İzmir-Şirince 1932, Türk- Yunan Nüfus Mübadelesinin üzerinden sekiz sene geçmişti. Uzun boylu Türk genci Kenan, beraber büyüdükleri ve sözcüklerle anlatılmaz bir aşk yaşadığı Rum kızı Eleni'yi unutamamıştı. Bu sevda o kadar büyüktü ki, genç adam, annesi Rahime'nin bulduğu gelin adaylarını görmeye bile gerek görmüyordu. Çok yakışıklıydı. Şirince'nin genç kızları delikanlıyla evlenmek için deli oluyordu ama çiftçilikle uğraşan, annesi ve kız kardeşi Nermin ile birlikte yaşayan genç adam, çok sevdiği Eleni'den başka kimseyi sevmeyecekti.
Kenan, yıllarca sevgilisinin adresine ulaşabilmek için çok çaba gösterdi ama bu kabil olmadı. O da yavaş yavaş ümidini kaybediyordu. Ümidini kaybettikçe de içine kapanıyor, mecbur kalmadıkça kimseyle konuşmuyordu. Annesi ve kız kardeşi de bunlara dahildi. Gün ışımadan tarlaya gidiyor, işlerini olabildiğince erken bitiriyor ve sonrasında akşama kadar Eleni'yi düşünüyordu. Rahime Anne ve Nermin delikanlının bu içler acısı haline çok üzülüyorlar fakat ellerinden bir şey gelmiyordu. Öğlene doğru Nermin, yemek çıkınını getiriyor, bırakıyor ve kederli gözlerle tarladan uzaklaşıyordu. Çoğu zaman Kenan, kız kardeşinin geldiğini bile fark etmiyor, gözlerini diktiği uzaklarda, çok uzaklarda yitip gidiyordu. Kız kardeşi son gelişinde, usulca abisinin yanına yaklaşmış, elini onun geniş omzuna koymuştu. Delikanlı bunu da fark etmemişti. O esnada genç kız, abisinin yüzüne yansıyan güneşin daha da belirginleştirdiği gözyaşlarını görmüştü. İşte o zaman, abisinin bir daha hiçbir kızla evlenmeyeceğini anladı. Eve döndüğünde bunu annesine anlattı. Yaşlı kadın da boynunu bükerek kızını dinledi..
Bundan iki ay sonrasıydı. Yine mübadeleyle Şirince'den Atina'ya dönen Bay ve Bayan Cristopulous komşularını görmeye gelmişti. Birkaç gün kalacaklardı. Onların gelişi, öğle saatlerinde tarlada işini bitiren Kenan'a kuş olup uçmuştu. Delikanlı yakın komşuları olan bu çifti çok severdi. Onlar da Kenan'ı. Soluk soluğa mahalleye geldiğinde, komşuları Selahattin Efendi'nin evinin açık olan kapısından bayan Cristotopulous'un şen kahkahalarını duydu. İçeriye girdiğinde adeta bir mecnun gibiydi. Annesi ve kız kardeşi de oradaydı. Komşuların şaşkın bakışları arasında koşarak Rum Kadının yanına geldi: "Ne olur efendim, siz biliyorsunuzdur, adresini söyleyin.." diye haykırdı. Karı-koca birbirlerinin gözüne baktılar. O an her ikisinin de göz bebeklerine anlatılmaz bir hüzün yerleşti. Kenan ile Eleni'nin gözlerinin birbirlerinden başka hiç kimseyi görmediğini onlar da biliyorlardı. Adam bakışlarını üzüntüyle yere düşürdü. Kadın, oğlu kadar çok sevdiği Kenan'ın uzun yüzünü severken titreyen sesiyle delikanlıya: "Oğlum, Eleni evlendi. Geçen yıl.. Seni uzun yıllar bekledi. Ses seda çıkmayınca ümidi kesmek zorunda kaldı.." Bu söz delikanlıya ağır, çok ağır geldi. Çevredekilerin acı dolu bakışları arasında kafasını yumruklamaya başladı. Hıçkırıklara boğuldu. Bir şeyler söylemeye çalışıyor, lakin söylediklerinden hiçbir şey anlaşılmıyordu. Annesi gözü yaşlı bir halde, oğlunun yanına koşarak, onun kafasına ardı ardına darbeler indirmesine engel olmaya çalışıyordu.. Neden sonra genç adamı zorlukla teskin edebildiler.. Kenan kararını vermişti. Uzaktan da olsa aşkını görmek için onun yanına gidecekti. Yunan komşular, delikanlının sözüne güvenilir bir kişi olduğunu bildiklerinden ona yardım etmeye karar verdiler... Kenan'ın Atina'ya gelebilmesi için, döner dönmez davetiye göndereceklerini söylediler. Gönderdiler de..
Bütün resmi izinleri aldı Kenan. Atina'ya yaklaştığında genç adam tarifsiz bir heyecan içindeydi. Acıyla, kederle dolu bir heyecandı bu. Eski mavi Magirus marka otobüs Atina'ya her kilometrede daha çok yaklaşırken, delikanlı o esnada kendisini geçmişte; Eleni'yle yaşadıkları ışıltılı anlarda buluyordu.. Otobüs terminale yanaştı. Bay ve Bayan Cristopulous genç adamı bekliyorlardı. Onu sevgiyle karşıladılar. Kenan hiçbir şey söylemedi. Belki de söyleyemedi. Bakışlarında: "götürün beni hemen" diyen bir yakarış vardı. Anladılar...
Eleni, eşiyle Atina'nın uzak semtlerinden birinde yaşıyordu. Kalabalık bir yer değildi. Tek katlı, kerpiç bir evdi oturdukları ev. Kısa bir yolculuktan sonra geldiler. Bay Cristopulous taksinin şoförüne 20 Drahmi verdi. İndikleri yerde belki de yüz yıllık bir çınar vardı. Onun geniş gövdesi kendilerini gizliyordu. Genç adam o an ne yapacağını ne edeceğini bilemedi. Yüreği bir kuş olmuştu adeta.. Kadın ikisini orada bırakarak usul usul eve doğru yürümeye başladı. Eleni'nin kocasının başka bir şehirde çalıştığını ve o an orada olmadığını biliyordu. Kapıyı çaldı. Genç kadın açtı kapıyı. Yanında sarı saçlı bir oğlan vardı. Sarıldılar. O esnada Kenan'ın dudakları aşağıya büküldü. Yüzü seyirmeye başladı. Göz pınarları doldu. Görmüştü Eleni'yi.. Onunla konuşamasa da, sarılamasa da, onu ne kadar çok sevdiğini gözlerinin içine bakarak söyleyemese de görmüştü. Bu an hayatının sonuna kadar yeterdi ona. Islak gözleriyle Bay Cristopulous'a baktı. Yaşlı adam, bir baba şefkatiyle ve bir tebessüm eşliğinde hafifçe başını salladı. Elini genç adamın omzuna koydu. Kenan birazdan oradan uzaklaşacaklarını sanıyordu ama öyle olmayacaktı zira Bayan Cristopulous çoktan, onları kısa süreliğine de olsa görüştürmeyi planlamıştı...
Orta yaşlı kadın, Eleni'ye bir şeyler fısıldadı. Genç kadının bütün vücudu zangır zangır titremeye başladı. Uzaktaki iki adam bunu görebiliyordu. Eleni birşey diyemedi. Bileğini ağzına götürdü öylece kaldı. Peşi sıra gözlerinden inci taneleri gibi gözyaşları dökülmeye başladı. Orta yaşlı kadın, Eleni'nin koluna girdi. Onu hayatı boyunca sevecek genç adama götürüyordu. O esnada diğer eliyle de küçük çocuğun elini tutuyordu. Bay ve Bayan Cristopulous çocuk yanlarında olduğu halde Eleni'nin kapısı açık kalan evine doğru ilerlediler...
Gözler değdi birbirine. Uzun bir süre öylece kaldılar. İlk konuşan, daha doğrusu konuşabilen genç adam oldu. Karşısında o kısacık zaman diliminde ağlamaktan gözleri kat kat olan kadına: "iyi gördüm, seni" dedi. Kadın bir an bile gözlerini ayıramıyordu; evlenmesine rağmen hiçbir zaman unutamadığı adamdan. Ona o kadar sevdayla bakıyordu ki; hiç şüphesiz Kenan söylediğini duymamıştı bile. Genç adam titreyen elini kadının eline götürdü. Götürdü götürmesine ama tam tutacakken cesaret edemedi ve geri çekti.. Eleni küçük, beyaz elini uzattı. Sıkı sıkıya tuttu elini. Kenan, yorgun ve kahır dolu bir sesle "evlenmişsin" dedi. Kadının dudakları titremeye başladı. Başını başka tarafa çevirdi. Ağlıyordu, ağlarken de acı dolu bir ses tonuyla konuşmaya başladı: "Bekledim seni, çok bekledim. Gelmedin.." Kenan daha fazla dayanamadı. Genç kadının bir serçe bedenini andıran gövdesine sıkı sıkıya sarıldı. Kadın başını onun geniş göğsüne koydu. İkisi de ağlıyorlardı. "Sana ulaşmak için çırpındım Eleni'm ama nerede olduğunu öğrenemedim. Gittiğiniz günden beri sadece seni düşünüyorum. Seni çok seviyorum, güzel sevgilim" diyebildi zorlukla. Eleni'nin beyazların tek tük görülmeye başladığı uzun saçlarını okşarken, tekrar göz göze geldiler. Eleni'nin gözyaşlarını parmaklarıyla silerken, cebinden onun Yunanistan'a göçecekleri günden önceki akşam kendisine verdiği, o günden beri gözü gibi sakladığı ve üzerinde bir kalp içinde "Eleni ve Kenan" yazan mendille sildi.. Zaman durdu..
(Fotoğraf: İzmir Büyükşehir Belediyesi Arşiv)