Bildiğimiz yaratılmışlar içerisinde Allah’ın şah eseri olduğuna inandığım insan; yedikleri, içtikleri, soludukları, kullandıkları ile kendini harabeye çevirip, yok eden yegane canlı türüdür. Allah tarafından kendisine akıl, irade ve öğrenme becerisi verilmiştir. Ancak yapması gerekirken yapmadıklarından ve yapmaması gerekirken, yaptıklarından da sorumlu tutulmuştur. Hür iradesi ile de, en iyi ile en kötü arasında tercih hakkı kendi inisiyatifine bırakılmıştır. Bu nedenle başımıza gelen her çeşit hastalık da, her türlü kilo problemi de kendi tercihlerimiz sonucu elde ettiklerimizdir.
Dengeli beslenme; büyümek, gelişmek, kaliteli, sağlıklı, enerjik ve üretken bir hayat sürdürebilmemiz için ihtiyacımız olan, karbonhidratlar, proteinler, elementler, mineraller, vitaminler ve yağ asitleri gibi makro ve mikro gıdaları temin edebilmek amacıyla, belirli zamanlarda, kurallarına uygun ve dengeli bir şekilde düzenli olarak yapılması gereken bir eylemdir.
Tüm hayvanların neyi, ne zaman ve ne kadar yemeleri gerektiği, ilahi bir programla belirlenmiştir. En vahşisi bile acıkınca avlanır, doyana kadar yer ve bir daha acıkıncaya kadar da avlanmaz. Hiç kimse (evlerde yada çiftliklerde, insan eliyle beslenenler dışında) doğal yaşamında, şişman yada obez bir tek hayvan gördüğünü söyleyemez.
Fakat insan bir çok konuda olduğu gibi, beslenme konusunda da kendi iradesi doğrultusunda serbest bırakılmıştır. İstediği zaman, istediği şekilde, istediği şeyleri, istediği kadar yer; istediği kadar içer. Sağlığımız için doğru olanı ise, İrademizi ve aklımızı kullanarak, canımızın istediklerini, istediğimiz kadar yemekten ziyade, vücudumuzun ihtiyaç duyduğu doğru gıdaları, gerektiği şekilde, gerektiği kadar yemeye çalışmamızdır.
Yeryüzünde bir birinin aynı olan iki tane çakıl taşı yada iki adet kar tanesi bile bulmak mümkün değildir. Aynı şekilde hiç bir insanın dudak izi, dil izi, parmak izi, burnu yada sesi bir başkası ile asla aynı değildir. Buradan şu sonuca varabiliriz; “Dünyada tıpatıp bir birinin aynı olan iki insan yoktur”. Her insanın farklı bedeni, farklı yetenekleri, farklı zayıflıkları ve farklı gıda ihtiyaçları vardır. Halbuki bütün diyetler, tüm insanların metabolizması aynı şekilde çalışıyor düşüncesiyle hazırlanmaktadır.
Dünyada milyarlarca insan yaşıyor. Bunların hepsi de çok farklı şekilde, çok farklı gıdalarla besleniyor ve çok farklı hastalıklara yakalanıyor. Dünyanın hiçbir bölgesinde, bilim insanlarına yada beslenme uzmanlarına, kusursuz sağlıklı bir beslenmenin ne olduğu yönünde örnek teşkil edecek, gelişmiş, üstün, çok uzun ve sağlıklı yaşayan çok kalabalık bir insan topluluğu yoktur. Bu kadar farklı insanların aynı diyet programlarını uygulayarak yada aynı besin maddelerini yiyerek, aynı neticeyi almaları da mümkün değildir.
Elbette sağlıklı ve uzun yaşayan, Karadeniz kıyılarında yerleşik Abaza’lar, Himalayalar da yaşayan Hunzalar, And dağlarında yaşayan çeşitli kabileler gibi, küçük insan toplulukları, yada bireyler vardır. Ancak bunları da örnek alarak, herkese uygulanabilecek, net beslenme ve sağlık programları yapabilmemiz mümkün değildir.
Burada kesinlikle yapılması gereken şey, “Sindirim sisteminin fabrika ayarlarını bozmadan”, sadece yanlış yada doğru beslenme kurallarının ve davranışlarının tespit edilip, değişik sonuçları dikkate alınarak, insanlar için yararlı yada zararlı olduğu kabul edilen, genel tavsiyeler hazırlayabiliriz. Her insanda bu tavsiyeler doğrultusunda, kendi sağlık sorumluluğunu kendisi üstlenerek, vücuduna en uygun beslenme ve sağlıklı yaşam programını yapabilmelidir.
Günümüzde medya aracılığıyla yapılan “Algı operasyonları, her zaman gerçeklerden çok daha baskın durumdadır”. Yirmi yıla yakın bir zamandır, halkımızın içinde bulunduğu beslenme kargaşasını araştırıyorum. Görünen şekliyle ortalama bir insan, neleri nasıl yiyeceği ve nelerden uzak duracağı konusunda şaşkın, bıkkın ve yeterli bilgiye sahip değil.
Ülkemizde bir çok konuda olduğu gibi, beslenme konusunda da alabildiğince bilgi kirliliği mevcuttur. Çünkü sağlık konusunda olduğu gibi, beslenme konusu da parça parça ele alınıp incelenmektedir. Genellikle gıda maddeleri küçücük biyokimyasal parçalarına kadar araştırılarak, buradan beslenme ve sağlık üzerindeki etkileri ile ilgili, kapsamlı ve kesin sonuçlara varmaya çalışılıyor. Neticede çok çelişkili sonuçlar elde edilerek, “Aynı konuda, taban tabana zıt bilgileri”, aynı eğitime ve kültüre sahip, aynı unvanı taşıyan iki bilim insanının, ağzından, sık sık duymamız mümkün olabiliyor.
Bunlara birde “Satacakları mamulün besin değerinden ziyade, raf ömrü, görüntüsü, pazar durumu ve satılabilirlik” gibi özellikleri daha önemli olan, gıda üreticilerinin “Yanıltıcı reklamları”, ile diyetisyenler hatta doktorlar tarafından verilen “Tutarsız, bir biri ile çelişen tavsiye ve diyet programlarını” eklediğimiz vakit, tüketicinin şaşkın ve bıkkın olması çok da anormal gelmiyor.
Günümüzde; yiyeceklerin sindirim sisteminde hazmı ve emilimi ile, buna bağlı olarak beslenme çeşitliliği ve şekli konusunda, birbiriyle taban tabana zıt çok çeşitli görüşler ve tavsiyeler vardır. Konunun uzmanı olduğu iddia edilen bir çok bilim insanından, bazıları tek tip beslenmeyi, bazıları üç öğünü tavsiye ederken, bazıları ara öğünlerle birlikte sekiz öğünü tavsiye ediyor. Hazırlanan diyet programlarının bir kısmı sadece protein ağırlıklı beslenmeyi önerirken, bir kısmı karbonhidrat ağırlıklı beslenmeyi öneriyor. Kimisi sadece günlük alınacak kalori miktarından yola çıkarken, kimisi yağı sınırlandırarak, yağın cinsini ve kalitesini dikkate almadan bütün yağları yasaklıyor.
Gıda maddelerini ve sindirim sistemini parça parça ele aldığımız vakit, bu çıkarımların doğruları da vardır, yanlış tarafları da vardır ve tamamı da “Çok büyük bir bütünün, çok küçük parçalarıdır”. Ancak buradaki en büyük yanlış, bilim adına uzmanlaşma etiketi arkasına takılarak, muazzam bir bütünlük içerisinde çalışan insan vücudunun ve sindirim sisteminin, “Binlerce parçaya ayrılarak” incelenmesi, her bir parçanın ayrı ayrı değerlendirilmesi ve asıl önemlisi de “Tek yaratıcımız olan Allah’ın insan vücuduna (hücrelerine kadar) yüklediği, sayısız program ve yeteneğin göz ardı edilmesidir”.
Çorba, salata, ana yemek, tatlı ve yanında içeceklerden oluşan bir tek öğünde bile; farklı şekillerde farklı besinlerle bağlantılı binlerce biyokimyasal alırız. Lokmayı ağzımıza aldığımız andan itibaren, “Sonsuz derecede karmaşık kimyasal bir süreç başlar”. Aldığımız besin kimyasallarının her birisi, diğer besin kimyasalları ve vücudumuz da salgılanan (sadece tükürük bezi ile salgılandığı tespit edilen aktif madde sayısı 300 civarındadır) kimyasallarla, sağlıklı olmamız için en büyük faydayı sağlayacak şekilde, sayısız reaksiyonlara girer.
Bu reaksiyonlar sonucu ortaya çıkan kimyasallar, (hücrelerimize kadar) tüm vücudumuz da çok karmaşık kontrollerden geçirilerek dikkatlice tasnif edilir. Bu tasnif sonucu, her bir mikro gıda maddesinden nereye ne kadar ihtiyaç olduğuna ve ne zaman ulaştırılması gerektiğine karar verilir.
Lokmayı ağzımıza aldığımız andan itibaren çok itinalı bir şekilde gerçekleşmeye başlayan, sonsuz derecede karmaşık biyokimyasal sürecin nasıl gerçekleştiği bugüne kadar çözülememiştir ve bugünden sonrada çözülebilmesi mümkün değildir.
Genel sağlığımız ve sindirim sistemi üzerinde, bilimsellik adına sürdürülen çalışmaların tamamı “Materyalist bir görüş ve düşünceyle yapılır. Yaratıcı ve yaratılmışlık kavramları tamamen saf dışıdır ve hiç dikkate alınmaz”. Halbuki “En küçük zerreden tüm evrene kadar”, akıl almaz derecede karmaşık ve sayısız yaratık, muazzam bir düzen içerisinde, belirli bir süre varlığını sürdürür ve (insanlar tarafından bir müdahale olmaması şartıyla), var olduğu sürece de bu düzen hiç bozulmaz.
Ben sindirim sisteminin de böyle bir düzen içerisinde çalıştığına inanıyorum. Midemizi gereksiz yere boş rafine ürünlerle tıka basa doldurmadan, İhtiyacımız olan gıda maddelerini, (makro ve mikro gıdaları) belirli bir denge içerisinde, yeterince almamız halinde sindirim sistemimizin hiç problemsiz bir şekilde çalışacağından eminim.
Çünkü bütün diyet programlarının temelini teşkil eden, hiçbir gıda maddesi “Proteinler, karbonhidratlar, yağlar, nişastalar yada lifler olarak” tek başlarına bulunmazlar. Doğal olarak yetiştirilmiş yada üretilmiş , binlerce çeşit yiyecek ve içecekten hangilerini yersek yiyelim, bunları ağzımıza aldığımız (sindirimin başladığı) andan itibaren, “Karbonhidratlar, proteinler ve yağlar” olarak üç sınıfta toplanır. “Tek başına bir tek kuru fasulyeyi bile hap gibi yutsak” (çok farklı oranlarda da olsa) proteinleri, karbonhidratları ve yağları birlikte almış oluruz.
Yirmi yıla yakın bir süredir yaptığım araştırma deneyimler sonucu; yürekten inanarak diyorum ki, “İhtiyacımız olan binlerce çeşitlilikteki bu gıdaları yaratan Allah, mutlak surette bunların sindirilmesi için gerekli olan sistemi de ona göre yaratmış ve programlamıştır”. Yeter ki biz bu programı bozacak şekilde davranıp, beslendiğimizi zannederek, midemize; içine atacağımız her şeyi hazmedilmek üzere itirazsız kabul eden bir öğütücü muamelesi yapmadan, dolu ya da boş rafine ürünlerle rastgele tıka basa doldurmayalım.
Eğer Sorumluluğunu bilen insanlar olarak, çeşitli gerekçelerle, ikide bir vücudumuzun “Fabrika ayarlarıyla oynatmadan” , yiyecek eşittir sağlık kuralına uyarak, “Yemek için yaşamayı bırakıp, yaşamak için yemeyi” öğrenip kendimize uygun bir programı, inanarak, istikrarlı bir şekilde uygulayarak hayat tarzımız haline getirirsek, “Fazla kilo ve hastalıklara karşı başarılı olamama ihtimalimiz yok gibidir”.
TOKSİNLERDEN UZAK SAĞLIKLI BİR YAŞAM VE DENGELİ BESLENMENİN SAĞLAYACAĞI FAYDALARDAN BAZILARI
-Her yaşta kendinizi daha enerjik hissedebilirsiniz. Kilo probleminiz olmaz, varsa mevcut fazlalıklardan kurtulabilirsiniz.
-Kolesterol seviyenizi dengeleyebilirsiniz.
-Kalp ve damar hastalıklarını önleyebilir, hatta iyileştirebilirsiniz.
-Başta yemek borusu, mide, pankreas, kolon, prostat meme (meme kanseri olanlardan yüzde doksanının bağırsaklarının normal çalışmadığı görülmüştür) kanserleri olmak üzere, tüm kanser türleri riskinizi azaltabilirsiniz,
-İlerleyen yaşlarda görme yeteneğinizi koruyabilirsiniz.
-Özellikle tip iki diyabeti önleyebilir, eğer varsa iyileştirebilirsiniz.
-Damar tıkanıklığı, yüksek tansiyon ve felci önleyebilirsiniz.
-Böbrek ve safra kesenizde taş oluşumunu önleyebilirsiniz. Doğacak bebeğinizin tip bir diyabet ve genetik denen bir çok hastalığa yakalanmasını engelleyebilirsiniz.
-Kabızlık ve ishal gibi sindirim bozukluğunu ortadan kaldırıp hemoroidi önleyebilirsiniz.
-Erken bunama, Parkinson ve Alzheimer gibi yaşlılık hastalıklarını önleyebilirsiniz.
-Bulunduğunuz yaşınızdan daha genç görünerek, daha sağlıklı ve uzun bir ömür geçirebilirsiniz.
-Asıl önemlisi Bağışıklık Sisteminizi güçlendirerek tüm hastalıklara karşı direncinizi arttırabilirsiniz.
Herzaman ki gibi yine ufuk açıcı bir makale....teşekkürler
Bunları uygulama disiplinini nasıl kazanabiliriz ile alakalı da bir yazı bekliyoruz.