Gündem çok hızlı bir şekilde akıyor.
Gecikmeli de olsa arkasından yetişmeye çalışıyoruz.
Bir tarafta “Dağda bir kuzu kaybolsa ondan ben mesulüm“ diyen Hz. Ömer gibi bir zihniyet,
Bir yanda “Bir velet öldü diye cemaatleri mi kapatacağız “ diyen bir düşünce, (BBP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Namık Akdoğan’ın söylemi)
Diğer yanda “Bakanlığın denetlediği bir yurt değil, sadece bir apartman dairesi” diyerek iktidarın tarzını ortaya koyan bir düşünce,
Diğer yanda “Yobazlara bırakmayacağız” hücumlarının ağırlaştığı bir kitle!
Ve konunun kaynağı olan “Ben Müslüman değildim. Bundan ailemin haberi yoktu” diyerek baskılara dayanamayıp ömrünün baharında intihar eden bir genç…
Acaba bu hale nasıl geldik, diye hiç düşündünüz mü?
Olay “Dindar bir nesil yetiştirmek projesinden” daha vahim bir boyuta kayarak “Müslümanlığı kabul etmeyip intihara sürüklenen” bir projeye dönüşmüş gibi.
Siz yaşamadığınız bir dini,
Kurallarına uymadığınız bir kitabı,
Sünnetini uygulamadığınız bir peygamberi,
Kendi çocuklarınıza nasıl anlatacaksınız?
Kendi çocuklarınıza yaşamadığınız bir inancı böyle yap diye nasıl dayatacaksınız?
Kur’anı Kerim’in süslü bir kap içinde odanın en yükseğine asılı olduğu bir ülkede,
Onun kurallarını ayaklar altına alıp çiğniyorsanız boşuna kendi kendinize sofuluk taslamayın.
Bir ülkede Peygamberin hadislerine uymayıp, onun gibi yaşamayıp, işine geldiği gibi hareket ediliyorsa,
Sonra kalkıp Dünyada Hz. Peygamberin karikatürünü çizdi diyerek boşuna telin mitingleri düzenlemeyin..
Bu ülkede zinayı suç olmaktan çıkarırsanız,
Devleti yağmalayanları ön kapıdan alıp arka kapıdan çıkarırsanız,
Rüşvet, iltimas ve benzeri suçlarda mahir olanları devletin üst kademelerine çıkarırsanız,
Milli eğitimi de bir eğitim ve öğretim aracı olmaktan çıkarırsanız,
On beş maaş verip, ihaleler verip devletin malını yakınlarınızın üzerine çıkarırsanız,
Adaleti zenginlere hizmet eden bir vaziyete getirip adil olmaktan çıkarırsanız,
Allah’ın ayetleriyle, bu insanların inançlarıyla alay edenleri tepenize çıkarırsanız,
Kadınları analık görevi yapmaktan uzaklaştırıp, onların güvenliğini sağlamaktan çıkarırsanız,
Sonra bunları “Bize Allah yaptırıyor” diyerek sorumluluğunuzu aklınızdan çıkarırsanız,
Ondan sonra gelecek nesile bir şey anlatamazsınız.
Kadın analık görevini bırakarak,
Toplum içinde çalışma hayatına atılmak istiyorsa,
Ve bu yönde devletin desteği bulunuyorsa,
Kendi çocuğuna kendisi bakmayıp, bakması için başka bir kadın aranıyorsa,
Kimse kusura bakmasın o çocuktan bir hayır çıkmaz.
Anne şefkatinden yoksun,
Aile ortamının güvenliğinden yoksun,
Her şeye özlem duyup yetişen bir çocuk elbette boşlukta kalacaktır.
Cennet anaların ayakları altına serilmiş bir berattır. Yaradan tarafından verilmiş bir nimettir.
Bu nimet kendisine “Analık” görevi karşılığı verilmiştir.
Bu görevi tepen kişiden de bu berat tekrardan alınır.
Buradan aklımıza şöyle bir soru takılabilir. “Kadın çalışma hayatında olmayacak mı”
Bu bir tercih meselesidir.
Elbette asli görevinizi terk etmemek kaydıyla bu işler mümkündür.
Bir yandan dünya nimetlerine kapılıp gitmek,
Diğer yandan Yaradan’ın analara sunduğu bir nimet.
Hangisini tercih ederseniz ona göre karşılığını bulursunuz.
“Cennet anaların ayağı altındadır” beratını tepip dünya nimetlerinin peşinde koşmaya çalışan bir kadının ayakları altından cennet de kayıp gider. Bakmakla yükümlü olduğu çocuk da elinden kayıp gider. Sadece çocuğuna bakan kadın için para kazanmış olur. Kendi nefsini tatmin etmekten öteye geçemez.
Toplumun ayakta kalması, sağlam ve güçlü bir aile yapısının oluşturulmasıyla mümkündür.
Bu yapıyı oluşturamayan toplumlar Tarihteki yerlerini alamazlar. Ya da çok virane bir şekilde tarih sahnesinde barınırlar.
Ciddi manada bir aile yapısı oluşturulması yönünde seferberlik ilan edilmelidir.
Devlet acilen aile yapısını güçlendirecek tedbirler almalıdır.
Kadının ve çocukların yetişmesine katkı sağlayacak destekler verilmelidir.
Ancak bu şekilde geleceğe güvenle bakan,
Kendisine öz güveni olan birey yetiştirmek mümkün olacaktır.
Aksi takdirde lokal tedbirlerle her zaman hüsran yaşanacaktır.