Eğitimde gelişmiş ülkelerin oldukça gerisindeyiz. Onlar eğitim sistemlerini çağın koşullarına göre iyileştirirken, eğitim bilimleriyle taban tabana zıt olan uygulamalar çocukların umutlarını köreltiyor. Dünya eğitimde yeni paradigmaları tartışırken, biz gün be gün akılla bilimle uzaktan yakından ilgisi olmayan davranışlarla karşılaşıyoruz. Kimi çevrelerin “karma eğitimi” içlerine sindiremedikleri bir gerçek. Ne yazık ki eğitimde kız ve erkek öğrencilerin aynı ortamda, eşit koşullarda özgürce eğitim almalarını kabullenemiyorlar. Elbette bunun birçok nedeni var. Bu nedenlerden biri de bu kesimlerin “pedagoji” denilen bilimin söylediklerinden haberdar olmamalarıdır. Özellikle bazı okul yöneticilerinin çocuk pedagojisine uygun uymayan davranışları nasıl izah edilebilir? Bilime inanmıyorsanız ve okuma alışkanlığınız da yoksa bunu izah etmek hiç zor değil.
Bilim bize geç de olsa Batı’dan geldi. Pozitif bilimler, matematik, mantık, sosyal bilimler, felsefe… bunların hepsinin kökü Antik Dönem’in Akıl Çağı’na dayanır. Peki, doğu kültürleri ve İslam dünyası bilim alanında hiçbir şey üretmedi mi? Elbette çok önemli bilim insanları yetiştirdi. Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden 11. yüzyılın sonlarına kadar olan dönemde Avrupa karanlık çağını yaşarken doğuda Türk, Arap, Fars ve Hint dünyasında bilimde önemli gelişmeler yaşandı. Müslüman bilim insanları Eski Yunan ve Hint kaynaklarını kendi dillerine çevirerek matematik ve astronomide kayda değer çalışmalar yaptılar. Romalıların aksine Araplar, Yunan kaynaklarına değer verdiler. Arapça kaynaklar aracılığıyla şu anki sayıların kökeni olan Hint-Arap sayı sistemi ve ayrıca cebir Batı’ya geçti. Bu alanda büyük çalışmalar yapmış birçok İslam matematikçinin isimleri sayılabilir. Batı’ya cebiri öğreten Türk asıllı Özbek matematikçi El-Harezmi, astronom matematikçi Farabi, devrin ünlü matematikçisi Horasanlı El-Buzcani, matematikçi şair Ömer Hayyam, Türk matematikçi Ali Kuşçu… Daha kimler var kimler. Eski Yunan kültür birikimini Batı’ya aktaran iki önemli Müslüman filozof, Doğu’lu İbn Sina ve Endülüslü İbn Rüşt var.
Bu iki bilim insanı Antik Yunan düşünsel birikimini Arapçaya çevirmekle kalmadı, bilimin birçok alanında önemli çalışmalar yaptı. Batılılar, İbn Sina ve İbn Rüşt’ün eserlerini kendi dillerine çevirerek bilimi, felsefeyi ve matematiği öğrendiler. Batı bu bilimsel birikim üzerinde Rönesans, sanayi devrimi ve aydınlanma çağı derken, başta Osmanlı olmak üzere İslam dünyasının geneli bilimin dışında kaldı.
Bilim insanlığın ortak değerlerinden biri, adeta çok katlı bir yapı. Kim bu yapıya sırtını dönmez ve bir tuğla da kendi koyarsa alıp başını gider, kimse tutamaz. Osmanlı medrese eğitim anlayışıyla bilim alanında kayda değer bir şey üretemedi. Neden üretemedi? Çünkü medrese eğitim anlayışı özgür ve bilimsel düşünceye açık değildi de ondan.
Şimdi gelelim pedagojiye.. “Pedagoji” sözcüğü Antik Yunan’da çocuk bilimi anlamına gelen “Paidagogeo” sözcüğünden geliyor. Pedagoji sosyal açıdan uyumlu, ruhsal açıdan sağlıklı ve potansiyelini kullanabilen bireyler nasıl yetiştirilebilir sorusuyla ilgileniyor. Pedagoji çocuğa cinsiyet temelinde değil de, çocuğun bir birey olduğunu kabul ederek ona bütünsel bir bakış açısıyla bakıyor. Yani çocuğun duygusal, sosyal ve zihinsel gelişimini izliyor pedagoji denilen bilim. Ünlü pedagogların tezlerine dayanarak okuyucuya bilgi sunmak yerine, pedagojik bilgiyi ve mesleki deneyimi esas alarak karma eğitime ilişkin kısaca doğruların altını çizelim.
Çocuklar küçük yaşlardan itibaren aynı öğrenme ortamlarında, kız erkek yan yana oturarak, birlikte çalışarak, işbirliği yaparak ve yaşayarak cinsiyet eşitliğini öğreniyorlar. Öğrenmenin, gelişmenin cinsiyet temelli olmadığını yaşayarak görüyorlar. Karma eğitim ortamında eğitim alan çocuklar, çocukluk döneminde farklılıkları anlama, öğrenme ve kabul etme imkânına sahip oluyor. Karşı cins ile sağlıklı iletişim kurmayı öğreniyorlar. Dolayısıyla erken yaşlarda sosyal ve duygusal açıdan gelişmenin evrelerini sağlıklı yaşayabiliyorlar. Karma okullar, kız ve erkek çocukların birlikte dayanışma kültürü oluşturmasına katkıda bulunuyor. Kız erkek birlikte eğitim gören çocuklar, hayata atıldıklarında gerçek hayatın sorunlarına birlikte çözüm üretme olanağına sahip oluyorlar. Daha da önemlisi erken yaşlarda birbirine karşı saygıyı ve birlikte yaşamayı öğreniyorlar. Karma okullar gerçek hayatın ideal bir örneğidir, bu ortamlarda çocuklar arkadaş olmayı, kendilerini ifade etmeyi ve de dayanışmayı öğreniyorlar. Böyle bir dayanışma da her türlü başarıya temel oluşturuyor. Görüldüğü gibi karma eğitim; kendisiyle ve çevresiyle barışık bireyler yetiştirmeyi, öğrenmenin, gelişmenin cinsiyet ayrımı yapmadan akran etkileşimiyle ve işbirliği ile gerçekleşebileceğini merkeze alan bir eğitim yaklaşımından oluşuyor.
Cumhuriyet kurulduktan sonra “Öğretim Birliği Yasası” 3 Mart 1924 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edildi. Bu yasayla birlikte tüm eğitim kurumları Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Böylelikle, ulusal nitelikli eğitim için önemli bir adım atıldı ve Cumhuriyetin kazanımlarının toplum üzerinde etkili olabilmesinin yolu açıldı. Bu önemli yasanın kabul edilmesinin hemen ardından ilköğretimde ve 1926 yılında da ortaöğretimde karma eğitime geçildi. Karma eğitim, 1973’de kabul edilen 1739 sayılı “Milli Eğitim Temel Kanunu” adlı yasayla artık Türk Milli Eğitiminin temel ilkelerinden biri oldu.
“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyen Atatürk, eğitime medrese anlayışıyla değil de bilimin doğruları temelinde bakıyordu. Karma eğitim ortamlarının çocukların sosyal, duygusal, bilişsel ve akademik gelişimleri için önemini biliyordu. 15 Temmuz 1921 tarihinde yapılan “Maarif Kongresi”nde karma eğitime ilişkin görüşlerini açık bir biçimde ortaya koymuştu, kongre’de kadın ve erkek öğretmenlerin ayrı ayrı oturması dikkatini çekti ve bu durumu eleştirmeden geçmedi. Cumhuriyeti kurar kurmaz öncelikli işlerinden biri de karma eğitime geçmek oldu. Başöğretmen çok önemli bir adım daha attı. Dünyada tek çocuk bayramı olan 23 Nisan’ı ülkenin geleceği olan çocuklara armağan etti.
Sevgili çocuklar, çocukluğunuzu doya doya yaşayın.
Yaşayın ki sağlıklı birer birey ve yurttaş olun..