Ülkeye bir kar yağdı, hayat durma noktasına geldi.
Herkes birbirini suçlarken eziyetini yolda kalan insanlar çekti.
İmamoğlu’nun İngiliz elçisi ile yedi yemek mobeselere düştü.
Bu ne anlama geliyordu, kimse bu yönüne bakmak istemedi.
Bunlar alınması gereken bir şifre miydi?
Kar kalktı, yollar açıldı ama tartışmalar devam edecek gibi.
Bu karlı havadan tozlu bulanık bir yola girelim.
..
Yolu Diyarbakır’dan geçirmek.
Bu ifadeler “İktidar olmanın mı" yoksa “İcazet almanın mı" bir şifresi
Yoksa ikisi aynı anda mı gerçekleşiyor.
İcazet alıp iktidar oluyorsunuz.
Ve icazet verenlerin isteklerini yerine mi getiriyorsunuz?
Eğer böyle ise bu anlamda insanın aklına şu geliyor :
AKP iktidarının sonu geldi de yeni bir icazetçi mi bulundu?
Şimdi bu nereden çıktı diyebilirsiniz..
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 'Bu ülkeye demokrasi gelecekse, demokrasi olacaksa, herkes kimliğinden, inancından ötürü ötekileştirilmeyecekse bunun yolu Diyarbakır’dan geçer..' dedi.
Bu ağızlar bu milletin içinden çıkan insanların ağızları olmamalı.
1990’lı yıllarda Fransa başkanı Miterand’ın eşi Daniella Miterand ve Alman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Roth Türkiye ziyaretlerine Diyarbakır’dan başlarlardı.
Şimdiki ABD başkanı Biden, başkan yardımcısı iken Türkiye geldiğinde o zamanki Diyarbakır baro başkanı Sezgin Tanrıkulu ile (Şimdi CHP İstanbul milletvekili) ve o tarihte Ak Parti Milletvekili Galip Ensarioğlu ile görüşmeler yapmıştı.
İnsanlarımızın bu icazetlerle canı çok yandı vesselam.
Diyarbakır neden ayrı bir parça gibi düşünülüyor. Bunu anlamak mümkün değil.
Diyarbakır kadim bir Türk şehridir. Eğer değerlendirilecekse Anadolu’nun bütünüyle değerlendirilmelidir. İstanbul gibi, İzmir gibi, Trabzon, Van, Muğla, Kırıkkale gibi.
Bu ayrıcalıklar niye?..
Diyarbakır için geçmişte, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de, başbakan olarak 1992'de "Kürt realitesini tanıyoruz" ifadesini kullanmıştı.
Necmettin Erbakan da Kürtlerin gönlünü okşamaktan geri durmamış, okullarda okutulan Andımız’a tepki göstererek “Okullarda çocuklara ‘Ne mutlu Türküm diyene’ diye bağırtıyorlar. Bu yanlış, Türk böyle derse Kürdün de ne mutlu Kürdüm deme hakkı doğar” cümlelerini kurmuştu. O zaman, Çerkez, Tatar, Laz ne kullanacak. Bu ayırımcılığı körüklemenin anlamı nedir.
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz da 16 Aralık 1999'da başbakan yardımcısı olarak gittiği Diyarbakır'da "Avrupa Birliği'ne üyeliğimize giden yolun Diyarbakır'dan geçtiğine inanıyorum" demişti. Ancak bu söz slogandan öte gitmemişti.
Bu söz daha sonra 14 şubat 2004 de zamanın Başbakan’ı Erdoğan tarafından kullanıldı.
"Ben özellikle Diyarbakır’a çok farklı bakıyorum. Ben istiyorum ki, hani şu anda Amerika’nın da düşündüğü 'Büyük Ortadoğu Projesi' var ya Genişletilmiş Ortadoğu, yani bu proje içerisinde Diyarbakır bir yıldız olabilir. Bir merkez olabilir. Bunu başarmamız lazım" diyordu.
Bunlar çok iddialı laflardı. Arkasında da Amerika’nın varlığından bahsediyordu.
2009 yılında "Kürt sorununun çözümü için yeni bir çalışma başlattık" demişti.
2010'da ise "Ben bir Başbakan olarak Kürt sorununu savunuyorum ve savunmaya da devam edeceğim" ifadelerini kullanmıştı.
2011'den sonra ise "Bu ülkede artık Kürt sorunu yoktur. Kabul etmiyorum. Bu ülkede Kürt kardeşimin sorunu var, ama Kürt sorunu artık yok" demişti.
2015'te ise Kürt sorunu ile ilgili "Kardeşim ne Kürt sorunu ya?" sözleriyle siyaset tarihine damga vurmuştu.
..
Şimdi de Sayın Kılıçdaroğlu!
HDP ile yol yürümek mi istiyor?
Ak Partinin 2013’te başlattığı adına “Çözüm” denilen süreci yeniden Türkiye’nin gündemine getirmeyi mi amaçlıyor?
Bunun için bir yerlerden işaret mi aldı? Ki bu ifadeleri tekrar gündeme taşıyor.
Devam eden sürece baktığınız zaman sanki muhalefet dizayn edilmiş.
İktidar tasfiye edilmeye hazırlanıyor.
Bu kadar zam, bu kadar enflasyon, bu kadar ağır şartlar sanki bir yıkıma doğru gidiyor.
Hiç kimse geçim derdine çare olmaya yanaşmıyor.
Sanki vatandaş bir yöne yönlendiriliyor.
Ve gelecek olan iktidara zemin hazırlanıyor gibi.
..
İktidarın kim olacağı bizi ilgilendirmiyor.
Ancak İktidara talip olan bütün partilere bu millet adına sesleniyorum;
Bırakın artık şu dışarıya bağımlılık politikalarını.
Türk insanının oluşturduğu bir birliktelikle kurun artık bu milletin dirliğini.
Hareket Mustafa Kemal’in kurduğu Ankara’dan başlasın ve bütün Türkiye’yi kucaklasın..
teşekkürler, yüreğinize güç kuvvet dileriz.