Bursa Arena E'Gazete
2024-02-21 05:10:25

Memleket… Ne Zaman?

ALPER ŞİRVAN

21 Şubat 2024, 05:10

“Nerelisin?” diye sorulduğunda hatta sorulmadığında bile “aslen…” diye başlar cümleye insanımız.

Bu asıllık, ataerkil yaklaşımla “baba-dede toprağını” işaret eder çoğu zaman. Kişi orada doğmamış, hatta oraları hiç görmemiş olsa bile… Kaldı ki emperyal devlet kalıntısı “nerelisin” sorusunu da şık bulmadığımı ifade edeyim.

Hasılı, aynı ülkenin farklı şehirlerinde kentsel ya da bölgesel aidiyete dayalı “azınlık” psikolojisinde yaşıyor olmak, ne yazık ki inkâr edilemeyecek sosyal gerçekliğimiz…

Senelerdir yaşadığı hatta ömrünün çoğunu geçirdiği şehri benimseyememiş olmanın dayanılmaz hakikati ile her şehirde bir başka şehrin, kasabanın hatta köyün dernekleri kurulur.

Dernekçiliğin ülkemizde ne yazık ki “siyasi ikbale götüren sıçrama tahtası” şeklinde kullanılması bu gibi derneklerin de sorunudur. Bununla beraber bu yapılar “oralı” olduğunu söyleyenlerle “oralar” arasında “sanal bir bağ” kurar.

“Oralarda nasıl yaşarlar, şartlar nelerdir, o şartları nasıl da daha iyi hale getiririz?” diye kafa yorulmaz ama her türlü yöresel lezzetlerle oraların “tadına bakılır.”

Dedim ya…

Sanal bir bağ!

Ne buraya faydan var ne oraya!

Bir çeşit “sevdiğine de sevmediğine de zerre faydası olmayan hayırsız, platonik bir aşk masalı.”

Oysa memleketin herhangi bir yöresi için üzülmek, kaygı duymak ya da mutlu bir gelecek düşünmek için “oralı” olmaya gerek yoktur, “insan olmak” yeterlidir. Üstüne bir de “vatandaşlık bilinci” olursa ne âlâ!

Keşke olsa!

İşin gerçeği, Erzincan’da büyük bir çevre katliamı yaşanırken, oralar için çoğu insanın canı acırken, bölgenin “hemşeri derneklerinden” tepki ve gelecek düşüncesi işitmeyi çok isterdik.

Bir açıklama yaptılar mı acaba? Yaptılar da duymadıysak, bu, önce medyanın, sonra bizim ayıbımız olsun.

Haberi biliyorsunuz.

“Erzincan’ın İliç ilçesindeki Çöpler altın madeninde meydana gelen toprak kaymasında, dokuz çalışan toprak altında kaldı. Açılan soruşturma kapsamında biri Kanada vatandaşı olan saha sorumlusu ve firma sorumlusunun da aralarında bulunduğu sekiz kişi gözaltına alındı. Maden daha önce siyanür sızıntısı nedeniyle kesilen ceza ve kapasite artırımına karşı açılan dava ile gündeme gelmişti.”

Toprak altında kalan, hiçbir anlamda erişilemeyen madencilerimiz… Ölüm ve kayıplar, onların yakınları için zordur her zaman. İster dokuz kişi olsun ister dokuz milyon… Hiç fark etmez. İnsan, sayıdan ibaret değildir. Acı, kalanlarının yüreklerinden tüm benliklerine sızar daima ve orada silinmeyen bir iz bırakır.

Canlardan haber yok, belli ki yitirdik. Peki ya toprak?

Tema Vakfı, sosyal medya hesaplarından “Kaza ya da kader değil!” başlığıyla paylaştığı videolu açıklamasında şunları ifade ediyor:

“2009 yılında işletmeye geçen Çöpler Altın Madeni'nde 2010 yılından itibaren 4 kez kapasite artırımına gidildi. Yapılan tüm uyarılara rağmen yıllar içinde verilen "ÇED (Çevre Değerlendirme) Olumlu" ve "ÇED Gerekli Değildir" kararları, Fırat Havzası’nın karşı karşıya kaldığı tehlikenin ve yaşadığımız felaketin sebebidir. Tecrübe edilmiş olaylardan ders çıkarılmadığı ve bilim göz ardı edildiği sürece bu felaketler ne yazık ki bitmeyecektir.”

Yani o lisansı verenler ve kafa değişmez ise taşeron yerel şirketin lisansının iptali bir şey ifade etmez.

Madenci ölümleri için “kader” dendi, “işin fıtratı” dendi iyi de toprağın da mı “kaderi” bu? O konuda da mı -haşa- emre amade çalışan seviyesinde görülen Allah suçlanacak?

“Oy vermezseniz doğalgaz gelmez” diyen bugünün muktedirinin bundan yaklaşık çeyrek asır önce içeride dışarıda “Allah rızası için azıcık iktidar!” diye kapı kapı dolaştığı günlerde dilinden düşürmediği bir cümle vardı dönemin siyasi erki için.

“Bunlar millete değil sermayeye hizmet eden, kendini milletin efendisi sayanlardır.”

İktidarlarında geçen 22 yılda gelinen nokta, sadece bu cümle bazında bile içler acısıdır.

İmar affı meselesi, onay verilen madenler, tarikatlar/çeteler, “odunu koysam seçilir” kafası…

Ha, iktidar böyle de muhalefet farklı mı? Hatay’daki durum ortada. Geçiniz.

Memleketimin şairleri diyor ya.

“Asya’nın bozkırlarında ordular düşünce peşimize, yığılıp kalmışız bu Anadolu toprağına”* ve lakin “Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim, bizim!”**

Bu hakikati nasıl idrak edeceğiz? Memleketi daha “bayındır” ve “gönenmiş” hale nasıl getireceğiz? Asıl mesele bu…

Elde “memleket” diye bir şey kalmayınca mı?

_______________________

* Dilaver Cebeci – Sitare

** Nazım Hikmet – Davet

Haftanın Notu:

Bu, Bursa Arena bünyesinde haftalık olarak yazdığım 52. yazım. Yani bir yıl oldu Bursa Arena ailesine katılalı.

Başta Bursa Arena ailesi ile tanışmamı sağlayan Cafer Genç Hocam olmak üzere, örnek olarak gönderdiğim yazılarımı yazı kuruluna sunan gazetenin değerli sahibi ve yayın kurulu başkanı Hüsamettin Taşdemir Beyefendiye, ilk günden bu yana takdirle destek olan Aytaç Yıldız Bozkurt Hocama ve yazılarımı zaman ayıran tüm okurlarıma teşekkür ediyorum.

Ayrıca Hüsamettin Taşdemir Beyin davetiyle 2024 yılbaşından bu yana gazetenin Yayın Danışma Kurulu’nda yer almak, benim için mutluluk vericidir. Yayın Danışma Kurulu’ndaki bütün büyüklerime selamlarımı gönderiyor, ilgileri için tekrar teşekkürlerimi sunuyorum.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.