İman ve sevmek iç içe girmiş iki kelimedir.
Van Goethe’de aynen bu tarifi yapıyor; “Sevmek inanmak demektir" Yani ortada kalbi bir durum var demektir.
Sevginin olduğu yerde her şey güllük gülistanlıktır. Çiçekler bir başka güzel açar. Rüzgar bir başka serinlikte doğar. Bülbüllerin ötüşü bile bir başka güzeldir. Güneş en güzel, en parlak ışıklarını salarak doğar sabahlarda. Bu nedenle G. Chapman; “Sevgi, doğanın ikinci güneşidir" der.
Sevginin zuhur ettiği yer kalptir. Dil değildir. Bu nedenle söylemekle, konuşmakla sevgi olmaz. Sevda olmaz. Bir kişinin kapısını çalarak ben seni seviyorum denmez. Kişinin yüreğine girdiğiniz zaman sevgi zuhur eder. İşte Şems-i Tebrizi bu kapıya işaret eder; “Kapımıza değil kalbimize vuran buyursun”
Sevginin döküldüğü yer de gözdür. Sevgilerimiz sözlerimizde değil, bakışlarımızda belli eder kendisini. Dünyanın en şiddetli şimşekleri orada çakar. En hisli duygular oradan dökülür. Pus inecekse ilk önce gözlere iner. Bu nedenle bakışlardan belli olur sevgi davranışlarımız. Osho sanki insanların gözlerindeki bu manayı çözmüş gibi "Sadece sevgi dolu bir bakış, bir insanın hayatını değiştirebilir" diyor.
Bu bakışlar boş olmayacak. Bu bakışlar farklı yönlere çevrilemeyecek. “Sevmek, insanların birbirlerine bakmaları değildir, birlikte aynı yöne doğru bakmalarıdır" diyor Andre Gide.. Bu bakışlar öyle bir duyguları yükler ki, insanın kalbinde kötülükten yana ne varsa alır götürür saba yeli gibi. “İnsan, yalnızca sevdiği zaman kötülük etmez” der Anatole France.. Neşet Ertaş’da “Nerde bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur. Çünkü kötü insanların türküleri yoktur" diyor. Seven insanın sevdası türkülerinde yankılanır.
Sevgi yoksa iman yok,
İman yoksa cennet yok.
Peygamber Efendimiz ne buyuruyor ;
‘Sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız’
Sevmek öyle ucuz bir kelime değil.
Seviyorum demekle sevmek olmuyor.
Hele hele Peygamberi seviyorum demek hiç de öyle kolay değil.
Kalkıp da Medine-i Münevvere’ye varmak Peygamber sevgisi değildir.
Onun mübarek kabri şerifine de yüz sürmek sevgi değildir.
Peygamber (SAV) şöyle buyurmaktadır:
“Sizden biriniz beni annesinden-babasından, çoluk-çocuğunuzdan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz.” [Buhari, Sahih, İman, 2/8 (I;9)]
Demek ki, Peygamberi sevmek için anadan, babadan, çocuklardan daha çok sevmek gerekiyor.
Seveceğiz sevmesine de sevgimizi nasıl göstereceğiz.
Mecnun çölde Leyla’yı ararken namaz kılmakta olan bir bedevinin önünde geçer.
Bedevi namazı bozarak hemen Mecnun’un yakasına yapışır.
Bre zındık sen nasıl olur da sevgilimle benim arama girersin, der.
Bunun üzerine Mecnun bedeviye ;
Benim Leyla’dan başkasını gözümün gördüğü yok. Sen nasıl olurda sevgilinin yanında iken beni görürsün, der.
Bizim gözümüzün de Peygamberden başkasını görmemesi gerekir.
Bu sevginin nasıl olacağını yine Peygamber Efendimizin dilinden dinleyelim.
"Kim benim sünnetimi ihya ederse beni sevmiş olur. Beni seven de cennette benimle beraber olur”
Nitekim Hz. Ömer:
"Ey Allah'ın Rasûlü! Ben sizi canımdan başka her şeyden daha çok severim." dedi Peygamberimiz: "Ey Ömer, canımı kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, beni canından daha çok sevmedikçe olgun mü'min olamazsın." buyurdu. Peygamberimizi dikkatle dinleyen Hz. Ömer:
"Ey Allah'ın Resûlü, vallahi ben şimdi sizi canımdan da daha çok seviyorum." deyince Peygamberimiz: "İşte Ya Ömer, şimdi olgun mü'min oldun." buyurdular.
Bizim Petrus’un dediği gibi bir sevgiye ihtiyacımız var ;
“Her şeyden önce birbirinizi candan sevin. Çünkü birçok kötülüğü örter"
Her şeyin bir yurdu var bir ili var
Gül açan dalların öten dili var
Mecnun gibi çöle düşen garibi
Ölesiye seven bir sevgili var.
(Dermanî)