Bursa Arena E'Gazete
2021-01-17 14:32:54

Sağlık mı Ekonomi mi?

CAN PULAK

17 Ocak 2021, 14:32

Herşeyin başı sağlık. Sağlık olmadı mı, hayatın tadı tuzu yok. Doğru ama yoksulluğa doğru hızla giden bir toplumun da, bağışıklık sistemini koruması ve hastalanmaması için iyi beslenmesi, bırakın iyiyi normal beslenmesi şart.

Televizyonlarda geçim sıkıntısı çeken, gırtlağına kadar borçlu, akşamları evlerine ekmek götüremeyen ve çöpleri karıştıranları gördükçe yüreğim sızlıyor. Lokmalarım gırtlağıma diziliyor. Biz komşusu açken tok yatmayan bir inancın, bir vicdanın, bir terbiyenin insanlarıyız. Nasıl bu hallere düştük, nasıl fakirleştik? Bunların kavgasıyla, gürültüsüyle vakit geçirmenin sırası değil. Millet önce önlem, sonra merhamet, arkasından da şefkat bekliyor. İnanın milletin şefkate, kendisini sarıp sarmalayacak büyüklerimize, çaresizliğine merhem olacak idarecilere çok ihtiyacı var.

Şu kavgacı, keskin ve yaralayıcı dilimizi mutlaka düzeltmeliyiz. Kavgayla şefkat ve merhamet duyguları yan yana gelemez. Ayrıca "uçuyoruz, büyüyoruz, dünyanın en hızla büyüyen ülkesiyiz" laflarını da bir yana bırakalım. Açlık ve yoksulluk fotoğraflarının burnumuza kadar dayandığı şu günlerde siyasete değil, elbirliğiyle çare ve tedbirlere öncelik vermeliyiz. Karanlık tablolara bakıp, muhalefetin de ellerini oğuşturmaması, "bunların sonu geldi" gibi bir sevince kapılmaması lazım. Böyle bir anlayış hepimizin sonunu getirebilir.

Aylardır Korona’yı konuşuyoruz. Milletin dertleri, Korona’nın ardına düştü. Şimdi de aşı meselesini tartışıyoruz. Aşı aşağı, aşı yukarı.. Elbette konuşup muhasebesini yapacağız bu işin. Ama ülkenin asıl sorunlarını pas geçmeden, Korona’nın ve aşının arkasına sığınmadan, virüsü tek mesele haline getirmeden oluşturmalıyız gündemizi. Siyasetin kavga ve gürültüsü arasında grip aşımızı ihmal ettik. İhtiyacı karşılayacak aşı bulamadı çoğunluk. Şimdi de Korona aşısı kavgasına tutuştuk. Yok yeterli miktar gelmemiş, yok pahalı almışız, parasızlıktan getirtemiyormuşuz aşıları. Niye Çin’den alıyoruz da Almanya’dan temin etmiyoruz ihtiyacımızı? Laf kalabalığına kurban gidiyor ülkemiz. Yahu şu taşın altına hepimiz elimizi bir soksak ya. İktidarıyla muhalefetiyle ihtiyaçlarımızı karşılayacak formüller üretsek, çareler arasak ve gayretlere yardımcı olsak ya… Hiç değilse bu günlerde başarsak ya bunu..

İktidarın da muhalefetin de hız kesmesi, ayağını gazdan çekmesi gereken günleri yaşıyoruz, çok ciddi bir dönemden geçiyoruz. Araba yokuş aşağı gidiyor. Sadece şöförün durdurma gayretleri yetmeyecek işte. Hepimiz mani olmalıyız bu hıza. Ama düşmanca değil, hiç değilse şu dönemde anlayışla yaklaşarak, engel olmalıyız "geliyorum" diyen tehlikeye. Evet iktidar büyük yanlışlarını sürdürmeye inatla devam ediyor. Haliyle muhalefet de eleştiriyor devamlı. Bari şimdi yanlışlık yapmasak, yanlışları durdursak, kendimizi milletin dertlerine odaklasak daha doğru olmaz mı? Ormanları imara açmak, hazine arazilerini özellikle sahillerde ranta teslim etmek, doğayı mahvetmek, hala betonlaşmayı zirveye çıkaracak işlerin açılış törenlerini yapmak, bırakın muhalif siyasetçileri beni bile çileden çıkarıyor.

Aşıyla boğuşurken, düşmanlıkları da el altından besliyoruz. Bizim gibi düşünmeyenlere en azından hakaret ediyor, dövüyor, ağzını burnunu dağıtıyoruz. Biz bu filmleri daha önce görmüştük ama, tekrarına rastlamaktan milletçe üzülüyoruz. Gazeteci dövmek, dövdürmek, siyasetçinin kemiklerini kırmak marifet mi? Böyle bir ortamı siyasetin kirli, kavgacı ve kindar dili yaratıyor. Bunu göremiyor muyuz hala. Tarihte hep gördük, yaşadık. Bu günün dövücü ve korkutucu zihniyetinin sahipleri, yarın aynı duruma kendileri düşüyorlar. Ayrıca etki-tepki terazisini de unutmayalım. Sindirdiğimizi, korkuttuğumuzu zannettiğimiz kesim de içten içe bileniyor, rövanş hazırlıklarını sürdürüyor. Doğal ama ülkemizin geleceği için çok tehlikeli gelişmelerdir bunlar. Azgınlığa ve şiddete muhatap olan kesim susuyorsa eğer, bu suskunluğun çok tehlikeli olduğunu da bilmeliyiz.

Nakavt olan esnafımızın, işini kaybeden milyonlarca insanımızın, traktörleri haczedilen ve çoğu icraya düşen çiftçimizin, işsizlik kuyruğunda çaresizce bekleyen gençlerimizin çığlıklarına kayıtsız kalamayız. Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Böylesine hassas bir dönemde HDP’ye saldırarak, CHP’yi bunlara ortak ilan ederek, ülkemiz için faydalı bir politika üretemeyiz. HDP kabul edelim etmeyelim 6 milyondan fazla oy almış bir parti. Bu partinin milliliği tartışılıyor, bölücü ve özerklik politikaları eleştiriliyor, faaliyetlerini yasalara aykırı bir siyasi parti olarak sürdürdüğü görülüyor. Bu durumda yapılacak tek şey, ona saldırmak ve onu halkın gözünde küçük göstermek yerine, yasaların gereğini yapmak ve son sözü yargıya bırakmaktır. Ama son söz doğal olarak yargınınsa eğer, bu durumda sürekli Anayasa’yı ihlal eden iktidar partisinin de geleceğinin tehlikede olduğunu görmeliyiz.

Geçmişteki örneklerini de dikkate alırsak, parti kapatmanın bir faydası yok. Ertesi günü bir yenisini kuruyorlar hemen. Önemli olan Anayasamıza ve yasalarımıza, toprak bütünlüğümüze ve milli birlik ve beraberliğimize sadakat gösterecek partilere sahip olmak. Bunu sağlayacak önlemleri almak ve çareleri düşünmek zorundayız. Devleti korumadan demokrasimizi, siyasetimizi ve insanımızı koruyamayız. Devlet güçlü olacak ki, demokrasi de güçlü olabilsin. Ayrıca hepimiz şuna mutlaka inanmalıyız.

Devletimize, toprak bütünlüğümüze, milli birlik ve beraberliğimize zarar verebilecek hiç bir siyasi oluşuma göz yumamayız, izin veremeyiz, hoşgöremeyiz. Yarınlara umut besleyeceksek eğer, milletçe omuz omuza, gönül gönüle ve kardeşçe, şanlı bayrağımızın altında tek vücut olarak yürürsek başarıyı yakalarız. Öyle dağılmış, birbirine düşmüş zaaf içindeki bir toplum, her zaman düşmanın iştahını kabartır. Yunanistan adalarımıza nasıl sahip çıkıyor, karasularını nasıl 12 mile çıkarmaya çalışıyor, bizim başımızı belaya sokmak için nasıl da uğraşıyor. Sadece Yunanistan mı?...

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.