Önceki yazımızda; Eğer mideden gelen yiyeceğin “PH değeri normalden yüksek olursa” (2 civarında olmalıdır), on iki parmak bağırsağı “kolesistokinin hormonu üretmez.” Bu hormonun üretilmemesi halinde ise pankreas uyarılmaz ve gerekli sindirim enzimlerini salgılamaz.
Demiştik. Bugün kaldığımız yerden devam edelim;
Neticede süreci kötü bir sindirim ve emilim takip eder. “Kazomorfin, glutenomorfin gibi tam sindirilmemiş proteinler,” hasarlı bağırsak duvarından emilerek kana karışır ve “alerji” gibi bağışıklık reaksiyonlarına yol açar. Pek çok temel vitamin, mineral ve aminoasitler özümsenemez.
Kötü sindirilen karbonhidratlar, “anormal bağırsak florası tarafından kullanılıp alkole, asetaldehite ve diğer toksinlere dönüştürülür.” Yağlar sindirilemediği için yağ da çözülebilen “son derece önemli,” A-D-E- K vitaminleri ve omega-3 gibi temel yağ asitleri eksik kalır. Diğer sindirilemeyen yiyecekler ise, sindirim yolunda çürür ve “tüm vücuda zararlı hale gelir.”
“Mide asidinin azlığı sadece sindirimi mahvetmekle kalmaz,” başka ciddi olumsuzluklara da yol açar. Normalde aşırı asitli ortam nedeniyle sindirim sisteminin bakteri ve mantarlar açısından en düşük nüfus yoğunluklu bölgesi midedir.
Ancak düşük asitli (Ph değeri yüksek) bir midede, “heliko bakteri, campillo bakteri, pylori, candida, E-coli, salmonella, streptococci” gibi değişik türden pek çok “patojen ve fırsatçı bakterilerle çeşitli mantar türleri,” mide duvarında yaşama ve çoğalma ortamı bulurlar. Düşük asitli midede yaşayan patojen bakterilerin pek çoğu, karbonhidratları “Özellikle de işlenmiş olanlarını tüketmeyi çok sever.”
Normalde karbonhidrat sindirimi ağızda tükürük ile başlar, mideye ulaştığında mide asidi tarafından sindirimi durdurulur ve 12 parmak bağırsağına geçinceye kadar bekletilir.
Ancak düşük asitli midede patojen bakteriler karbonhidratları, “özellikle rafine karbonhidratları fermente etmeye başlar.” Fermantasyon sonucunda genellikle toksinler ve gaz açığa çıkar.
(Devam edecek)
Hafta sonunun yeni umutlara vesile olması dileğiyle…