Diyorlar da,
Bakmayın bu söze.
Bozulanların adamlıkla ilgisi yoktur.
Adam olan bozulur mu hiç ?
Bozulanların adamlıkla uzaktan yakından ilgisi yoktur.
İnsan bozulmak için parayı tercih etmiştir.
Nasıl ki rezil olmak isteyen şarabı tercih ediyor.
.
Dünyalık işler kapının eşiğine konur adam olanlar tarafından.
Tıpkı Şeyh Edibali’nin yaptığı gibi kapının eşiğine bir kap içinde konur.
Dünyalığını isteyen buradan alır gider.
Dünyalık işler adam olanlar için eşikten içeri geçemez.
Ama bakın adam olmayanlara.
Bırakın eşiği, paranın koynuna kadar girmiştir.
Onun için de bozulurlar.
.
Para ile birlikte görgüsüzlükte başlar. Onun için eskiler ;
“ Sonradan görme dinden dönme " derler.
Bu sözün haklılık payı çok yüksektir.
Zira parayla bozulma işlemini hep dönmeler açmıştır bu milletin başına.
.
Bu işlemlerin Osmanlı döneminde müsamaha gördüğü dönemler olmuştur.
.
Osmanlıda rüşvet yeniçerilerle, bir kaşıkla başlamış.
Osmanlı’da sarayda divan toplandığı günlerde, törene katılan yeniçerilere çorba ikram edilirmiş. Yeniçeriler çorbayı kaşıklayarak afiyetle içiyorlarsa, bu, bağlılıklarının sürdüğünün bir göstergesiymiş.
Çorbaya kaşık değdirmiyorlarsa isyan hazırlığı içinde olduğuna işaretmiş.
Rüşvet alana o günden bu güne “Çorbacı” denmiş.
Osmanlı’da bu melanet bir ara öyle bir hal almış ki, vatandaş yeniçeri ağasına rüşvet vermeden kapısına bir çivi çakamaz hale gelmiş, devlette makamları parayla alınır satılır olmuş. Bu ifadeyi günümüz için de görmüşüzdür.
Bu dönemde Fatih Çandarlı’yı bu meseleden idam ettirmiştir. Tarihçiler Çandarlı’nın kuşatmanın kaldırılması karşılığında Bizans’tan rüşvet aldığını söylemektedir.
Kanunî gibi büyük ve başarılı bir Padişahın idaresindeki Osmanlı Devletine "rüşvet mikrobunu" ilk bulaştıran Vezir; Hırvat asıllı bir devşirme olan "Rüstem Paşadır" Bu dönemde Bağdat civarında yaşayan Fuzûli, kendisine bağlanan maaşı alamayınca, Nişancı Paşa Celalzade’ye şikayetnamesinde şu tarihi mısraları yazmıştır:
"Selam verdim rüşvet değil diye almadılar,
Hüküm gösterdim faydasızdır diye dinlemediler."
.
IV. Mehmed zamanında, İstanbul’daki tüm bozahaneler kapatılmıştı. Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, yüklü bir rüşvet alınca yasağı kaldırmış. Padişah sorunca, suçu Sadaret Kahyası Hasan Ağa’nın üzerine atmış. Padişah, "Kahyanı bana gönder" deyince de Paşa, Hasan Ağa’yı boğdurup, "Hatt-ı Hümayun gelmeden önce onun cezasını vermiş idim" diyerek işin içinden sıyrılmıştır. .
Rüşvet , Osmanlı Devleti’nde son zamanlar o kadar yaygınlaşmıştı ki, 1850’de Sadrazam Mustafa Reşit Paşa, bir tüzükle alınacak hediyenin miktarını belirlemiş, görevlilere yemin etme şartı koşmuştu. İşte o yemin.
"Padişahıma ve devlete sadakatten ayrılmayacağıma ve her ne ad altında olursa olsun rüşvet almayacağıma ve padişahımın izniyle verilen resmi hediyeden başka yasak olan hediyeyi kabul etmeyeceğime yemin ederim." .
Bizimkilerin bu yeminde haberi olmasa gerek.
Yoksa uygulamaya sokarlardı.
.
Sınırlarımızın dışında da buna benzer hadiseler yaşanmıştır.
İtalyan Mussolini ; bir savaş çıkarsa biz cepheye gitmeyeceğiz, tezini savunurken birden bu söylemini değiştirerek “ biz müttefiklerin yanında yer alacağız" diyerek birden savaş yanlısı kesilmiştir. Bu 360 derecelik dönüşün nedeni, Fransız hükümetinin Mussolini’ye verdiği 1 milyon franktı. Mussolini satılmıştı.
Başka bir ifade ile para alan emir de almıştı.
.
Kimine diz çöktürür kimine attırır nara
Kimine huzur verir kiminde açtırır yara
İtin önüne koysan vallahi bir kuruş yemez
İnsanı insanlıktan çıkartır işte bu para.
(Dermanî)