Gelin bugün dertleşelim, korkularımızın ve beklentilerimizin üzerinde duralım, geleceğimizi konuşalım biraz..
Günümüzde her kafadan bir ses çıkıyor. Hele cep telefonları çıktı çıkalı, uçuk-kaçık fikirler insanımızı yoruyor, sosyal medya ortalığı iyice karıştırıyor. Demokrasinin de suyunu çıkardık. Telefon demokrasisi diye bir şey, iyice ukala yaptı hepimizi. Biri bir şey mi söyledi, doğru-yanlış binlerce cevap yağdırıyoruz ceplere.
Teknolojideki ceplere giren bu gelişmeyi iyi kullansak mesele yok. Ama her şeyi sulandırmakta mahiriz ya, haberleşmede kullanmamız gereken cep telefonlarıyla siyaset yapıyoruz, edebiyat yapıyoruz, hepimiz gazeteciliğe soyunuyoruz. Elimizdeki telefon değil, güçlü bir matbaa sanki. Kimi gazete çıkarıyor, kimi roman yazıyor, kimi fotoğraf sanatçısı sanıyor kendini, ne bulursa çekip yolluyor eşe dosta. Hiçbir şey yapamasa, kendi fotoğrafını çekip facebook-twitter gibi yollarla servisi tamamlıyor.
Tüm ailenin elinde, çoluk çocuğun cebinde, köylünün ve şehirlinin, memurun, işçinin, tüm çalışan çalışmayan kesimin her zaman yanında bu cep telefonları. Sokakta yürürken bile mesajlara bakıyor insanlar, bu yüzden tosluyorlar birbirlerine. Araba kullanırken cep telefonu ile oynanır mı, elbetteki oynamamak, konuşmamak lazım. Bunun için çok ağır caydırıcı cezalar da getirdiler ama, kimin umurunda? Aslında bu telefonları işyerlerinde, okullarda, hastanelerde filan kullandırmamak lazım. Verimlilik çok düşüyor, hizmetler çok aksıyor, devlet dairelerindeki memurlar bile önlerinde işini halletmek için bekleşen vatandaşlara aldırmayıp, iş saatlerinde uzunca sohbetler yapıyorlar. Bu ciddi bir sorun haline geldi, mesai saatlerinde telefonları yasaklamak, kullandırmamak, hatta işyerlerine girerken belki de mesai bitiminde dağıtmak üzere toplamak gerekebilir. Böyle bir uygulama dünyada yok ama, aynı dünyada bizim gibi geceli-gündüzlü her konuda telefon kullanmak da yok. Bunu da unutmamalıyız.
Her neyse, telefonlar derken asıl konuları ihmal etmeyelim. Mutlu muyuz, memleketin içinde bulunduğu durumdan memnun muyuz, geleceğe umutla bakabiliyor muyuz, huzur ve güven içinde yaşıyor muyuz? Herşeyden önemlisi iyi yönetiliyor muyuz? Bunları biraz konuşmanın, dertleşmenin zamanı gelmedi mi sizce? Mevcut tabloya baktığımızda, bir şeylerin yanlış yapıldığını, işlerin yanlış yürüdüğünü ve şikayet konularının iyice yoğunlaştığını görüyoruz. Çok şükür şimdilik aç ve açıkta değiliz. Yiyecek ekmeğimiz ve içecek suyumuz var. Başımızı yastığa koyduğumuzda, kafamızda biriken sorunları savuşturduğumuzda çok rahat olmasa bile uyuyabiliyoruz. Ama huzur ve güven içinde değiliz. Her an bir şeyler olacakmış gibi tedirginiz hepimiz…
Yeni bir devlet anlayışıyla, alışık olmadığımız bir modelle karşıkarşıyayız. Bizleri sarıp sarmalayacak, hepimize eşit davranacak idarecilere hasretiz. Hakkımızda ne düşünülüyor, geleceğimiz için neler planlanıyor, başımıza neler gelebilir, hiçbirimizin haberi yok. Ülkeyi kafasına göre yöneten bir avuç insandan oluşan çok dar bir kadro, kimseye danışmadan, kimseyle görüşmeden, tüm otoriteleri ve kurumları hiçe sayarak, devleti ve milleti yönetmeye çalışıyor. Ayağını yorganına göre uzatmadığı için, ekonomimizi zora sokuyor. İç ve dış politikadaki çok yanlış kararlarla Türkiye’yi yalnızlığa mahkum ediyor. Dikkat edin, hiç dostumuz kalmadı. Terörle boğuşurken, içimize giren milyonlarca Suriye’li ile uğraşırken, bir de ermeni meselesini musallat ettiler başımıza.
Yönetimde yaptığımız yanlışlığın en çarpıcı örneğini, dini siyasete alet etmek ve geriye özenmek şeklinde yaşıyoruz. Bütün dünya ileriye giderken, bizi ahirete hedefleyen bir politikaya zorlanıyoruz. Israrla Allah’la kulun arasına giriyoruz. Kurulu düzeni bozarak, din ağırlıklı bir yaşama itiliyoruz. Milleti yönetenlerin millete saygılı olmaları lazım. Dindar bir Başkana sahibiz iyi güzel de, Allah korusun yarın ateist bir başkan seçilirse ve bizi dinsizliğe doğru zorlayan bir yönetim gösterirse, buna boyun mu eğeceğiz? Bizi yönetenlerin önce yasalara saygılı olmaları ve dikkatle uymaları gerekir. Biz laik bir ülkeyiz, Anayasamızda açıkça belirtilmiş bu, üstelik de bu Anayasaya namus yemini etmişiz. Peki ne oluyor şimdi, havaya mı yemin ediyoruz?
İktidar iyi değil, peki muhalefetimiz iyi mi yani? Devamlı konuşmaktan başka ne iş yapıyor? Gürültüye gürültüyle, münakaşaya münakaşayla, her söylenene cevap ile geçiriyor zamanı. İktidarın yanlışlarını, Türkiye’ye verdiği büyük zararı nasıl önleyeceksiniz? Projeleriniz ne, bakın yargı reformuna karşısınız, peki sizin yargı değişikliği modeliniz ne? Parlamento işsiz güçsüz bırakıldı, işlevi iyice budandı, niye sesinizi çıkarmıyorsunuz, neden karşıt modelinizi söylemiyorsunuz? Bu iktidarı erken seçim yoluyla gönderelim. Peki yerine gelmeye talipseniz, neler yapacaksınız, reformlarınız olmayacak mı, projeleriniz yok mu? Millet sizden bunları bekliyor, siz oturmuş sabah akşam AKP’lilere cevap yetiştirmeye uğraşıyorsunuz. Sizin iktidara gelmeye niyetiniz var mı acaba? Bunu da doğru dürüst bilmiyoruz ki.. Çünkü erken seçime hayır diyorsunuz. Dünyada seçime hayır diyen bir muhalefet henüz görülmedi. Ama bizim muhalefet bunu da beceriyor işte.
Her neyse, zaman zaman geleceğimizi konuşmaya, dertleşmeye, içimizi dökmeye, herhangi bir ard niyet taşımaksızın devam etmemizde fayda var. Sizce de öyle değil mi?..