Hastanesi'ne sevkinin yapılmasını istediğini ama hastanede yer bulamadığını, kendine yer bulana kadar hastanede kalabileceğini beyan ettiğini söylüyor, hastane yönetiminden Emine hanım bana olayı böyle anlattı. Üç gün kalması kaydıyla tamam dedik. Hasta sabaha karşı kötüleşmiş. Tuğçe hemşire beni aradı, durumunu anlattı ama anlatımı çelişkiliydi, durumunun ciddi olduğunu anlamadım. Telefonla çocuğun durumunu stabil hale getirmeye çalışıyorduk. Beni sabah 7 buçuk gibi aradı. Ben hastaneye 9 buçuk gibi gittim. Çocuk siyahiydi, hemşire renginden bir şey anlamamış. Ben de ona çıkabileceğini ve nöbetini devretmesini söyledim.

Ben hastaneye gittiğimde nöbeti devralan hemşire bana hastanın durumunun iyi gözükmediğini söyledi. Gidip baktığımda 10 saniyede çocuğun öldüğünü ve üstünden zaman geçtiğini anladım. Bence bir hemşirenin bunu anlaması gerekiyordu. Sonra Fırat Sarı, 'Tuğçe niye seni aramış, niye başkasını aramamış?' dedi. Daha sonra ben Tuğçe'yi arayıp kızdım. Tuğçe bana bebeğin beslenmesi yapılana kadar hareketli olduğunu, beslenme yapıldıktan sonra kustuğunu sonradan söyledi. Solunum sıkıntısı olan bebeklerin kusması iyi değerlendirilmez. Midelerinden çıkan akciğerlerine kaçabilir."

"Ben bir örgüt kurulduğuna inanmıyorum"

Bilirkişi raporu hakkında konuşan Taşçı, "Bilirkişi raporunda benimle ilgili bulunan kusur şu; benim hastaya anestezi ilacı vermemdi. Ama orada doktor yoktu. Ben o anestezik ilacı vermesem kötü bir işlem olurdu. Ben zaten doktorla konuştuğumda bana bu ilacı yapmamı söylüyordu. Bu ilaç için raporda diyor ki, 'yoğun bakım ünitelerinde bu ilaç kullanılır. Ama hastanın kalbi daha önce durmuşsa yapılmaz' diyor. Ama benim bunu bilme imkanım yok. Ben orada onu yapmak zorundaydım. O saatte hastanede doktor yoktu. Hastanın ilacı bana telefonda söylendi. Fırat Bey beni aradı, yönetimle konuştu, benimle konuştu, yatışı öyle yapıldı. Ben bir örgüt kurulduğuna inanmıyorum. Benim 11 hastanenin koordinesinden sorumlu olduğum yazılmış. Benim 11 hastaneyle, yönetimiyle konuşma kayıtlarım mı var, hesap hareketim mi var? Benim epikriz yazmışlığım vardır. Usulsüz işlem olarak bunu yapmışımdır ama bunları da işlerin hızlanması için şablon şeklinde hazırlamışımdır. Dosyalarına eklemedim" ifadelerini kullandı.

"Neden tutuklananlar hastane sahipleri değil?"

Taşçı, savunmasını şu sözlerle tamamladı:

"27 yaşındayım. 10 yıldır bu sektörde çalışıyorum, yaptığım bazı hatalar olmuştur ilaç satımı gibi. Maddi açıdan sıkışmıştım. 3 kere yapmıştım. Hiçbir örgüte yardım etme eylemim olmadı. Kaya bebek öldüğü zaman şikayet ettim. Nisan ayına kadar beklenilmesinden de şikayetçiyim. Bir çocuk ihmal yüzünde ölüyorsa diğer çocukların ölümü beklenmemeli. Madem bu hastaneler uygun değil neden hala ruhsatları var? Neden tutuklananlar hastane sahipleri değil? Bir bebek ihmalden ölüyorsa orada doktorun olmamasından dolayı mıdır yoksa hemşire müdahale ettiği için midir?

Kasten adam öldürme suçundan tutuklu olması gereken insanlar dışarıda. İddianamenin gerçekleri yansıttığını düşünmüyorum. Olmayan şeyler de var. Benim adım bebek katili olarak haberlerde geçiyor. Benim dışarıda ailem var, bunlar düşünülmeli. Yargı bağımsızdır. Bu kadar kolay olmamalı. Ben de söylüyorum. Usulsüzlükler var ama kimse bir bebeğin ölmesini istemez."


Tutuklu sanık Taşçı'nın savunması ve avukatının beyanının ardından duruşmaya yarın saat 10.00'da devam edilmek üzere ara verildi.

Ne olmuştu?

İstanbul'da gerek olmadığı halde özel hastanedeki yoğun bakım ünitesine yatırılan 12 bebeğin ihmalden öldüğü iddiasına ilişkin olarak Büyükçekmece Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatılmış, soruşturmayı yürüten savcı Y.E. ise makamında tehdit edilmişti. Olayın ortaya çıkması kamuoyunda infial yaratırken, 22'si tutuklu, 47 şüpheli hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iddianame hazırlandı.

İddianamede neler var?

İddianamede şüpheliler için "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından toplamda 177 yıl 6 aydan 589 yıl 9 aya kadar hapis cezası istendi.

İddianamede, ölen 10 bebeğin "maktul", 5 kişinin "müşteki", Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) İstanbul İl Müdürlüğünün "suçtan zarar gören", 19 hastane ve sağlık şirketi "malen sorumlu", 47 kişi de "şüpheli" olarak yer aldı.

Doktor Fırat Sarı'nın lideri olduğu iddia edilen suç örgütünün sevk ve idaresini Doktor İlker Gönen ile 112 Acil Çağrı Merkezi ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir'in yaptığı belirtilen iddianamede, suç örgütünün esas amacının işletmesini devir aldıkları yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin 112 sevk sistemini bertaraf ederek doluluğunu sağlamak, hastaların basamaklarıyla oynama yaparak SGK'den üst sınırdan ödeme almak olduğu aktarıldı.

Sağlık Bakanlığı Müfettişliğince hazırlanan uzman görüşü raporunda, yenidoğan ünitelerindeki 10 bebeğin hayatını kaybetmesine neden olan tıbbı eksikliklere yer verildi. Buna göre, fezlekede maktul olarak yer alan bebek A.K'nin ölümüne ilişkin değerlendirmede, solunum sıkıntısı artan bebeğe devre olmadığı için entübasyonun gecikerek yapıldığı belirtildi. Tekrarlayan resusitasyonlar (solunumu veya kan dolaşımı durmuş bir kişiye dışarıdan yapılan destekleyici müdahale) ile hastanın ertesi güne kadar yaşatıldığı belirtilen raporda, o sırada hastanede bulunması gereken Dr. D.E'nin görevinin başında olmadığı ifade edildi.

6 aylık bebek, doktoru olmayan yenidoğan yoğun bakıma sevk edildi

Raporda, ayrıca hasta yönetiminin hemşireye bırakıldığı da kaydedilerek, bebeğin ölümünden Dr. D.E, ile Dr. İ.G. ve hastane yönetiminin sorumlu olduğu belirtildi. Bebek M.N.O'nun ölümüne ilişkin değerlendirmede de 6 aylık bebeğin çocuk yoğun bakımı yerine, doktoru olmayan yenidoğan yoğun bakımına sevk edildiği, burada da doktorun haberi olmadan hemşirenin müdahalede bulunduğu anlatıldı. Bebek H.K. ile ilgili tespitte ise, hastaya kalp masajı yapıldığı esnada Dr. D.E'nin orada olmaması nedeniyle Dr. İ.G. tarafından olayın örtbas edilmesi için ölüm saati değiştirilerek, epikriz yazdırıldığı aktarıldı.

Sevk edilmeyen bebek hayatını kaybetti

Raporda, bebek Ö.H'ye kalp masajını hemşirelerin yaptığı belirtilerek, bu esnada kullanılan en önemli ilacın adrenalin olduğu, ancak Dr. İ.G'nin hemşirelere "adrenalini kapat" talimatını vererek, yanlış yönlendirme yaptığı vurgulandı.

Raporda ayrıca, bebek M.S'nin, yenidoğan temel bakımının gereklerinin yerine getirilmemesi, ameliyat edilebileceği bir merkeze sevk edilmemesi ve hastayı hayatta tutan "prostavazin" isimli ilaç tedavisinin kesilmesiyle ihmallere bağlı olarak hayatını kaybettiği kaydedildi.

Fezlekede maktul olarak yer alan diğer bebeklere ilişkin değerlendirmede de ihmallere yer verildi.

Dehşete düşüren telefon kayıtları

İddianamede, şüpheliler arasında geçen telefon konuşmalarına da yer verildi. Şüpheli doktor Fırat Sarı ve özel hastanede çalışan acil tıp teknisyeni şüpheli Hakan Doğukan Taşçı arasında hasta sevkleri ve denetim hakkında yapılan görüşmede, Taşçı'nın Sarı'ya "Erişkin yoğun bakıma denetime gelinmesi halinde, ruhsatın ve kuvözlerin değişmesi gerektiğini, panelin fazla olduğunu, monitörün bulunmadığını, yoğun bakım içerisinde bir çok eksiklik ve usulsüz işlemin olduğunu" söylediği iddianamede yer aldı.

​​​​​​​Reyap Hastanesindeki bebek hastaların takibini yürüten şüpheli hemşire Mehtap Sayar'ın şüpheli Hasan Basri Gök'le yaptığı telefon konuşmasında bebek hastanın tedavisinin uygun olmayan koşullarda gerçekleştirildiği anlatılan iddianamede, konuşma içeriğinde şüpheli Gök'ün "Mehtap çocuğu öldür elli satürasyonlu çocuk mu olur" dediği, Sayar'ın ise "Öldüreceğim de öldürsem de bir dert biliyorsun yani" dediği aktarıldı. İddianamede, tedavi yöntemlerinin usulüne uygun değil örgüt faaliyetine hizmet edecek şekilde yapıldığı değerlendirildi.

Şüpheli doktor Şeyhmus Çelik'in hastanede olması gerekirken gitmediği, denetim olması ihtimaline karşı özellikle sabah hastanede bulunması gerektiğinin söylendiği anlatılan iddianamede, şüpheli Gıyasettin Mert Özdemir'in şehir hastanesinden kabulünü yaptığı bebeği, maddi menfaat karşılığında anlaşmış olduğu Fırat Sarı'nın hastanelerine yönlendirdiği kaydedildi.

Aileler anlattı

Hazırlanan iddianamede bebeklerini kaybeden ailelerin ifadeleri de yer aldı. H.H., eşinin hamilelik sürecinde başka bir hastaneye gittiğini ancak doğum aniden başladığında doktorlarının bel fıtığı sorunu yaşadığı için başka bir hastaneye gittiklerini söyledi. Gittikleri hastanede yenidoğan yoğun bakımı servisinde yer olmadığı cevabını alan Hakan H., “112’ye bildireceklerini ve müsait hastane bakacaklarını söylediler. Yaklaşık yarım saat sonra Bağcılar’daki özel bir hastaneden bizi kabul ettiklerini söylediler” dedi.

Soruşturmaya konu olan hastanenin özel ambulansının gelerek kendilerini aldığını söyleyen H.H., “Hastaneye vardığımızda bizimle ilgilenen bir doktor yoktu. Sadece ebe vardı. Sabaha B.Y. İsimli doktor eşimi muayene etti ve sezaryen doğum gerektiğini söyledi. Hamileliğin henüz 25. haftası olduğu için bebeğin daha gelişimini tamamlamadığı bu yüzden anne karnından bir iğne yapacaklarını söylediler” ifadelerini kullandı.

"Bebeğimizi kaybettik"

Doktorun iğneyi yaptıktan sonra da 1 gün beklemek gerektiğini söyleyen H.H., “Ertesi gün eşimi doğuma aldılar. Ameliyat sonrası eşimin de çocuğumun da şu anlık durumlarının iyi olduğunu, bebeği yenidoğan yoğun bakım ünitesine alacaklarını söylediler. İki gün sonra eşimi eve bıraktığım sırada hastaneden aradılar. Doktor beyin benimle görüşmek istediğini söylediler. Yoldayken hastaneden bir daha aradılar. Doktor olduğunu söyleyen biri bebeğimin ölüm haberini verdi. Hastaneye vardığımızda da bebeğimin morgda olduğunu söylediler” dedi.

"Yenidoğan çetesi" nasıl deşifre edildi?

İstanbul İl Sağlık Müdürlüğünün özel hastanelerin denetiminden sorumlu bir doktorun (T.E.) Ocak 2023'te Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi'ne (CİMER) yaptığı başvuru ile olay fark edildi.

Doktor T.E., bazı özel hastanelerde doldurulması gereken yenidoğan yoğun bakım üniteleri defterlerinin boş bırakılması üzerine olayın üzerine gitti.

İddianamede yer aldığı şekliyle doktor, "Ayrıca bebeklerin dosya üzerinde gösterilen sağlık durumları ile fiili sağlık durumlarının uyuşmadığını örneğin entübe olarak kayıtlı gösterilen bebeğin gayet sağlıklı ve nefes alabilir durumda olduğunu gördük. Durumu hastane yetkililerine sorduğumuzda az önce düzeldi gibi cevaplar aldık" dedi.

Ne kadar ceza isteniyor?

İddianamede, şüpheliler Fırat Sarı ve İlker Gönen'in 10 kez "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve 11 kez uygulanmak üzere "resmi belgede sahtecilik" suçlarından toplamda 177 yıl 6 aydan 582 yıl 9'ar aya kadar hapisle cezalandırılmaları talep edildi.

Şüpheli Gıyasettin Mert Özdemir hakkında ise "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi", "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapis istendi.

Diğer şüpheliler hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları öngörülen iddianamede, ayrıca, malen sorumlu olarak belirtilen hastaneler ve hastanelerin bağlı olduğu şirketler lehine "dolandırıcılık" suçu işlenerek maddi menfaat temin edildiğinden, tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, hastanelerin ve şirketlerin kapatılıp mal varlıklarına el konulmasına karar verilmesi talep edildi.

İddianame, gönderildiği Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince değerlendiriliyor.

Savcı tehdit edilmişti

Büyükçekmece Cumhuriyet Savcısı Y.E'nin, bu soruşturmayı yürüttüğü sırada, bazı şüphelilerin tahliyelerini gerçekleştirmezse suikast yapılacağı ve ailesine zarar verileceği yönünde tehdit edilmesine ilişkin yürütülen ayrı soruşturmada da 12 kişi jandarma ekiplerince gözaltına alınmıştı. 4 kişi serbest bırakılırken, adliyeye sevk edilen 8 şüpheliden 5'i tutuklanmış, 3'ü hakkında da adli kontrol kararı verilmişti.

19 hastane ve sağlık kuruluşu "malen sorumlu" sayılmıştı

Fezlekede, Özel Avrupa Şafak, Özel Bağcılar Medlife, Özel İstanbul Şafak Hastanesi, Silivri Kolan Hastanesi, Özel Reyap İstanbul Hastanesi, Özel Doğa Hospital, Özel Avcılar Hospital, Özel TRG Hospitalist, Akabe Sağlık Tesisleri Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi, Doğamed Sağlık Hizmetleri Sanayi ve Ticaret AŞ, Ekip Sağlık Hizmetleri Ticaret Anonim Şirketi, Güney Hastanesi Sağlık Hizmetleri LTD ŞTİ, Medilife Sağlık Hizmetleri Ticaret Limited Şirketi, Özel İstanbul Şafak Sağlık Hizmetleri ve Ticaret Anonim Şirketi, Refik Arslan Sağlık Hizmetleri ve Ticaret Anonim Şirketi, Reyap Sağlık Hizmetleri Anonim Şirketi, Yonca Sağlık Hizmetleri Limited Şirketi, Medisense Sağlık Hizmetleri Şirketi ile GMZ Sağlık Hizmetleri İnş. ve Tur. Ltd. Şti. de "malen sorumlu" olarak yer aldı.

T24

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.