İşte bu olmadı, hem de hiç olmadı…
Diyeceksiniz ki, yıllardır Türkiye’de neler olmadı ki, neler yapılmadı ki, ama itirazlara kulak asan, değer veren, haklı bulan pek görülmedi. Yönetim ne istediyse yaptı, bugün de ne istiyorsa daha kolayca yapıyor işte..
Lafı fazla uzatmadan kestirmeden söyleyeyim. Gökova’da halk arasında İngiliz Limanı diye bilinen koy, halka ve turizme kapatıldı. Okluk’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı yerleşkesi yüzünden hem turizme büyük zarar verildi, hem de deniz tutkunlarına ve yat sahiplerine inanılmaz zorluklar çıkarıldı.
Karacasöğüt köyü, buzağıotu mahallesi ve mal deresi sakinleri bir yıldan fazladır ki, Cumhurbaşkanına yapılan yazlık yüzünden mağdur oldular, çile çektiler. Yolları ve ormanları perişan edildi. Marmaris’e ulaşım, çocukların okula gidiş-gelişi ve çiftçilerin ürünlerini ilçe pazarına götürmesi hayli zahmetli hale getirildi. Yolların gereksiz büyütülmesine, kuru derelerin ıslahına, yapılan binalara ve sahil düzenlemesine çok büyük paralar döküldü. Ne o, Cumhurbaşkanı ve misafirleri burada tatil yapacaklar…
Rahmetli Özal da Cumhurbaşkanıydı. Aynı yerde ona küçük bir kulübeyi onararak, mütevazi iki odalı bir ev yapmıştım.
Orada 3 yıldan fazla tatil yaptı, halkla beraber yüzdü, halkın içinde gezdi, turist teknelerini ziyaret ederek tatilcilere ülkemizin güzelliklerini ve değerlerini anlattı. Rahmetli’nin Allah’tan başka kimseden korkusu yoktu, o yüzden denizde ve ormanda genelde korumasız yüzer ve gezerdi.
Karacasöğüt benim köyüm, köyün en gerisinde ve bahçe içinde bir evim vardır. 40 yıldan fazladır oralardayım ve o bölgenin insanına, doğasına, havasına, denizine özetle her şeyine hayranım. Ama şimdi,orada yapılan doğa kıyımından ve Tanrı’nın yarattığı o muhteşem görsel güzelliklere verilen zararlardan sonra, köye gitmek bile istemiyorum. Ayağım çekmiyor artık, yüreğim dayanmıyor yapılanlara..
Biliyor musunuz, hayatta ilk defa pişmanlık yaşıyorum. Keşke,Cumhurbaşkanlığı yazlığı için Karacasöğüt’ü seçmeseydim. Keşke 28 yıl önce, o mütevazi evi yapmasaydım, böylece köye zarar vermeseydim, doğanın tahribatına dolaylı sebep olmasaydım. Benim gibi ömrünü doğanın korumasına adamış biri için, ne hazin ve ne talihsiz bir üzüntü değil mi? Ama yapacak bir şey yok. Artık her şey tamamlandı, gemilerle İstanbul’un Şile’sinden plaj kumu bile getirilip sahile serildi. Bu saatten sonra ağlaşmanın, yürekleri dağlamanın kimseye bir faydası yok. Olan oldu işte…
Şimdi üzerinde durmak istediğim şey, bölgede terör estirilmesi, halkın ve tatilcilerin korkutulması, Okluk koyundaki teknelerin başka yere bağlanmaya zorlanmasıdır.
Evet 15 Temmuz pazar günü akşam üstü sivil polisler tekneleri dolaşarak, içindekilerden hemen bölgeyi terk etmelerini istemişlerdir. Hava serttir ve deniz teknelerin yer değiştirmelerine müsait değildir. Tekne sahipleri, kaptanları ve tatilciler itiraz ederek, bunun mümkün olmayacağını söylemeye çalışmışlardır. Ama polisler emir aldıklarını ve Okluk civarındaki tüm teknelerin koyu boşaltmaları gerektiğini ifade ederek, fazla oyalanmamalarını da tembih etmişlerdir.
Bu arada İngiliz ve Hırsız koylarından Okluk’a girişi engellemek için liman girişine bir muhrip konulmuş, ayrıca bir sahil güvenlik botu ile bir deniz polisi botu da devriye gezdirilmiş ve civarda adeta kuş uçurulmamıştır. Unutmadan söyleyeyim, çok sayıda lastik bottaki görevliler de gözetleme, izleme ve kontrol işini büyük bir ciddiyetle yerine getirmişlerdir. Tedbirlere bakılırsa ve geç saatlerdeki helikopter trafiğine kulak kabartılırsa, gelenler çok önemli kişilerdir. Bazılarının ifadelerine göre de, muhtemelen Cumhurbaşkanı ve maiyetidir.
Okluk koyu o günden bu yana kapalıdır. Ayın 25’ine kadar da kapalı kalacağı söylenmektedir. Orada lokantalar vardır, üç-beş odalı pansiyonlar vardır, daha da önemlisi dış koylardaki teknelerinde korkuyla bekleşen turistler vardır. Hadi denizden giriş yasaklandı, peki karadan girişi niye engelliyorlar ki? Bana göre tüm önlemler kraldan fazla kralcıların işidir. Cumhurbaşkanının koruma adına yapılan bu rezaletlere, turizmin zarara uğratılmasına, halkın korkutulmasına izin vereceğine inanmam. İzin veriyorsa ve halkından bu derece korkuyorsa, o sakin ve kendi halindeki köyde tatil yapmamalıdır. Yapacaksa eğer, tıpkı rahmetli Özal gibi halkını kucaklayarak, iç içe yaşayarak, birlikte yüzerek yapmalıdır. Ayrıca bir yıldan fazladır çile çeken Karacasöğüt köylülerinin de gönlünü almalı ve olanlar için özür dilemelidir. 'Herkesin Cumhurbaşkanı' olacağını söyleyen Erdoğan, bunu mutlaka yapmalıdır.
Karacasöğüt, İngiliz Limanı ve Okluk çevresi, mavi yolculuğun, amatör denizciliğin ve yelkencilerin en önemli uğrak noktalarıdır. Buraları yasaklarsanız, mavi yolculuğu da, amatör deniz turizmini de dinamitlemiş olursunuz. Bilmiyorum bu söylediklerimin, yazdıklarımın ve önerilerimin bir faydası olacak mı? Şimdiye kadar yazdığım yazıların, feryatların ve itirazların en küçük bir faydasını göremedim de…Varsın olsun, biz söylemeye ve yazmaya devam edeceğiz. Hiç değilse tarihe bir not düşmüş oluruz.
Kim ne derse desin, biz bölgeyi, Gökovayı, Gökova’nın 150’ye yakın koy ve büklerini, korumaya son nefesimize kadar devam edeceğiz. Bunun bir bedeli varsa, onu da gözümüzü kırpmadan şerefle ödeyeceğiz. Bizim bu topraklara, bu güzelliklere borcumuz var. Onun için buraları korumak boynumuzun borcudur.
Son olarak şunu söylemek istiyorum. Bunca işi gücü arasında Cumhurbaşkanının, buralarda bir yıldan fazladır yapılanları ve harcanan paraları izlemesi ve hele bölgede yaşayan halkın mağdur edilmesine göz yumması bence mümkün değildir. İnancım odur ki, tatile geldiğinde olanlara o da çok üzülecek, kraldan fazla kralcılara hayli söylenecek ve Gökova’da yaşamaya başladıktan sonra da, doğaya karşı yapılan kıyımı yüreğinde hissedecektir.