Ülkeyi yönetenler çarşıya pazara çıkmıyorlar galiba.
İşsizliği önlemek için, bir kişinin yapacağı işi 50 kişiye yaptırdıklarından, alışveriş gibi küçük işlere zaman ayırmıyor olmalılar.. Çünkü markete, bakkala, kasaba girseler, uçan fiyatlara baksalar, gözlerine inanamazlar. Bir ayda üçe-beşe katlanır mı etiketler? Domates 12 lira, buruşuk bir kıvırcık salata 5 lira, limon 10 lira olur mu hiç? Kurusu 15, tazesi 10 lira fasulyenin.. Peynir ve zeytini hiç sormayın, 20-25 liradan aşağısını bulmak mümkün değil. Şöyle orta boy bir kase yoğurt bile 10 lira..
Pazarda da fiyatlar el yakıyor. Haftalık alışveriş için 100 liraya dolan poşetler, 200-250 liraya bile zor doluyor artık. Semt pazarcıları bile artışı dolara bağlıyorlar. Gerçi zirai ilaçlar, gübreler, ulaşım filan arttı ama, bu artış mutfaklara böylesine vahşi şekilde yansımaz. Bizim millet fırsatçıdır; meydanı bol buldu mu, kriz lafları filan çıktı mı, etiketleri hemen değiştirir. Pazarında da böyle bu, dev market zincirlerinde de… Hele dev marketler, kimseye sormadan gramajlarla öylesine oynadılar ki, fiyatlar aynı kaldı ama ambalajlar yarıyarıya küçüldü.
Bunun adı serbest piyasa ekonomisi filan olamaz. Buna ancak "serbest dolandırma ya da serbest kazıklama piyasası" denilebilir. Tarlada ikiye üçe aldığını, şehirlerdeki tezgahlarda 23’e satıyorsun. Böyle kepazelik olmaz. Ülkeyi yönetenler şunu iyi bilmeliler, halk sahipsiz ve çaresiz kaldı. Kimi kime şikayet etsinler acaba? Belediyeler oralı değil, milletvekilleri farkında değiller ki, şimdiye kadar seslerini duyan olmadı. Gazeteciler deseniz, korkudan küçük dillerini yutmuş vaziyetteler. Peki kim koruyacak halkı serbest soygun düzeninden? Söylermisiniz kim ?..
Eskiden devlet daha ciddi bakardı bu işlere. Et-Balık Kurumu, Devlet Üretme Çiftlikleri, Vakıflar ve Tariş gibi kurumlarımız, dar gelirlilere destek olurdu. Belediyeler tanzim satışları yaparak, halkın ucuza beslenmesini sağlarlardı. Şimdi bunu yapan da yok, düşünen de.. Futbol kulüplerine milyonlarca lira yatıran belediyeler, geçim sıkıntısı çeken halkına yardımcı olmayı bile aklına getiremiyor. Kamyonlarla üreticinin ayağına gitseler, tarladan halka sistemini başlatsalar, çok ucuza beslerler vatandaşı. Öyle olunca, serbest piyasa ekonomisini işlerine geldiği gibi kullananlara da büyük ders vermiş olurlar.
Bizim anladığımız belediyecilik bu. Halkının yanında olacaksın, onun soyulmasına ve kandırılmasına mani olacaksın. Göz yummayacak ve izin vermeyeceksin dolandırılmasına. Belediyenin tanzim satışını engelleyen yasa mı var ? Kimse kimseyi kandırmasın, kimse görevini doğru dürüst yapmıyor. İş seçilene kadar, seçildin mi gerisi kolay. Bir daha ki seçime kadar 4-5 yıl sırtüstü yatsan, seni dürtükleyip "çalışsana kardeşim" diyen yok nasıl olsa..
İnanılır gibi değil, tüm başarısız belediye başkanları yine başkan seçilebilmek için ellerini ovuşturmaya başladılar bile. Göreceksiniz adaylık için nasıl koşturacaklar, sponsor bulabilmek için nasıl tavizler verecekler, ne biçim paralar harcayacaklar. Partilerin genel merkezleri güya bu kere aday belirlemelere karışmayacaklarmış. Külahıma anlatsınlar bunu, 55 yıldan bu yana yapılan tüm seçimleri yaşadık. Hangi Genel Merkez karışmadı, tepeden indirdiği kerameti kendinden menkul adaylarla, hangisi müdahele etmedi ki seçmen tercihine?..
Son yıllarda başarılı Belediye Başkanlarının sayısı çok azaldı. Baksanıza İzmir’in dürüst, çalışkan ve vizyon sahibi Başkanı Aziz Kocaoğlu bile devre dışı kalıyor. Kolay yetişmiyor bu insanlar, bizi yönetenlere bir bakın, ne demek istediğimi anlarsınız. Bir Yılmaz Büyükerşen kolay bulunur mu? Büyükerşen başka bir ülkenin elinde olsa, Onu Belediye Başkanı yetiştirmek ve eğitmekle görevlendirirler, baş tacı yaparlar.. Haklarını yemeyelim, iktidar partisinin içinde de dürüst ve çalışkan başkanlar var ama, tek adam yönetiminde bunları öne çıkarmak, tanımak ve alkışlamak mümkün değil.
Belediye seçimleri yaklaştı. Artık hislerimizle, duygu ve dostluk ilişkilerimizle, tepeden yönlendirmelerle değil, mantığımızla seçip oy vermeliyiz adaylara. Hangisi dürüst, hangisi çalışkan, hangisi halktan yana, hangisi meçhul sermayelerle kampanyalar yapmıyor, hangisi seçimine yardımcı olanlara karşılığını ödemeyecek karaktere sahip, bunlara bakıp oy vermeliyiz. Sözde değil, özde halktan yana olanları, halkla iç içe yaşayanları, halkın tümünü sarıp kucaklayacakları seçmeliyiz artık.
Lafı pahalılıktan açtık, yine pahalılıkla noktalayalım. Seçilen insanların, sadece seçenleri değil, milletin tümünü düşünmeleri ve mutfaklarda çıkan yangınları acilen söndürmeleri lazım. Aksi halde ortaya çıkacak olan tablo, hepimizi fazlasıyla üzebilir. Halkı korumak, kollamak, sıkıntılarını hafifletmek nutuklarla, cilalı cümlelerle olmuyor. Lafla karınlar doymuyor çünkü. Acil, inandırıcı ve etkili tedbirler almak gerek..